Koç'un başkanlığı üzerine: Akıl tutulması

"Düzenin egemeni sermaye sınıfını temsil ediyorsunuz, sömürüyorsunuz, sömürdükleriniz ile imparatorluk kuruyorsunuz, emeği çalıyorsunuz, el koyuyorsunuz ama sömürdükleriniz sizi kahraman olarak görebiliyor."

Koç'un başkanlığı üzerine: Akıl tutulması

YUSUF KURT

Tamam, futbolu kapitalizmin tüm vahşi egemenliğine rağmen “hala” seviyoruz, sevmeye çalışıyoruz. Ama bazen hepimizin severken bir “akıl” tutulması yaşadığı da gerçek. Takım sevgisi körleştiriyor, bu körlük tüm davranışlara, düşüncelere yansıyor.

Gündemi meşgul eden yalnızca 24 Haziran seçimleri değil, bir de sonucu merak edilen başka bir seçim vardı. Bu seçimde burjuvazinin iki üst üyesi karşı karşıya geldi ve Fenerbahçeliler başkanını “Ali Koç” olarak belirledi.

Seçimlerin öncesine bir bakalım;

İki aktör var, biri uzun yıllardır başkanlık yapan Aziz Yıldırım, diğeri sermayenin parlak ismi Ali Koç. Taraftar başarıyı adaylıkta yeni ve daha zengin olan Ali Koç’ta görüyor. Sömürü becerisi yüksek, parası çok, her biri ayrı bir spor dalına sponsor olabilecek şirketi var ve taraftar için çok daha cazip. Aziz Yıldırım uzun yılların yıpranmışlığını yaşıyor, taraftarın bir kısmı ile kavgalı.

Konu futbol olunca kavramlar, düşünceler birbirine giriyor. Sermaye sınıfına karşı mücadele eden biri, sermayenin en ünlü temsilcisini tüm gücü ile destekliyor örneğin. İktidara karşı biri, iktidarın desteğini alan birinin kazanmasını isteyebiliyor. İşte futbolun körlük noktalarından biri bu.

Düzenin egemeni sermaye sınıfını temsil ediyorsunuz, sömürüyorsunuz, sömürdükleriniz ile imparatorluk kuruyorsunuz, emeği çalıyorsunuz, el koyuyorsunuz ama sömürdükleriniz sizi kahraman olarak görebiliyor. Sömürü düzeninin ne kadar becerikli bir üyesiyseniz o avantajınız oluyor, size o kadar çok güveniliyor. Böyle bir konum için savaşa dönebilen seçime girebiliyorsunuz.

Öyle bir seçim ki; televizyonlarda uzun sohbetler, sosyal medyada tartışmalar, basında köşe yazıları, röportajlar, tahminler… Suçlamalar, projelerden daha çok konuşuluyor. Suçlamalar, spordan uzaklaşıp siyasetin alanına giriyor.

Ancak sporun dışına çıkıldığı işte an o “akıl tutulması” başlıyor. Ve bu tutulmanın sonucu olduğuna inandığım bir yazı, bu yazıya neden oluyor.

İNSAN GERÇEKTEN HAYRET EDİYOR

Soner Yalçın bir yazı yazmış Sözcü gazetesinde. Bu yazıya neden olan motivasyonu tahmin etmekte okurken, okuduktan sonra gerçekten merak ettim.

Yazı önce bir güzelleme, bir kutsama ile başlıyor. “Koç Holding… Türkiye’nin en büyük milli sermayesi olarak gözbebeğimizdir”. Burjuvazinin sahip olduğu sermaye nasıl bir anda milli oluyor zenginlik sanki ortak bir değermiş gibi gösteriliyor insanın aklı almıyor demeyeceğim ama yazının gidişatı hakkında bir fikir veriyor, o yüzden daha baştan aklımıza sahip olmalıyız. Tabii yetmiyor Koç Ailesi’nin Türkiye’ye hizmetlerini övmeden geçemiyor. Kim kime hizmet ediyor, kafalar karışıyor.

Bu girişin Ali Koç için yazılacak olumsuz cümlelerin “kişisel” olduğunu, kurumları bağlamayacağını anlatmanın bir yolu olduğunu yazının ilerleyen bölümlerinden anlıyoruz. Yazının sonraki bölümünde Soner Yalçın’ın 3 Temmuz süreci ile ilgili olarak FB Tv’ye davet edildiğini bunun Ali Koç’u rahatsız ettiğini Galatasaraylı kimliğini sebep göstererek eleştirdiğini anlatıyor. Buraya kadar kalsa bir derece gülüp geçerseniz ama birden olay Fetö’ye bağlanıyor. Fetö nedeni ile o kanala çıktığını anlattıktan sonra rahatsızlığın bu olduğunu ima ediyor.

“Önce şunu belirteyim: – Ali Koç, iyi bir Atatürkçü’dür. – Ali Koç, FETÖ mensubu filan değildir. Hakkındaki adli dosyalar ve şikayetler önemsizdir. FETÖ’nün iktidar olduğu o karanlık dönemde kimi işadamlarının, -AKP’yi yanında göremedikleri için kötü güce boyun eğdikleri sır değil. Kuşkusuz… İnsan korkar. Korkan kimse hakkında tek söz etmemeliyiz. Ama korku, erdemlerin önüne set çeker; bunu da bilmeliyiz”

Böyle bir ima için bir spor kulübü başkanlığı seçimi neden kullanılır diyorsunuz ama o kadar değil. Sermaye kavgası bu, konu spor kulübü başkanlığı olsa da yöntemler değişmez.

Yazının sonraki bölümü neden Aziz Yıldırım sorusuna yanıt ararken spor kulübü seçimi “spordan” soyutlanıyor aday olanların spordan başka kimlikleri, özellikleri vurgulanıyor vurgulanırken fren unutulduğundan yokuş aşağı gidiliyor, bizi hayrete düşüren bir örnekle bu durum taçlanıyor.

Aziz Yıldırım, sermayenin bu güçlü ismi, Franco ile görüşmeye giderken yakalanıp idam edilen Katalan avukat politikacı ve Barcelona başkanı Josep Sunyol’a benzetiliyor. Yılın 1936 değil 2018 olduğu, futbolun vahşi kapitalizmin egemenliğinde olduğu unutularak bir benzerlik kurulmaya çalışılıyor. Tek benzerlik spor kulübü başkanlığından başka bir şey değil hâlbuki.

Sermaye diktatörlüğündeki bir ülkenin, iki sermaye sınıf mensubunun spor kulübü başkanlık seçimi ancak bu kadar karikatürize edilebilirdi bir yazıda. Bunu başarabildiği ve motivasyonu için Yalçın’a teşekkür etmek gerekiyor, çünkü eğlenceli bir yazı.

Yalnız bilmesi gerekir ki hiçbir spor kulübü siyasetin içinde değil Türkiye’de. Gönül ister düzeni tribünden başlayarak değiştirelim ama kimse mesela takımı mağlupken dönüp de, üzerine yıkılan bu misyonu taşımak istemez. Bu misyon Yalçın’ın üzerinde çok durduğu Cumhuriyetçilik dahi olsa bile…

Ve seçime giren iki adayın da umurunda olsaydı Cumhuriyet yıkılırken uzaktan seyretmezlerdi. Çünkü onlar sermaye ve onlar için rejimin önemi yok iktidarda oldukları sürece.