Manifesto Özel | Birinci yılında Reina katliamı

Manifesto Özel | Birinci yılında Reina katliamı

Manifesto Özel | Birinci yılında Reina katliamı

Bilindiği gibi Türkiye, 2017’ye bir katliamla girmiş, İstanbul Ortaköy’deki ünlü gece kulübü Reina’ya giren saldırganın rastgele açtığı ateş sonucu 39 kişi yaşamını yitirmişti. Reina katliamının ardından tam bir sene geçti. Gazete Manifesto olarak, birinci yılında katliamın ardından yaşanan gelişmelere ve davanın seyrine ilişkin gelişmelere göz gezdirerek, ne aşamaya gelindiğini masaya yatırdık.

1 Ocak 2017’de, TSİ 01:15’te yaşanan katliam, kuşkusuz 2017’ye damgasını vuran en önemli olaylardan bir tanesi idi. 2016 sonunda Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından camilerde okutulan ve yılbaşı kutlamaları ile piyango çekilişlerini “gayrimeşru tutum ve davranışlar” olarak nitelendiren hutbenin yılbaşı kutlamalarını hedef alması, sonunda bir katliama sebep olmuş ve 12’si Türk vatandaşı 39 kişi o gece katliamda hayatını kaybetmişti.

Olay yerine taksiyle gelen ve üzerinde siyah mont, siyah pantolon ve açık renkli şapka olan Abdulkadir Masharipov (kod adı: Abu Muhammed Horasani) elindeki AK-47 marka uzun namlulu silahla ilk önce etrafa ateş açmış, sonrasında polis memuru Burak Yıldız’ı öldürmüştü. Ardından kapıda bekleyen gece kulübünün özel güvenliğini sağlayan kişilere ateş açarak öldüren saldırgan, içeriye girerek etrafa rastgele ateş açmış, yaklaşık 7 dakika süren saldırı sonrası üstünü değiştirerek gözden kaybolmuştu.

Katliamın ardından üç gün sonra, 4 Ocak 2017’de Hükümet saldırganın kimliğini tespit ettiklerini açıkladı, 8 Ocak 2017 tarihinde İstanbul Emniyeti’nden alınan bilgi ile basın yayın organlarında duyuruldu; saldırgan Özbek asıllı, 2011 yılından beri Türkiye’de bulunan, Abdulkadir Mashapirov isimli bir IŞİD militanı idi. Mashapirov, 17 Ocak 2017 tarihinde İstanbul Esenyurt’ta bir sitede güvenlik güçleri tarafından yapılan operasyonla ele geçirildi.

IŞİD üyesi olduğunu kabul etti

Masharipov, tutuklandığı hâkimlikteki sorgusunda IŞİD üyesi olduğunu kabul ederek, Reina saldırısından önce herhangi bir eyleme katılmadığını ve dünyada Hristiyanların yaptıkları öldürme olaylarına karşı onlardan öç almak amacıyla onların bayram günü bir eylem yapmayı düşündüğünü ve amacının Hristiyanları öldürmek olduğunu söyleyecekti.

Yılbaşı günü kutlama yapılması durumunda Taksim’de eylem yapma talimatını Suriye’de bulunan Abu Cihad’ın, “Hristiyanların çoğunun Taksim’de bir yere toplanıp bayram töreni yapmaları” gerekçesiyle verdiğini belirten Masharipov, Taksim’de çok sayıda polis olması nedeniyle Ebu Cihad’ın kendisine Reina’da eylem yapma emrini verdiğini savunacaktı.

Türkiye’ye 2016 yılının ilk ayında Van tarafından girdiğini ve sonra da İstanbul’a geldiğini anlatan Masharipov, “Daha sonra Suriye’ye gitmek için orada bekledim ancak giriş yoktu. Eşim ve çocuklarımla İstanbul’a gelmiştik, ailece Suriye’ye gidecektik ancak giriş kapalıydı” ifadelerini kullanacaktı.

Olaydan bir hafta önce Abu Cihad’ın kendisine gerçekleştireceği eylemi anlatıp talimat verdiğini ve bu talimattan önce Kayaşehir’de bir yerde oturduğunu kaydeden Masharipov, talimattan sonra Kayaşehir’de bir siteden daire kiraladığını, bu eve gelen yüzü kapalı, maskeli bir kişinin kendisine bir çantanın içinde eylemde kullanacağı Kalaşnikof tüfek, 6 şarjör, 3 el bombası zannettiği flashbang ile mermiler getirdiğini ve bu silahların nereden bulunduğunu bilmediğini iddia edecekti.

Masharipov, Reina’ya ölmek için girdiğini öne sürerek, saldırının ardından mağdur gibi davranarak dışarı çıkıp taksiyle saklandığı adrese gittiğini anlatacaktı.

İddianame tamamlandı

9 Mayıs 2017’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, aralarında saldırıyı gerçekleştiren Abdulkadir Masharipov’un da bulunduğu 51’i tutuklu, 57 şüpheli hakkında hazırlanan iddianame tamamlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İsmail Uçar tarafından onaylanan iddianame, İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilerek, Abdulkadir Masharipov’un 40 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 2 bin 397 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenirken, 90 sayfalık iddianamede, olayda hayatını kaybeden biri polis 39 kişi “maktul”, 60’ı yabancı uyruklu 122 kişi “mağdur” ve “müşteki” olarak yer aldı.

Dava başlıyor

11 Aralık 2017’de ise 51’i tutuklu 57 sanık hâkim karşısına çıktılar. 5 gün süren ilk duruşmada Dava sanıklarının birçoğu Türkiye’ye Haziran 2016’da giriş yaptığını söyledi. Savunmalar Türki Cumhuriyetlerden gelen ve sığınmacı pozisyonunda olan bu insanların Türkiye’deki ilk adreslerinin de ya Zeytinburnu ya da Kayseri olduğunu ortaya çıkardı. Birçoğu Kayseri’de oturma izninin daha kolay verildiğini söyledi. Telefonunda IŞİD’in infaz videoları, cihat marşları, örgüt sempatisi içeren ses kayıtları veya yazışmalar ve IŞİD flamalı fotoğraflar bulunan sanıklar, cihazlarının ikinci el olduğunu, içeriklerin kendilerine ait olmadığını iddia etti. Savunma yapan sanıklardan hemen hemen hepsi, başkaları üzerine kayıtlı olan açık hatlardan kullandığını söyledi.

15 Aralık’ta sona eren ilk duruşmada ara kararını açıklayan mahkeme, 7 sanığın tahliyesine karar verdi. Mahkeme tahliye kararına, delillerin toplanmasını ve ölçülülük ilkesini gerekçe gösterdi ve dava 28 Mart 2018’e ertelendi.

İhmaller zinciri

Reina katliamı davası, 6 yılı aşkın bir süredir Suriye’yi kana bulayan selefi cihatçı örgütlerin, Türkiye’de nasıl yuvalandığını, harekât alanlarının ne kadar gelişkin olduğunu gözler önüne sermesi açısından ibretlik. Zira iddianamede Ebu Cihad kod ismiyle IŞİD içinde “kadı” sıfatıyla görev almakla suçlanan Yaser Muhammed Radown’un, saldırıdan 4 gün önce 27 Aralık 2016 günü İstanbul Kağıthane’de 10 kişi ile birlikte kaldığı günlük kiralık evden gözaltına alındığı bilgisi yer alıyor. Mahkeme başkanının, Radown hakkında iddianamede telefonunu anüsüne sakladığı iddiasını sorması üzerine,  Radown, “27 Aralık 2016’da polis eve baskın yaptığında arama kararı sordum. Bana arama iznini vermezlerse benim de telefonu saklama hakkım var. İstihbarat yabancıların telefonlarını çalıyor. Çalınmasından korktuğum için sakladım” cevabını veriyor.

Tutuklu sanıklardan Abdülhamid Abdülaziz ise Haziran 2013’te yasal yollarla Türkiye’ye giriş yapmış ve Nisan 2016’da Reyhanlı üzerinden Suriye’deki Abdulhamid Han Tugayı’na 15 günlüğüne Uygur bir arkadaşının daveti üzerine gitmiş. Bu tugayın Ahrar uş-Şam’a bağlı bir tugay olduğu herkesçe bilinen bir gerçek iken, Abdülaziz’in sınırdan elini kolunu sallayarak geçmesi, Türkiye’nin içinde bulunduğu tehlikeyi de gözler önüne seriyor.