Pusula | Cumhuriyet’in öyküsü: Reji-Tekel-Özelleştirme

Pusula | Cumhuriyet’in öyküsü: Reji-Tekel-Özelleştirme

07-10-2018 08:40

TEKEL’in Cumhuriyet tarihindeki önemi Osmanlı’nın son yarım yüzyılında bir kabus gibi köylünün üzerine çöken Reji İdaresi’nin yerine ulusal egemenliğin sembolü olmasındaydı.

Zafer Aksel Çekiç

TEKEL’in Cumhuriyet tarihindeki önemi Osmanlı’nın son yarım yüzyılında bir kabus gibi köylünün üzerine çöken Reji İdaresi’nin yerine ulusal egemenliğin sembolü olmasındaydı. Özelleştirilen TEKEL ile birlikte kanlı Reji İdaresi’ne bir kez daha teslimiyet kabulleniliyordu.

Esasında Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin bir parçası olan Reji İdaresi ya da tam adıyla Müşterek-ül Menfaa İnhisarı Duhanı Devlet-i Aliyye-i Osmaniye türkülere konu olan zalimliğiyle ayrıca ele alınmayı hak ediyor. Osmanlı’nın bıraktığı toplumsal ve iktisadi mirasın çarpıcı örneklerinden biri olan Reji İdaresi’nin tarihi bugün karşı karşıya kaldığımız yeni bir kriz gündeminde de dersler barındırıyor.

Düyun-ı Umumiye İdaresi tarafından tütün gelirlerini toplama işleri bırakılan Avusturyalı Kreditanstalt bankası, Alman banker S. Bleichröder ve Rothschild ailesinin Osmanlı Bankası tarafından finanse edilerek 1883’te kurulan Reji İdaresi tütün tekelini elinde bulunduran bir şirketti. Bu şirket ancak Cumhuriyet sonrasında TEKEL’in kurulmasıyla tasfiye edilebildi. Ancak geride tütün yetiştiren köylünün ağır bir şekilde sömürüldüğü, binlerce köylünün canıyla bedel ödediği kanlı bir tarih de bıraktı.

Aradan bir yüzyıl bile geçmeden özelleştirilen TEKEL’in özelleştirilmesi ve nihayetinde yabancılara satılmasıyla bugün karşılaşılan krizin temel nedenleri arasında bir paralellik görülmesi gerekiyor.

Bir şirketin insafına bırakılan köylüler

Bir Ege türküsü olan Çökertme Zeybeği’nde “Kolcular görünce Halil’im nerelere kaçalım” sözleriyle anılan Reji İdaresi iktisadi bağımsızlığın kaybolduğu bir durumda işin nerelere varabileceğini gösteriyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun dış ve esas olarak yine banka ve bankerlik faaliyetlerinin de yine yabancı finans tekelleriyle bağlantılı olması nedeniyle dış borç sayılabilecek iç borçlarını ödeyememesi nedeniyle kurulan Düyun-ı Umumiye İdaresi tarafından gelirlerden pay verilmesi karşılığında tütün üretimi ve ticareti bütünüyle bu şirkete bırakılmıştı.

Sayıları 6-7 binlere kadar çıkmış olan “kolcular” denen kendi özel silahlı birlikleri olan bir şirket olan Reji İdaresi üretim miktarı ile alış ve satış fiyatlarını dilediği gibi belirlerken üstüne bir de bu silahlı kuvvetin sağladığı güçle bu serbestliğine sınır tanımıyordu. Öyle ki, tütün üreten köylü kendisi için dahi tütün ayıramıyor, çok ucuza satmak zorunda bırakıldığı tütünü 3-4 katı fiyata geri satın almak zorunda bırakılıyordu. Dahası Reji İdaresi kolcularının sayıları 20 bine ulaştığı dahi iddia edilen binlerce insanı öldürdüğü de biliniyor.

Reji İdaresi’nin tütünleri düşük fiyatla satın almaya çalışması en kısa yoldan kâr etme isteğinin bir sonucu olduğu gibi, üretime belli bir sınırlandırma getirme politikasının da bir ürünüydü. Bu çerçevede üretimi kendi belirlediği kota içinde tutmaya çalışan Reji, hem çiftçiyi tütün ziraatının kârlı bir iş olduğu düşüncesinden vazgeçirmeye hem de üretim alanlarını kendisinin daha rahat kontrol altında tutabileceği yerlere kaydırmaya çalışmaktaydı. Tüm bunlar tanıdık gelmeli. Bugün de tekellerin talepleriyle çıkarılan yasalar sayesinde yerli üretimi sürekli azalan Türkiye ithalata bağımlı hale gelip verdiği yüksek dış açığı da borçlanarak finanse etme döngüsünden çıkamıyor.

Saltanat ve egemen sınıfların iktidarları uğruna “teba” gördükleri köylüleri canları da dahil olmak üzere tümüyle uluslararası tekellerin insafına bırakılması bir imparatorluğun son çırpınışlarında halkına verdiği zararı gözler önüne seriyor.

TEKEL’in öyküsü bugüne ayna tutuyor

Aradan on yıllar geçtikten sonra TEKEL’in özelleştirmesinden sonra kapatılan fabrikalar ve tütün depoları işçilerinin 2009’da Ankara’da çadır kurarak başlattıkları direnişin tarihsel olarak Cumhuriyet ile birlikte uluslararası tekellere karşı elde edilen bir kazanımın son koruma çabası olduğu not edilmeli.

Bu direniş, yerli üretimin korunup geliştirilmesi kadar ülke egemenliğinin de sembolü olan TEKEL gibi kuruluşların özelleştirilmelerine karşı geç kalmış sayılması gereken son direniş olurken tütün depolarının da kapanmasıyla Cumhuriyet’in bir sayfası daha kapatılmış oldu.

Oysa Reji İdaresi Cumhuriyet’in ilanı sonrasında 1925’te lağvedilmişti. Şirket devletleştirilirken önce Tütün İdare-i Murakatesi ve Sigara Kağıdı İnhisarı Hakkında Kanun ve ardından Tütün İnhisarı Kanunu ile tütün üretimi ve ticareti düzenlenecekti. Böylece emperyalizmin en doğrudan kullandığı bir sömürü aracı bertaraf edilmişken aradan geçen yılların ardından özelleştirme furyasıyla esasında bu kez daha dolaylı bir yöntem gibi gözükse de tütün üreticisi bir kez daha uluslararası tekellerin insafına terk edildi.

Bugün yurtdışından bulunan ve Hazine garantisi verilen kredilerle yapılan altyapı projelerinden yurtdışındaki bankalardan temin edilen kredilerle yurt içinde konut inşaatı ve alımının finanse edilmesine borçlanarak büyümeye çalışan bir ekonominin giderek hızlanan çöküşünü yaşarken Osmanlı’dan çıkartılan dersleri unutan ve Cumhuriyet’in kazanımlarını koruyamayan memleketin sonunun neler olduğunu yaşayarak görüyoruz.

Sonuç yerine

Kendi üretimini uluslararası tekellerin çıkarlarına göre belirleyen Türkiye IMF tarafından talep edildiği şekilde 2002 yılında Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun’u yürürlüğe sokarken bununla da yetinmeyip ağır cezaların getirildiği bir torba yasa değişikliğiyle 2017’de Reji İdaresi’nin kendisini değilse de ruhunu ihya etti.

1875 yılında Rüsum-u Sitte İdaresi ile başlayan Reji İdaresi ile süren ve nihayet TEKEL’in özelleştirilmesi ile tekrar aynı yola girilen bu özet tarih Türkiye’nin emperyalizme bağımlılığına karşı mücadele başarıya ulaşmadan bu kriz döngülerinden çıkılamayacağının açık göstergesi sayılmalı.