Ekim Devrimi’nin mirası: Sosyalizmde eğitim

1917 Ekim’inde gerçekleşen büyük devrim ile Bolşevikler sosyalist bir geleceğin kapısını tüm insanlık adına aralayarak, iyi veya kötü bütün deneyimleriyle sosyalizmin insan onuruna en yaraşır sistem olduğunu ortaya koymuştu.

Ekim Devrimi’nin mirası: Sosyalizmde eğitim

Büyük Ekim Devrimi bundan yaklaşık yüz yıl önce sömürüden, eşitsizlikten azade, insanca bir yaşamın pekala var olabileceğini tüm insanlığın gözleri önüne sermiştir.

Gericiliğin, baskının, açlığın hüküm sürdüğü Rusya topraklarında yapılan ve her alanda tarihin en ileri örneklerini yaratan 1917 Devrimi’nin insanlığa bıraktığı eşsiz miras, yine gericiliğin, yoksulluğun ve baskının yoğunlaştığı bir ülkede düzeni değiştirme iradesine sahip bizler için yol gösterici olmaya devam etmektedir. Bu yazının konusunu ise Sovyetlerde eğitim ve devrimin ortaya koyduğu en önemli pratiklerden biri olan politeknik eğitim deneyimi oluşturacaktır.

Sosyalizmde eğitimin ana ilkesi bireylerin “çok yönlü” gelişimidir. Hedef kapitalist işbölümü ile ortaya çıkan “tek tipleşmeyi” bertaraf etmek, kafa ve kol emeği arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaktır. Eğitim her seviyesinde ücretsiz, eşit ve herkesçe erişilebilir olmalıdır. Sovyetlerde uygulanan eğitim sistemi incelendiğinde sosyalizmde insana, topluma, gelişime verilen değer apaçık ortaya çıkmaktadır.

1917 öncesi Çarlık Rusya topraklarında okuma yazma ‘bilmeyenlerin’ oranı yüzde 80’lerde ve eğitim paralı olması sebebiyle yalnızca ayrıcalıklı sınıfların tekelinde iken, Ekim Devrimi ile ücretsiz hale getirildi ve okuma yazma kampanyası başlatıldı. 1939’a gelindiğinde Sovyet yurttaşlarının tamamına yakını yalnızca 20-25 yıl içerisinde okuma yazma bilir hale gelmişti.

Sovyetlerde sosyalist eğitim anlayışıyla eğitimde eşitlik ve laiklik temel ilke haline getirildi. Karma eğitim benimsendi ve dinin etkisi tamamen ortadan kaldırıldı. Akılcı, bilimsel eğitim hayata geçirildi.

Zorunlu eğitim 7-17 yaş arası çocukları kapsamaktaydı ve yükseköğrenim de dâhil eğitimin her aşaması ücretsizdi. Tüm okul araç gereçleri parasızdı. Yatılı okullarda barınma ve yeme-içme de yine ücretsiz sağlanmaktaydı. Sovyetler ’de eğitim topluma tam 56 dilde ulaştırılmaktaydı.

Okul öncesi eğitim de ücretsizdi. Kadınların toplumsal yaşama katılımında büyük payı bulunan bu uygulama ile çocuklar 0-3 yaş arası kreşlere, 3-6 yaş arası anaokullarına gidebilmekteydi. Böylece çocuklar erken yaşlarda temel beceriler elde edebiliyor, kolektif yaşama uyumlu bireyler olarak yetişme imkanı bulabiliyorlardı.

Her yurttaş çalışma hakkına sahipti. Dolayısıyla gençler iş bulma ve gelecek kaygısı yaşamadan istekleri ve yetenekleri doğrultusunda yükseköğrenimlerine devam edebiliyor, lise derecelerine göre istedikleri üniversitede eğitim alabiliyorlardı. İşçi fakülteleri açılarak işçi ve köylülerin yükseköğrenime katılımı sağlanmaya çalışıldı.

Sovyetlerde ‘politeknik eğitim’

Tüm bunların ötesinde sosyalist eğitimin en özgün yanını oluşturan ‘politeknik eğitim’, SSCB eğitim sisteminin öğrettikleri açısından çok önemli bir deneyimdir.

Politeknik eğitimin kelime anlamı çok yönlü teknik eğitimdir ve ilk olarak Karl Marks ve Friedrich Engels tarafından formüle edilmiştir. Marks’a göre kapitalist sistemde, “iş bölümü” ile ortaya çıkan kafa emeğinin ve kol emeğinin ayrılması, insanın tek yönlü yani yalnızca bir işi yapmak üzere uzmanlaşmış bireyler haline gelmesine, yaptığı işe, kendi emeğinin ürününe yabancılaşmasına neden olmakta ve bu durum sosyalizmde aşılması gereken bir çelişkiyi ifade etmekteydi.

Daha da açacak olursak; kapitalist iş bölümü ile insanlar tek bir işte uzmanlaşarak hayatları boyunca bu işin kölesi olmaktadır. Bu durum insanın doğuştan çok çeşitli olan yeteneklerinin körelerek kendisine, kendi özüne yabancılaşmasına, tek tipleşmesine neden olmaktadır. Emekçiler sadece kendi özlerine de değil, üretim içerisinde bütün bir işin yalnızca tek bir parçasında rol almaları sebebiyle üretim sürecinin bütününde ortaya çıkan ürüne, kendi emeğinin ürününe de yabancılaşırlar. Bu durum bireylerin üretime dair kısıtlı bir bilgiye erişebilmesine neden olmakta; kafa veya kol emeğinin yalnızca birinin parçası haline gelerek söz konusu ayrıma temel sağlamaktadır. Kendi emeğinin bilgisine erişimi engellenen emekçiler, bu düzeni anlamaktan ve sömürüldüğünün bilincine varmaktan da böylelikle yoksun kılınmaktadırlar. İşte Marks’a göre özel mülkiyetin temelinde bu emeğe yabancılaşma olgusu yatmaktadır.

Kapitalist sistemin çelişkilerini ortadan kaldıracak olan sosyalist sistemde, iş bölümünün bu biçimi kaldırılacak, nasıl ki üretim araçları üzerindeki mülkiyet yerini toplumsal mülkiyete bırakacaksa, zihinsel faaliyet yani bilginin kendisi de toplumsallaşarak kafa ve kol emeği arasındaki ayrım yok olacaktır. Bilimsel eğitim ile üretimin kaynaştırılmasıyla insanlar, bütünü hakkında bilgi sahibi olmadığı üretim sürecinde sadece bir “araç” olmaktan kurtularak, sürecin bütününe egemen bir konuma gelebilecektir. Politeknik eğitim de işte bu kurtuluşta ve sosyalizmin bireylerinin yaratılmasında işleve sahiptir.

Politeknik eğitim ile birlikte ele alınacak olgulardan biri de planlamadır. Özel mülkiyetin kaldırılmasıyla sadece ekonominin planlanması değil, eğitimin de üretimle iç içe geçmesi ve çok yönlü gelişimi sağlayacak şekilde örgütlenmesi planlanabilmektedir.

Politeknik eğitim, insanları bütün potansiyel yönlerini açığa çıkaracak biçimde eğitme amacını taşır. Sosyalist bir toplumda yaşayan bireylerin, toplumsal işleyişin bütün dinamiklerine uyumlu olarak gelişmesini, üretim süreçlerinin bütününe hakim konuma gelmesini sağlamak en önemli hedeftir.

Politeknik eğitimin Sovyetlerdeki pratiğine bakacak olursak; öncelikle eğitimin okul öncesi ve yüksek öğrenim de dahil tüm aşamalarında bütünüyle eşit ve parasız verilmesinin en temel ilke olduğunu tekrar belirtelim. Eğitimin eşit ve parasız verilmesi, bütün topluma söz konusu çok yönlü eğitimin ulaştırılması bahsettiğimiz eşitsiz gelişim, yabancılaşma, tek tipleşme gibi sorunların çözümünün de önemli bir parçasını oluşturmaktaydı.

Sovyet sisteminde, maddi üretimle bütünleştirilen eğitimde, öncelikle üretimin ve modern endüstrinin dayanağını oluşturan temel bilimsel ilkeler öğretilmekteydi. Tekniğin çeşitli alanlarına ilişkin temel işleyişi kavrayan öğrenciler böylece yeni işlevler devralabilme, mesleğini değiştirebilme esnekliğini de kazanmış oluyordu.

Öğrenciler zorunlu eğitimde matematiği, mekaniği, dinamiği, enerjinin kaynaklarını, dönüştürülmesini ve bunların üretimde kullanılabilmesi için gerekli temel teknik bilgileri örneğin; makinelerin çalışma prensibini, proje çizimini vb. becerileri kazanıyorlardı.

Fizik, matematik, kimya gibi temel bilimler ve doğa bilimleri çağın son gelişmelerini içerecek biçimde veriliyordu. Bu bilimsel eğitim topluma yararlı işlerle birleştirilerek, her öğrencinin üretimin çeşitli alanlarında çalışması sağlanıyordu. Eğitim alanlarına dahil edilen fabrikalar, tarlalar, çiftlikler ve atölyelerle birlikte öğrencilerin temel bilimlerde öğrendikleri teorik bilgileri uygulamada sınamaları ve böylece hem dersleri daha iyi kavramaları hem de aldığı eğitimi toplumsal ölçekte de anlamlandırabilmeleri sağlanıyordu. Kolektif bir biçimde yapılan bu işlerin, yaşadıkları topluma faydalarının öğrenciler tarafından deneyimlenebilir olması, bireylerin sosyalist bir ahlakla yetişmesinde, kolektif bir bilinç kazanmasında, emeğe ve işçiliğe olan saygılarının pekişmesinde önemli bir rol oynamaktaydı.

Öğrencilerin eğitim sürecinde, ürettikleri ürünler yurt içinde ve yurtdışında insanlara ulaştırılıyordu. Eğitimde de üretimde olduğu gibi ülkenin ihtiyaçlarına göre planlanlama yapılarak yaşamla olan bağı kuvvetlendiriliyor, topluma faydalı olan işler öne çıkarılıyordu.

Sovyet okullarında çok yönlülük olgusu yalnızca maddi üretim ve teknik alanlarıyla sınırlandırılmamaktaydı. Eğitim sosyalizmin insanlarının bilim, sanat, spor, kültür alanlarında da gelişkin bireyler haline gelebilmesi için biçimlendirilmişti. Sanat dersleri, bedensel eğitim ve bilimsel üretim önemli bir ağırlığa sahipti. Okulların kendi içlerinde müzeleri, atölyeleri, laboratuvarları, kütüphaneleri bulunmaktaydı. Ülkenin her yerinde araştırma enstitüleri kurularak bilimsel alanda ciddi gelişmeler sağlanmaktaydı.

Sovyetlerin yetmiş yıl gibi kısa bir kesitte sanatta, bilimde, sporda tüm dünyaya öncülük edebilmesinde söz konusu eğitim anlayışının rolü büyüktür. Sosyalizm öncesi yalnızca seçkinlerin uğraşı olan sanat ve bilim bu anlayış sayesinde topluma mal olabilmiş, örneğin çiftçi bir ailenin çocuğunu uzaya çıkan ilk insan haline getirebilmiştir.

Sonuç olarak politeknik eğitimde, insanın temel etkinliği olan üretimde kullanılacak her türlü bilgi ve beceri, örgün eğitim ile bütün topluma yukarıda örneklerini gösterdiğimiz şekilde kazandırılmaktaydı. Sosyalizmin çok yönlü gelişkin bireyleri, herkese eşitçe verilen ve bilimsel bilgi ile tekniğin, teori ile pratiğin iç içe olduğu eğitim sayesinde yetkinleşiyor, tek bir mesleğin ya da kafa veya kol emeğinden birinin esiri olmaktan böylece kurtulabiliyordu. Bu yetkinlik daha az çalışarak daha fazla verim elde edilmesini de sağlıyordu. Geri kalmış, fakir Rusya topraklarında kısa sürede dev atılımlara imza atılabilmesinde şüphesiz ki Sovyet insanlarının çok yönlü potansiyellerini politeknik eğitim ile harekete geçirebilmiş olmaları yatmaktadır.

1917 Ekim’inde gerçekleşen büyük devrim ile Bolşevikler sosyalist bir geleceğin kapısını tüm insanlık adına aralayarak, iyi veya kötü bütün deneyimleriyle sosyalizmin insan onuruna en yaraşır sistem olduğunu ortaya koymuştur.