İKD MYK üyesi Aydan Güler yazdı: Eğitimde gericileşme

İKD MYK üyesi Aydan Güler yazdı: Eğitimde gericileşme

İKD MYK üyesi Aydan Güler yazdı: Eğitimde gericileşme

2002 ‘de iktidara gelen AKP eğitim alanında hazırladığı bilim dışı programlar ve gerici uygulamalar ile ülkeyi gericiliğin karanlığına sürüklüyor. Bilim insanlarının, eğitimcilerin, velilerin ve öğrencilerin tepkilerini görmezden geliyor. Cumhuriyet’in eğitim alanındaki kazanımlarını yok etmek için sürekli yeni bir program ve /veya uygulama gündeme geliyor.

İktidarın eğitim alanına en radikal müdahalesi 2017-2018 Öğretim Yılında uygulanmaya başlayan yeni müfredattır. Bu müfredat ile eğitimin temel araçlarından biri olan ders programları tamamen gericileştirilmiş, cihat eğitimi müfredata girmiş, Cumhuriyet ve bilim karşıtı bir içeriğe büründürülmüştür.

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, “Çağın gereği, ferdin ve toplumun ihtiyaçları doğrultusunda müfredatı yeniledik” açıklaması yapsa da, yeni müfredatta yapılan ve bilimsel eğitim anlayışıyla açıkça çelişen çok sayıda değişikliğin Türkiye’yi çağdaş dünyadan koparacak özellikler taşıdığı açıktır. Bakan Yılmaz, yeni müfredatın bugüne kadar yapılmış “en demokratik, en katılımcı, en çoğulcu müfredat” olduğunu iddia ederek, geçmiş yıllarda açıklanan müfredat değişikliklerinde dönemin bakanlarının söylediği alışılmış bir ezberi tekrar etmiştir. Bakan Yılmaz, yeni müfredatı hazırlarken çoğulcu bir yaklaşımı ele aldıklarını iddia etse de, Türkiye’nin eğitim müfredatındaki “tekçi” yaklaşımın özellikle tarih ders kitaplarında belirgin bir şekilde kendisini göstermektedir.

Bakanlığın müfredat taslakları ile ilgili eleştiri ve önerileri ne kadar dikkate aldığı tartışmalıdır. Eğitim sistemi, tıpkı 4+4+4 düzenlemesinde olduğu gibi, müfredat gibi son derece önemli bir konu daha oldubittiye getirilmiştir. Bakan Yılmaz açıklamasında her ne kadar “Müfredatın öğretmen, öğrenci ve velilerin görüşleri alınarak yenilendiğini” iddia etse de, gerçekte böyle bir sürecin yaşanmadığı özellikle tarih derslerindeki ayıklamalar ve evrim teorisi ile ilgili önerilerin hemen hiç birinin dikkate alınmadığı açıktır.

Ders kitaplarında toplumsal roller ve işlevler cinsiyete göre farklılaştırılmış, kadının işlevi ev işleriyle sınırlandırılmış, kadın toplumsal yaşamın dışında bırakılmıştır. Kadının ev dışında çalışması günah, kazandığı haram olarak nitelendirilmiştir. Hatta, bazı anaokullarında ev içi yaşamı örneklemek adına kız çocuklarına erkek çocukların ayakları yıkattırılmıştır.

Din eğitimi anaokuluna dek indirilerek somut öğrenme dönemindeki çocuklar soyut kavramlarla dinsel inanç bağlamında şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Psikolojik olarak derinden etkilenen çocukların bazıları ailelerine, ölümün çok güzel olduğunu düşünerek ölmek istediğini ifade etmiştir.

MEB, müftülükler, tarikat-cemaat vakıfları ve benzer kuruluşlarla protokoller imzalayarak bir yandan eğitimin laik ve bilimsel yapısını ortadan kaldırmış öbür yandan da kamu kaynaklarını bu kuruluşlara aktarma olanağı sağlamıştır. Değerler Eğitimi adı altında verilecek eğitim bu tür dernek ve vakıflardan görevlendirilecek kişilerin eline teslim edilmiştir. AKP’nin eğitimi dinselleştirme politikalarından bir diğeri ise müftülerin,  milli eğitim müdürleri ve okul müdürlerine eğitim seminerleri veriyor olmasıdır.

AKP’nin eğitimi dinselleştirip niteliksizleştirme hamleleri son sürat devam ederken, gericiler  ‘Karma eğitim hak gaspıdır’   ‘Bilimsel çalışmalar karma eğitimin pedagojik bir yalan olduğunu ortaya koydu’, ‘Başörtüsü zulmüne benziyor’ ve ‘Dini hassasiyeti yüksek olan ülkemizde karma eğitim dayatmasının son bulması gerekiyor’ ifadelerini kullanarak toplumu kışkırtmaya devam ediyor. Karma eğitimden aşamalı olarak vazgeçilmekte; okullarda, yurtlarda erkek ve kız öğrencilerin kullandığı mekânlar (sınıf, kat, yurt binası, merdiven, kantin vb.) cinsiyete göre ayrılarak kız ve erkek öğrenciler birbirine yabancılaştırılmaktadır.

Bireycilikle, milliyetçilikle, dini değerler ve rekabet ile yoğrulmuş, bilimsel, sanatsal, estetik yönden sığ, büyük ölçüde dini kural ve referanslara dayanan bir dilin kullanıldığı eğitim müfredatının çocuklarımıza/öğrencilerimize verebileceği hiçbir şey yoktur. Laik-bilimsel eğitimin temel işlevi bireylerin kendilerini çocuk yaşlardan itibaren özgürce gerçekleştirmelerine yardım etmektir. Dolayısıyla eğitim programları, yaşamı bir bütün olarak kavramayı hedeflemeli, öğrencilerin çok yönlü gelişimlerine hizmet edecek öğrenme yaşantılarını içeren bir içerikte olmalıdır.

Bir ülkede bireylerin hangi bilgiler, gerçekler ve değerler üzerinden biçimlendirilmesi isteniyorsa ona uygun eğitim politikaları oluşturulması kaçınılmazdır. Türkiye’nin mevcut eğitim politikasının temelinde laik-bilimsel-özgür ve parasız eğitim anlayışından çok, eğitim sisteminin iktidarın siyasal-ideolojik hedeflerine uygun olarak biçimlendirilmek istenmesi kabul edilemez.