Kadına yönelik şiddeti işleyen 5 kadın filmi

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle Gazete Manifesto olarak okurlarımıza toplumsal hayatta şiddet ve baskıya maruz kalan kadınların mücadelesini çarpıcı bir şekilde işleyen 5 kadın filmini derledik.

Kadına yönelik şiddeti işleyen 5 kadın filmi

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle Gazete Manifesto olarak okurlarımıza toplumsal hayatta şiddet ve baskıya maruz kalan kadınların mücadelesini çarpıcı bir şekilde işleyen 5 kadın filmini derledik. 

  • KADIN OLDUĞUM GÜN

Şeriat rejimi altında yaşayan İranlı kadınları konu alan filmde üç farklı kadının hikayesi işleniyor.

İlk hikayede, küçük bir çocuğun regl olması ile birlikte ailesi tarafından değiştirilen yaşamı ele alınıyor. 9 yaşındaki Havva okula giden, sokakta arkadaşları ile oyun oynayan bir çocuktur. Havva bir gün regl olur ve tüm hayatı değişmeye başlar. Ailesi tarafından sürekli baskı gören Havva’nın arkadaşları ile sokakta oynaması uygun görülmez, başını örtmesi gerekir çünkü artık bir “kadın” olmuştur.

İkinci hikayede, evli bir genç kadın görüyoruz. Kendisinden, kocasından izinsiz bir şey yapmaması beklenen kadının içinde, bu hayatın dışında bir şeyler yapmak vardır. Ahu bir gün bisiklet yarışına katılmaya karar verir ancak akrabaları tarafından ısrarla vazgeçirilmeye zorlanır. Fakat Ahu boyun eğmez ve pedal çevirmeye başlar. İlerler… Buna engel olmak isteyen Ahu’nun eşi, babası ve diğer akrabaları Ahu’nun arkasından ona yetişmeye çalışır.

Üçüncü hikayede ise, yaşlı bir kadın olan Hura vardır. 70 yaşında olan Hura hiç evlenmemiştir ve bu durum toplumsal olarak bir anormallik şeklinde değerlendiriliyor. Bu nedenden dolayı tek başına dışarı çıkması, yaşaması şeriatın toplumsal kurallarına göre onaylanmaz. Hura bu duruma dayanamaz ve en sonunda bir alışveriş merkezine giderek şimdiye kadar giymesi ve kullanması yasak olan ürünleri satın alır. Hura’nın şeriat rejimi içerisinde gerçekleştirdiği bu çıkış İran ülkesinin toplumsallığı açısından devrimci bir adımdır.

 

  • SORAYA’YI TAŞLAMAK

Bu film şeriatın kadınlar üzerindeki etkisini çok çarpıcı bir şekilde ve gerçek bir olaya dayandırarak işlemiştir.

Henüz 13 yaşında olan Soraya, 20 yaşındaki Ali ile evlendirilir. 1979 İran İslam devriminden sonra Ali, Soraya’yı boşamak ister ve bunun için Soraya hakkında çevrede bazı söylentiler yaymaya başlar. Soraya’nın çocukluk arkadaşı Firuze’nin ölümü sonrası arkadaşının çocuklarına bakmaya ve yalnız kalan Haşim’in ev işlerine yardım etmeye başlar. Ali bu durumu bir fırsata çevirir ve Soraya’nın onu Haşim ile aldattığını iddia etmeye başlar, hatta yalan söylemesi için Haşim’i tehdit eder. Soraya’nın babası da baskıya boyun eğemez ve kızının recm edilmesini onaylar.

Soraya’nın son sözleri sorulduğunda verdiği yanıt: “Bunu nasıl yapabilirsiniz? Sizler benim dostum, arkadaşlarımsınız. Birlikte aynı sofraya oturduk, aynı yemekten yedik. Sen benim babamdın, sizler benim oğullarımdınız, sen benim kocamdın! Bunu bana nasıl yapabildiniz? Bunu herhangi bir insana nasıl yapabiliyorsunuz?”

Soraya’nın sorusuna hep bir ağızdan şu yanıt verilecektir: “Bunu Allah istedi.”

Soraya’ya ilk taşı atan ise babasıdır…

 

  • AGORA

Film, 4. yy Roma İmparatorluğu hâkimiyetindeki İskenderiye’de geçiyor. Bilinen ilk kadın matematikçi, astronom ve filozof olan Hypatia’nın (d.370 – ö.415) hayatı merkeze alınarak; o dönemdeki din, siyaset, hırs ve çıkar ilişkileri üzerinden evrensel meseleler ele alınıyor. Hypatia, İskenderiye Kütüphanesi’nin bilinen son yöneticisi Theon’un kızıdır ve kütüphanede her dinden öğrencisine astronomi, felsefe, matematik ve geometri dersleri veren bir bilim insanıdır.

Hayatında ki tek amacı bilim yapmak olan Hypatia, o dönem yükselen Hristiyanlık’ın güç kazanması ile birlikte artık istenmeyen bir kişi haline gelmiştir. Çünkü, Hypatia bir kadındır, üstelik yaşadığı döneme göre aydın ve ilerici bir kadındır.

Bu kaos ortamı sürerken Hypatia da payına düşeni alır. Dinsiz ve cadı olmakla suçlanır. Bir kadın olarak toplumda ön planda olması, ders vermesi, danışılan kişi olması gibi sebeplerden dolayı lanetlenir. En sonunda katledilir ve vücudunun parçaları şehrin muhtelif yerlerinde sergilenir.

 

  • KANDAHAR – AYIN ARDINDAKİ GÜNEŞ

Kanada’da mülteci olarak yaşamını sürdüren Nafas isimli Afgan bir gazeteci kadının Afganistan’da yaşamakta olan kız kardeşinden gelen bir mektupla başlar hikaye.

Mektubunda Afganistan’daki Taliban yönetiminin kadınların hayatlarında yarattığı zorluğu ve şeriat rejiminin baskısına dayalı yaşadığı çaresizliği anlatan küçük kız kardeşi, Nafas tarafından kurtarılmayı bekliyor.

Baskı ve şiddete daha fazla dayanacak gücü kalmadığını yazan kardeşi, 20. yüzyılın son güneş tutulmasından önce intihar etmeye karar verdiğini söyler.

Ülkesini Taliban iç savaşı sırasında terk etmiş olan Nafas, kız kardeşine yardım etmek için Afganistan’a gitmeye karar verir. Kandahar’a daha önce üç kez farklı yollardan girmeye çalışan Nafas, her denemesinde başarısız olur. Güneş tutulmasına ve kız kardeşine ulaşabilmesine ise çok az zaman kalmıştır.

 

  • NORTH COUNTRY

Filmde, 1984 yılında Amerika’nın muhafazakâr bir eyaletinde, kocasından ayrıldıktan sonra yaşam savaşı veren Josey Aimes’ın hikâyesi anlatılmaktadır. İki kocasından iki çocuğu olan Josey, sürekli şiddete maruz kaldığı adamı terk ederek ailesinin yanına yerleşip, hayalini kurduğu ayrı bir eve çıkmayı ve çocuklarına bakabilmeyi istemektedir. Ailesinin, Josey’in kocasının yanına dönmesi için sürdürdüğü baskıcı ve tutucu yaklaşımı, izleyenlere, Türk sinemasında da sıkça işlenen, yabancı olmayan bir portreye işaret etmektedir. Alternatiflere oranla çok daha fazla kazanabileceği bir madende iş bulan Josey’in etrafındaki kadınlarla birlikte maruz kaldığı fiziksel ve psikolojik şiddetin hukuksal sürece yansımaları etkileyici şekilde aktarılmaktadır.