13 Aralık 1980 - Erdal Eren 17 yaşında idam edildi

Zekeriya Önge’yi, Erdal Eren’in vurduğu iddia edildi ve Erdal Eren gözaltına alındı daha sonra Mamak Cezaevi’ne konuldu...

13 Aralık 1980 - Erdal Eren 17 yaşında idam edildi

ODTÜ öğrencisi Sinan Suner Ankara’da bir duvara yazılama yaparken MHP’li başkanın koruması tarafından vurulmuş, daha sonrasında arabaya alınıp sokaklarda dolaştırılarak işkence edilmişti. Kan kaybından öldüğü anlaşılınca da katili bir hastanenin kapısına bırakılıp kaçmıştı.

Olaydan sonra Sinan Suner’in arkadaşları olayı protesto etmek için Suner’in öldürüldüğü yer olan Ayrancı Hoşdere Caddesi’nde eylem düzenledi. Bu eyleme asker saldırdı ve çıkan çatışmada asker Zekeriya Önge hayatını kaybetti. Zekeriya Önge’yi, Erdal Eren’in vurduğu iddia edildi ve Erdal Eren gözaltına alındı daha sonra Mamak Cezaevi’ne konuldu. Yapılan araştırmalardaki bulgular, Erdal Eren’in suçsuzluğunu açıkça ortaya sermesine rağmen “Ne zamandır kimseyi asmıyoruz, asalım bu çocuğu ibret olsun” denilerek Erdal idam sehpasına gönderildi. İdam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden gazetecilere avukatıyla görüştürülmediğini belirtti.

Bir televizyon kanalında yayınlanmak üzere hazırlanan “son celse” isimli bir programın “Erdal Eren dosyası” bölümü için anlatılanlar dikkat çekti.

Programda, kararı bir kez esastan, bir kez de usulden bozan askeri yargıtay 3. dairesi üyesi ve emekli hakim Ahmet Turan’ın, idam kararının adli hata olduğunu itiraf ettiğini ve dosyada Erdal Eren’in eri öldürdüğüne dair yeterli delilin olmadığını söylediğini de aktaran Toktay, Turan’ın, “Benim vicdani kanaatim bu delillerle idam kararı verilemeyeceğiydi. arkadaşlarımı bu yönde ikna ederek kararı bozduk. ancak başsavcılık itiraz etti, ikinci kez bozduk, en sonunda daireler kurulu idam kararını onadı.” sözleriyle dikkat çekti.

Erdal Eren’in idam edilmeden önce yazdığı mektup:

“Sevgili annem, babam ve kardeşlerim,

Sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım. Ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemiz de olmadı. Zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekilde konuşamadık. (Bu konuda sizlere karşı büyük oranda hatalı davrandım. Ancak bunu size karşı saygı duymadığım, bu nedenle böyle davrandığım şeklinde yorumlamamanızı dilerim) bu nedenle sizlere anlatacağım, konuşacağım çok şey var. Ancak olanak yok. Düşüncelerimi bu mektupla anlatmaya çalışacağım. Şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum. Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam, halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.

Cezaevinde yapılan (neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile. Sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktan bıktığım ya da meselenin önemini, ciddiyetini kavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanız içindir. Bütün bu yapılanlar, başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi. Halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur. Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum.

Anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. Ve evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Ama ne kadar zor da olsa bu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı istiyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar. Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz. Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim.

Devrimci selamlar, oğlunuz Erdal.”