Kerem Usluer yazdı: Şarkılar seni söyler

Şarkıların topluma etkisini anlamaya çalışırken, dinleyenlerin/tüketenlerin niteliği, dinleme zamanları ve mekânları önemli mutlaka...

Kerem Usluer yazdı: Şarkılar seni söyler

Şarkıların topluma etkisini anlamaya çalışırken, dinleyenlerin/tüketenlerin niteliği, dinleme zamanları ve mekânları önemli mutlaka. Şarkının üretildiği tarih ile toplumsal yapı ve yıllar içindeki değişen etkisi de ayrıca incelenmeye değer.

1800’lü yılların sonu, İstanbul’da varlıklı bir ailenin edebiyata düşkün kızı İhsan Raif istemediği zoraki evlilik yoluna giriyor. İstanbul’da yaşadığı konaktan çok küçük bir kızken İzmir’e evlendirilmek üzere götürülüyor. İhsan Raif yaşadığı ve kabullenmek zorunda kaldığı korkunç durumu, umutsuzluğu ile dizelere döküyor ve o dizeler Serkis Efendi’nin bestesi ile halen küçük çocukların evlendirildiği, diyanet fetvalarının din adına normalleştirilmeye çalışıldığı günümüze kadar uzanıyor.(1)

Böyle bir şarkının üretiminden yüzyılı aştıktan sonra ne yazık ki güncelliğini koruyabildiği, gericiliğin topluma kök salmak için her gün ayrı bir saldırıda bulunduğu coğrafyada yaşıyoruz. Kişisel, toplumsal umutsuzlukların hiç eksilmediği bu topraklarda bu şarkı yakarış olarak söyleniyor, dinleniyor ve umutsuzluk, teslimiyet olarak yaşamda yerini alıyor.

KİMSEYE ETMEM ŞİKAYET; AĞLARIM BEN HALİME

Şikâyet bile etmemek teslimiyetin sonucu, şikâyet etmek ise aslında bir eylemsizlik hali. Daha da doğrusu teslimiyete giden kapının ilk zorlanması. Şurada yeni yılın ilk çeyreği tamamlanırken geriye doğru baktığımızda sermayenin, gericiliğin saldırılarının her gün artarak sürdüğünü görüyoruz. Sermaye kendi iktidarında kârına kâr katmaya devam ediyor, onu koruyan ve kollayan OHAL ve KHK’lar da emrinde. İş cinayetleri o kadar yüksek sayılara çıktı ki saklanamıyor artık. Geçim ve işsizlik yüzünden umutsuzluğun pençesindeki emekçiler kendini yakıyor. Gericiliğin kendi içinde ‘daha ne kadar geriye gidebiliriz’ kavgasına şahit oluyoruz ve kızların buluğ yaşını dokuza çeken fetvayı yayınlayan Diyanet bu kavgada “abilik” rolüne uygun görülüyor. Kadın cinayetleri, kadını toplumdan yalıtma projeleri sistemli olarak devam ediyor. Eğitimin niteliği sınıfsal ayrımın en küçük yaşlardan hissedildiği bir noktada artık. Paranız varsa satın alıyorsunuz “iyi” eğitimi. Şehir ve özel hastaneleri ile ilaç şirketlerinin vurgunları ile sağlık piyasaya tamamen teslim edildi. Bir Dilek vardı mesela sisteme isyan eden, sadaka ile susturulmaya çalışılan ve hayatını kaybedince yeninden anımsadığımız…

Şikâyetin eylemsizliği, pasifliğin umutsuzluğu beslediği, ardında teslimiyetin olduğu kapıyı açıyoruz sonuna kadar. Artık şikâyet yok, kabullenmek var, boyun eğmek var.

Ve biz geleceğe bakıyoruz öyle mi?

TİTRERİM MÜCRİM GİBİ BAKTIKÇA İSTİKBALİME

Değişmeyeceğine, dönüşmeyeceğine o kadar inanıyoruz ki, gelecek bize yalnızca korku ve umutsuzluk vaat ediyor. Ülkeden kaçmayı hayal ederek örneğin, bireysel odaklı çözümler ile tünelin ucundaki mum ışığına bakıyoruz. Sönene kadar avunuyoruz, bu arada “anı yaşamak” dediğimiz geçici mutluluklar bizi oyalıyor. Bu bir ekranda bağlandığımız dizi oluyor, hiç bir gündeme yenik düşmeyen futbol oluyor, akşam çılgınlar gibi eğleneceğimiz gece oluyor, renkli çoraplar ile fotoğraf çektireceğimiz Doğu Ekspresi oluyor… Ve bu geçici anlar hayatımızın merkezine yerleştiği anda da pasifleşiyoruz.

PERDE – İ ZULMET ÇEKİLMİŞ KORKARIM İKBALİME

Ağlıyor haline, üzülüyor istikbaline ama tüm bu olanlarda da teslimiyetin enfes mazeretini buluyor. Ben yapmadım, benim kabahatim yok, ne yapabilirdim….

Bugün yaşadıklarına inanamıyorsun ama değişebileceğine hiç inanmıyorsun. Hâlbuki bugünleri de göreceğini de düşünmezdin.

Kurtuluş geleceği kurmakta… Ve geleceği kurmak da, şikâyetin pasif halinden sıyrılıp müdahale etmek ile başlar. Değiştiremeyeceğimiz, dönüştüremeyeceğimiz bir düzen yok.

Zor değil, imkânsız hiç değil. Bu bir tarihsel kavga ve elbette kazanılacak. Ama bu zaferi daha da yaklaştırmak, bu zaferi yaşamak da elimizde.

Ve belki de ilk adım plakta çalan şarkıyı değiştirmekle başlayacak. O zaman yeni şarkımız, GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ ÇOCUKLAR olsun…

(1) https://indigodergisi.com/2016/10/kimseye-etmem-sikayet-asirlik-haykirisin-buruk-hikayesi/