İstibdat rejimleri, İslamcılık ve İran

Kurtuluş Kılçer yazdı: İstibdat rejimleri, İslamcılık ve İran

Kendisine İslam diyen ya da şeriatla yönetilen bütün ülkelerin en esaslı karakteri istibdat rejimleri olmasıdır. Bunun sadece İran’a yönelik bir durum olduğunu ifade etmek büyük bir yanlış.

Suudi Arabistan ya da BAE bunun tipik örnekleri olarak karşımızda durmuyorlar mı? İslamcı rejimlerde, şeriatla yönetilen ülkelerin büyük çoğunluğunda aynı zamanda krallıkların bulunması bir tesadüfle açıklanabilir mi?

İstibdat, toplumun baskı altında yönetilmesi, hiçbir hakkın ve özgürlüğün bulunmadığı tek adam yönetimidir.

Tıpkı Abdülhamit örneğinde olduğu gibi… İstibdat rejimi, Osmanlı’da Abdülhamit ile vardı ve 33 yıl bütün baskı ve jurnal sistemine rağmen bizzat devlet içinden bir müdahale ile alaşağı oldu. Bugün Abdülhamit hayranlığı yapanların, aynı zamanda benzer bir istibdat rejimi peşinde olduklarını bilelim. Ya da en azından benzer bir zihniyete sahip olduklarını.

Bugün AKP iktidarı, tek adam yönetimi ile benzer bir istibdat rejimi kurmanın peşinde. Bugün AKP tarafından muhafazakarlaşma, dincileşme, gericileşme tam da bunun için dayatılıyor.

İstibdat rejimleri ile dincilik beraber yürüyor.

Tıpkı dünyada olduğu gibi. Ülkemizdeki bu gerçek, Arap ülkelerindeki vahim duruma bakılarak görülebileceği gibi bugün Sünni cephenin bizzat karşısında bulunan Şii İran’a bakılarak da görülebilir.

Neredeyse Sünni cephenin bütün devletleri, istibdat rejimlerine sahip oldukları gibi neredeyse Amerikan emperyalizminin kuklası durumunda. Köküne kadar işbirlikçiler.

İran ise, bugün emperyalizmin hedefinde bir ülke. Ama bilinmeli ki, bugün değil dün, 1979 yılında, İran’ın komünist olmasındansa İslamcı olması daha tercih edilebilir bir durumdu emperyalistler açısından. O yüzden yol verdiler örneğin Fransa’da yaşayan Humeyni’ye…

İktidara gelen dinciler şah rejimini yıktılar ama yaptıkları ikinci iş komünistleri tasfiye etmek, tutuklamak ve öldürmek oldu. Bu rejimin  terbiye edilmesi için yine emperyalizm tarafından Saddam devreye sokuldu, İran-Irak savaşı sekiz yıl sürdü. Emperyalistler önce Irak’a sonra İran’a silah satışında hiçbir sorun görmediler.

Bugün, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra, emperyalizm Ortadoğu’da hegemonyasını yeniden tesis etmek için devrede. Arap Baharı, Irak işgali, Suriye’nin yıkılmak istenmesi, Katar ve Suudi Arabistan’da yaşananlar… Hedef olarak bugün İran’ın bulunduğunu yazmak gereksiz bile.

İran’ın hedef olması, İslamcı olması ile ilgili değil. Yandaş ya da gerici yazarlar emperyalizme bakarken İslam’a karşı olduklarını vaaz edip, batı karşıtlığını Haçlı seferine benzetip, İslam’ın dinsizlerle, Siyonistlerle ya da Hristiyanlarla kavgası şeklinde vermeye çalışıyor. Tamamen saçma. Suudi Arabistan ile emperyalizm arasında o kadar güzel bir ilişki var ki. Ya da cihatçı çeteler ile. Afganistan’da cihatçı İslamcıların emperyalizm tarafından nasıl kullanıldığını bilmeyen yok! İslamcılık, emperyalizmin 5. kolu olarak her zaman işlev görmüştür.

Halep düşünce, İran düşmanlığında mangalda kül bırakmayan ülkemizin gericileri, Ehli Sünnet için Şii İran’ın geriletilmesini büyük sesle yazarken, bugün molla rejimine karşı sesini çıkaran kitlelere bakınca ne diyeceklerini bilemiyorlar. Çekiniyorlar, çünkü Türkiye’de kurmak istedikleri rejimin bir benzeri İran’da bulunuyor.

Emperyalizm ile birlikte Sünni bir cephe kurup, Suudi Arabistan ile birlikte İslam Ordusu kuran AKP, bugün İran söz konusu olunca ne diyecek? Emperyalizm, AKP’ye karşı müdahale ediyor, şimdi de İran’a karşı iş çeviriyor deyip İran’ın yanında mı yer alacak? Ya da istibdat rejimi var, halkı anlamak gerekir diyerek kendi kurmaya çalıştıkları düzeni nasıl açıklayacaklar? Gerici, Amerikancı ve baskıcı Suudi Arabistan’a ne söylüyorlar?

İstibdat rejimleri ile İslamcılık arasında doğrudan ilişki var. Gericilik, ancak baskı ile kuruluyor. Ya da baskıcı rejimler gericilik ile ayakta durabiliyor.

Bugün İran’da yaşananları anlamaya çalışırken, öncelikle İslamcılığın geldiği yeri göstermek önemlidir. Çünkü ülkemizde de benzer bir gidiş bulunmaktadır.

İslamcılık, kurtuluş olmamıştır. Kapitalizmden, yoksulluktan, işsizlikten kurtaramamıştır. Çünkü belirleyen bizzat üretim ilişkileridir, özel mülkiyettir, yani kapitalizmdir. O yüzden İslamcılık, gerçek bir kurtuluş olamaz. Ya İran gibi yoksulluk ve istibdat ya da Arabistan gibi gericilik, istibdat ve işbirlikçilik. AKP’yi anlatmaya gerek bile yok.

Bugün İslamcılık Suriye’de yeniliyor. Mısır’da yaşananlar ortada. Pakistan ve Afganistan’daki cihatçı terör sorunu ortada duruyor. Suudi Arabistan bile, Amerikancılıkta sınır tanımıyor, güya ılımlı İslam’a geçmeye çalışıyor.

Türkiye’de AKP ne yapacak, birlikte göreceğiz.

Bugün İran’da yaşananları anlamaya çalışırken, öncelikle bu gerçek vurgulanmalıdır: İslamcılıkla olmuyor, ne eşitlik ne de özgürlük! Emperyalist bir müdahale var mı yoksa bir halk ayaklanması mı, gibi basit bir ikilemden önce ülkemize de bakarak bir tutum geliştirmek gerek.

Ancak meseleyi, sadece istibdat rejimine karşı duranlar sadeliğinde ele alamayacağımız da açık olmalı. Emperyalist ambargoya maruz kalan İran’ın, ekonomik olarak kuşatılması, aynı zamanda askeri ve siyasi olarak da emperyalizm tarafından kuşatılmasını izliyor. Amerikan emperyalizmi, Çin ve Rusya bağlamında, Ortadoğu kendi ve İsrail’in çıkarları için İran’ı hedef tahtasına oturtmuş durumda. Emperyalizmin İran’a karşı saldırganlığı veri alınmadan İran’daki gelişmelere dönük tutum almak son derece sakıncalı. Gerici Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye’deki AKP yönetimleri, Amerikancı bir çizgiye sahipken, yine gerici bir rejime sahip İran, Amerikan karşıtı bir pozisyonda.

Ama molla rejiminin istibdat rejimi de açık bir gerçek!

Molla gericiliği, ABD emperyalizmi ve İran zenginleri tarafından teslim alınmış İran emekçilerinin vereceği mücadelenin programı tam da bu cümlede saklıdır.

“Laiklik, bağımsızlık ve eşitlik” mücadelesi etrafında ayağa kalkacak İran emekçilerinin yanında yer alacak, emperyalizmin İran’a yönelik her türlü adımının da karşısında duracağız!

Gerici rejimlere ve emperyalizme karşı Ortadoğu halklarının mücadelesi bizim dayanışacağımız temel politikadır. Bu politik hattın İran’da güçlenmesi Türkiye komünistlerinin bakacağı esas yerdir.