'FETÖ’nün gizlenen yüzü

15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 2 yıl geçti...

'FETÖ’nün gizlenen yüzü

Bu yazı Sosyalist Cumhuriyet gazetesinin 80.sayısından alınmıştır.

15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 2 yıl geçti. 2016 yılında Temmuz ayında Türk Silahlı Kuvvetleri içinden bir grubun İstanbul’da Boğaziçi Köprüsü’nü tutmasıyla başlayan darbe girişimi 249 yurttaşın ölümü ve binlercesinin yaralanmasıyla ülke tarihimize geçmiştir.

Doğrudan halka kurşun sıkıldığı, savaş uçaklarıyla kent merkezlerinin bombalandığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin savaş uçaklarıyla vurulması gibi daha önce görülmeyen şiddette bir darbe girişimi ile karşı karşıya kalan ülkemiz, meseleyi sadece ihanetle gördü. FETÖ, ihanet etmişti ve bu ihanetin bedelini ödemeliydi.

Meseleyi sadece ihanet boyutuyla görmemiz, 15 Temmuz darbe girişimini değerlendirmek açısından eksikli bir yaklaşım olacaktır. İlk elden söylenmesi gereken şudur; bugüne kadar Gülen Hareketi’nin varlığı, eğer darbe girişimi olmasıydı, sorun olarak görülmemiştir. İhanet tanımı gereği, öncesini meşru sayan bir içeriğe sahiptir. İkinci olarak ise meseleyi tek başına ihanet boyutuyla görmek FETÖ’nün İslamcı kimliğinin üzerini örten ve siyasi ayağını kapatan bir boyut taşır.

Bu darbe girişimi, Amerikancı darbe girişimidir. Bu anlamıyla, FETÖ’nün emperyalizmin beşinci kolu olarak işlev gördüğü üzerine daha fazla yazılmalı ve vurgulanmalıdır. Bu anlamıyla, 2002 yılından itibaren AKP-FETÖ ortaklığını masaya koyduğumuzda AKP iktidarına destek veren FETÖ gerçeği, bizlere, AKP’nin emperyalist merkezler tarafından desteklendiğinin açık kanıtını sunmuş oluyor. Üzerinde durulmayan noktaların başında bu gelmektedir.

FETÖ İslami bir tarikattı

Demin ifade ettiğimiz gibi, emperyalizmin beşinci kolu olarak işlev gören FETÖ’nün aynı zamanda dinsel kimliği. Kimse FETÖ’nün İslamcı bir tarikat olduğunu yazmıyor, yazmaya yeltenmiyor. Çünkü işlerine gelmiyor. FETÖ’nün çıkışı, tanımı, yapısı, ideolojisi ve hedeflerine bakıldığında, İslamcı bir yönetim ve düzen istediği açık olarak görülebilir ve bu anlamıyla dini bir tarikat olarak kendisini örgütlediği söylenebilir. FETÖ, herşeyden önce İslami bir tarikat idi.

Bu anlamıyla, mesele sadece FETÖ değil, tarikat örgütlenmelerinin nelere yol açabileceğinin bir kez daha görülmesi. Bununla birlikte, bu tür örgütlenmelerinin nasıl emperyalizmin aparatı haline dönüştüğü. Sadece ülkemizde değil, dünyada da İslamcı tarikatların arkasında emperyalizm gerçeği kalınca vurgulanmak durumunda. Müslüman Kardeşler, El Kaide, IŞİD gibi onlarca İslamcı tarikat, hareket ve örgütlenme bizzat emperyalist istihbarat örgütleri tarafından kullanılmış, korunmuş ve yönlendirilmiştir.

FETÖ’nün bir tarikat olarak İslami bir yapısı gizlenmektedir. Bugün FETÖ gibi onlarca tarikatın varlığı sorgulanmıyor. FETÖ’nün sorgulanması, tam da bu tarikat özelliği nedeniyle mutlak bir biçimde sorgulanması bugün yapılması gereken en önemli tartışmaların başında geliyor.

FETÖ’nün siyasi ayağı bulunamadı

15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaklaşık 125 bin kişi KHK’larla birlikte kamudan ihraç edildi. Özellikle FETÖ’cü yapının bütün unsurları kamu kurumlarından tasfiye edilmektedir. Yargı ayağı, akademi ayağı, emniyet ve asker ayağı, devlet kurumları ayağı gibi FETÖ’nün sızdığı bütün alanlara yönelik bir tasfiye hareketi düzen içinde sürüyor.

Ancak bugüne kadar FETÖ’nün siyasi ayağı konusunda tek bir adım bile atılmadı. FETÖ’yü bugünlere getiren ve kamu kurumlarında örgütlenmesinin yolunu açan en başta siyasi destek ve korumaydı. Bu görülmeden bugün FETÖ gerçeğini anlamak ve analiz etmek mümkün değildir.

FETÖ’nün kuruluşu 12 Eylül 1980 öncesine dayanır. Hatta Türkiye’nin NATO’ya girmesinden sonra “Komünizmle Mücadele Dernekleri”nin kurulmasında Gülen’i görüyoruz. O zamandan bugüne emperyalizmin Türkiye’de uygulamaya soktuğu projelerde dinci figürler hep rol oynadı. Ancak Gülen Hareketi’nin serpilip gelişmesi, özellikle 12 Eylül askeri darbe sonrasında olmuştur. Türk-İslam sentezi adıyla uygulamaya sokulmak istenen yeni ideolojik yapılanmada Gülen Hareketi, yeni bir zemin yakalamış ve bu zemin bizzat devlet desteği ile bugünlere taşınmıştır. O yüzden FETÖ gibi bir sorun ülke sorunu olarak görülüyorsa ordunun bu süreçteki payı da masaya yatırılmak zorundadır.

Bununla birlikte, başka bir olgu da emperyalist bir proje olarak Erdoğan’ın iktidar yapılması süreci. Emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında Türkiye’de Erdoğan öne sürülmüş, AKP bizzat bu projenin parçası olarak iktidar yapılmıştır. FETÖ ve liberaller bu süreçte AKP’nin en büyük destekçisi olarak öne çıktılar. Aynı zamanda Erdoğan başta olmak üzere bugünkü AKP’nin bütün aktörleri FETÖ ile güçlü bir ittifak kurarak, başkanlık modeline gidecek yeni bir rejimin inşasını bizzat FETÖ tarafından yürütülen operasyonlarla başardılar. Tarihimizde görülen bir dizi siyasi hukuk operasyonu yeniden hatırlanmalı, FETÖ’nün kumpasları akıldan çıkarılmamalıdır. İşte böylesi bir tabloda, başta Erdoğan olmak üzere AKP’nin FETÖ’nün en büyük destekçisi, koruyucusu ve ortağı olduğu üzerine basa basa yazılmalıdır. Ergenekon davalarında “bu davaların savcısıyım” diyen Erdoğan değil miydi?

Bugün FETÖ gerçeği açık seçik olarak ortadayken, bu yapının bugünlere gelmesinde rolü olan siyaset ayağının hiç tartışılmaması asıl sorundur. FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminin bütün ortakları bu açıdan hesap vermelidir!