Emperyalizmin kuşatmasında İran

Emperyalizmin kuşatmasında İran

16-09-2018 08:50

Bugün emperyalizmin planlarını bölgede kendi çıkarlarını korumak adına bozmak isteyen İran, ABD emperyalizmi tarafından bir kez daha kuşatma altına alınmaya çalışılmaktadır.

Behiç Oktay

İran gerek devrim öncesi gerek sonrası her daim emperyalizmin Orta Doğu’daki ana hedeflerinden biri olmuştur. Zengin petrol ve doğalgaz kaynakları ile 20. yüzyılın başlarından itibaren emperyalizmin radarında olan İran, bazı dönemler kısmen rahat dönemler geçirse de emperyalizmin aleyhine bir durum geliştiği anda şiddetli bir müdahale ile karşılaşmıştır. Bugün emperyalizmin planlarını bölgede kendi çıkarlarını korumak adına bozmak isteyen İran, ABD emperyalizmi tarafından bir kez daha kuşatma altına alınmaya çalışılmaktadır.

İngiltere etkisi ve Ajax Operasyonu

20. yüzyılın ilk yarısının emperyalist süper gücü İngiltere’nin özellikle Orta Doğu petrollerine olan ilgisi Türkiye açısından da oldukça bilindik bir süreçtir. İran’a da petrol ve doğalgaz kaynakları nedeniyle ilgi duyan İngiltere, 1. Dünya Savaşı sonrası İran ile yakınlaşmaya başlamıştı. İran’daki petrol yataklarını almak isteyen İngilizler, bugün BP (British Petroleum) olarak bildiğimiz, ancak 1908’de Anglo-Pers Petrol Şirketi (APOC) adı ile kurulan şirketi aracılığı ile İran’daki petrolü çıkartıyordu.

Ancak emperyalizmin bir gereği olarak petrol gelirlerinin çok küçük bir kısmı İran’a bırakılmaktaydı. Bu gelir de İran halkına ulaşmıyor, dolayısıyla İran halkı kendi petrolünden faydalanamıyordu.

İran’ın Türkiye’deki devrimden etkilenmeye ve bunun yanında İran’ın giderek batı ile olan bağını kesmeye başlaması, İran’da ekonomik olarak eli güçlü olan İngiltere siyasi nüfuzunu kullanarak siyasi olarak ülkede huzursuzluğu artırmıştı.

İngiltere’nin İran üzerinde kurduğu siyasi ve ekonomik hegemonya 1950’li yıllarda önemli sarsıntılar geçirdi. Bunda birinci derecede rol oynayan kişi ise Muhammed Musaddık idi. Musaddık, 1940’ların sonunda yükselen muhalif hareketler ve Rıza Pehlevi döneminde palazlanmış milli burjuvazinin bir arada yer aldığı Ulusal Cephe’nin adayı olarak İran Başbakanı seçildi. Musaddık 1951-53 yılları arasında İran Başbakanı olarak görev yaptı.

Görevi süresince TUDEH’ten de destek alan Musaddık’ın ana hedefi İran petrollerini önemli ölçüde kamulaştırmaktı. İran’da çıkartılan petrolün yalnızca yüzde 16’sı İran’a kalırken, Musaddık bu oranın en az yüzde 50 olması gerektiğini savunuyordu. Bunun gerçekleşmesi durumunun Sovyetler Birliği’ne yarayacağını düşünen ABD ve İngiltere’nin 1953’te ortaklaşa düzenlediği Ajax Operasyonu, İran’da darbe ile Musaddık’ı devirmiş, İran’da bir kez daha ABD ve İngiltere’nin siyasi ve ekonomik etkisini güvence altına almıştı.

2013 yılında, yani Ajax Operasyonu’ndan 60 yıl sonra açılan CIA belgelerinde ise “Askeri darbe ABD dış siyasetinin bir parçası olarak, CIA yönetiminde gerçekleştirildi” ifadesi yer alıyor. Bunun yanında bu operasyonda İngiltere’nin istihbarat örgütü MI6’in de rol aldığı belirtiliyor. Darbe planlayıcılarından Donald Wilber bu durumu şu şekilde açıklıyor: “İran’ın Demir Perde’nin gerisine kayması tehlikesinin büyük ölçüde arttığı düşünülüyordu. Bu gerçekleşseydi Soğuk Savaş’ta, Sovyetler Birliği açısından bir zafer, Batı ve Orta Doğu açısından ise önemli bir yenilgi anlamına gelecekti.”

Bu dönemde İran’da ortaya çıkan gösterilere ulema sınıfının da destek verdiği unutulmamalıdır. Ülkede toprak sahibi olan mollaların da Musaddık’ın olası bir toprak reformuna karşı, kendilerine ait toprakları teslim etmemek adına emperyalizm ile işbirliği yapmış, Musaddık’ın devrilmesine katkıda bulunmuşlardı.

Yeşil Kuşak ve günümüz

İngiltere’nin ardından 2. Dünya Savaşı sonrası yeni süper güç olan ABD de İran’a ilgi duyuyordu. Şah tarafından ABD’ye tanınmaya başlanan imtiyazlar ve şahın hatalı ekonomik politikaları ülkede İslamcıların elini güçlendiriyordu. ABD’nin Orta Asya ve Orta Doğu’da SSCB’nin etki alanını daraltmak amacıyla desteklediği İslamcılar iktidara geliyor ve güçleniyordu. İran da benzer şekilde İslamcıların 1978’de iktidarı alması ile “komünist tehdit” son bulmuştu.

İran’da Humeyni’nin başa geçmesi her ne kadar ABD ve Avrupa tarafından desteklenmiş olsa da İran’da ABD karşıtlığı her daim güncelliğini korumuştu. İran’ın Şii mezhebinin temsilcisi haline gelmesi ve Arap ülkelerinde yaşayan Şiilerin yüzünü İran’a dönmesi ile birlikte İran bölgedeki gücünü gittikçe artırmaya başlamıştı.

Yakın gelecekte ise İran ve ABD arasındaki gerginliğin zirve yapmaya başladığı dönem Ahmedinejad dönemidir. Bu dönemde İran’ın İsrail’e karşı tavrını gitgide sertleştiren Ahmedinejad ABD’nin İran’a dönük tepkisinin artmasına neden olmuştur.

Obama döneminde İran ile ABD arasındaki kısa süren nükleer anlaşma sonrası ise Trump yönetimi ABD’nin İran’a dönük sert tavrını sürdürmüş, İran’ı kuşatma altına alma politikasını yürütmeye başlamıştır. İran’ın Suriye’deki savaşta, Irak’ta, Lübnan’da özellikle Hizbullah aracılığıyla etkin bir siyasi ve askeri güç olması, İsrail ve ABD karşıtı bir politika takınması, İran’ın ABD’nin hedefinde olmasının temel sebepleri olarak görülebilir.