Bu tabloyu içinize sindirebiliyor musunuz?

Türkiye’de düzen siyaseti tüm özneleri ağır bir sağa kayış içerisinde sürüklerken bu duruma direnenler seçimlerden sonra ayakta kalan yegâne güç olacak. Bunu göreceksiniz…

Korsan seçimlere neredeyse bir ay kaldı.

Türkiye’de düzen siyaseti tüm özneleri ağır bir sağa kayış içerisinde sürüklerken bu duruma direnenler seçimlerden sonra ayakta kalan yegâne güç olacak. Bunu göreceksiniz…

Neden olduğunun ise yanıtı bugünkü gelişmelerin gideceği yönün belli olması ile ilgili.

Dört işleme indirgenmiş bir seçim tavrının, “en temel vatandaşlık görevi oy kullanmaktır” denilerek düzen partilerine taşınmaya çalışılması yeni bir durum değil. Geçmişte de sermaye düzeni ile problemi olmayan partiler, sermaye düzeni ile problemi olmayan başka partilere ya da öznelere karşı halka çağrılar yaptılar.

Günümüzde de bunun Türkiye tarihindeki dozajı en yüksek halini yaşadığımız günlerden geçiyoruz. Halkın ağzına bir parmak bal çalınan dönemler geride kaldı. Geçmişte Turgut Özal’a karşı sağcı, solcu, katil, dinci gerici, piyasacı, işbirlikçi, devrimci kim varsa birleşsin denilirdi, bugün de aynısı yapılıyor.

Sanki bugüne kadar Türkiye sağı tarihte yokmuş gibi, liberaller ve dinciler adım adım ülkenin içine etmemiş gibi, AKP Saadet Partisi’nin içinden, Akşener Mehmet Ağar’ın ocağından çıkmamış, HDP AKP ile masada hiç oturmamış gibi Türkiye’nin ilerici birikiminin bu seçimler aracılığı ile sahte bir temizliğe ortak olması isteniyor.

Örneğin Muharrem İnce bunu söylüyor. Uyumlu bir sistem istediklerini dile getiriyor. Daha radikal olanlar ise yargılamadan bahsetseler bile işin ucunun muhalefet maskesi giymiş olan faşistlere ve şeriatçılara uzanmayacağını, uzanmaması gerektiğini biliyorlar.

AKP iktidarı boyunca FETÖ ve liberaller ile birlikte rejim değişikliğinin temellerinin oluşturulup İkinci Cumhuriyet’in ayakları üzerine doğrulmaya başladığını, AKP’nin yardıma ihtiyacının olduğu çeşitli kritik uğraklarda CHP ve Kürt siyasi hareketi tarafından can simidi atıldığını ve bugün gerek AKP’nin, gerekse Tayyip Erdoğan’ın bunun ekmeğini yediğini unutmayalım.

O zaman dert nedir? Bugün düzen muhalefeti tarafından savunulması bile mümkün olmaktan çıkan “parlementer sisteme dönüş” edebiyatının geldiği hale bakarak aslında ortaya konulan “AKP’den ya da Tayyip’ten kurtulalım” önermesinin ayaklarının ne kadar havada olduğunu görmek zor değil.

Hal böyleyken, “bile bile lades” demenin de bir anlamı bulunmuyor. Hatta düzen partilerinin ve Türkiye kapitalizminin temsilcilerinin belki de akıllarından geçirip dile getiremedikleri “restorasyon” tezlerinin, örneğin Ahmet Şık tarafından dile getirilmesi ise Türkiye’de sistemin çeşitli krizlerinin çözülmesi, ötelenmesi için liberal ya da sosyal demokrasinin nasıl devreye sokulabileceğini gösteriyor. HDP’den aday olan Şık’ın ufku asgari demokrasi programı ile sınırlı. Seçimlerden sonra büyük bir restorasyon hamlesi kapitalist sistemin tamirinden başka bir önermesi bulunmuyor.

CHP’nin savunamadığı demokratikleşme tezlerini bunun dışında kalan solcuların savunması durumu ile sanıyoruz ki Türkiye tarihinde ilk defa karşılaşmıyoruz. İşte tam da bu yüzden, “düzen topyekün sağa kayarken bazı solcuları da peşine takmış götürüyor” diyoruz. CHP sağa kaydıkça, HDP daha solda kalmıyor. Zaten HDP de sağa kaymış ya da kayan bir parti. Solcular burayı solda tutabileceklerini zannediyorlar. Ne yazık ki büyük bir hayal.

Devam edersek, Saadet Partisi ve Akşener’in İP’i ile büyük bir muhalefet hareketi ördüğü söylenen Bağımsız Türkiye Partisi ve Haydar Baş ile ittifak görüşmeleri yapan CHP’ninse yukarıda bahsedilenler kadar bile derdi yok. CHP’nin şu anki temel misyonu, kendi tabanını “dört işlem siyasetine” ikna etmek ve bunun sol bir tutum olduğunu kabul ettirmek. Yeri geldiğinde de buradan HDP’ye dönük sınırlı desteğin kapısını aralık tutmak.

Eğer derdiniz Türkiye’de devrim yapmak değilse, doğal olarak seçimlerde verilen bir oyun abartılarak kişilerin sanki dünyayı yönetiyormuş algısına kapılmasının yolunu yaparsınız. Sisteme karşı mücadele ile sistemin içindeki çeşitli öznelere karşı mücadelede hatlar birbirine karışınca böyle oluyor.

Biz bu tabloyu içimize sindiremiyoruz. Türkiye’de sosyalizmin daha etkili olmasının yolunun CHP ya da HDP’ye yamanmaktan geçmediğinin de açık bir şekilde ortaya konulması gerekiyor.

AKP’nin burası “İkinci Kurucu Meclis” olacaktır söylemi ile hesaplaşamayan ve zaten kendileri emperyalizm ile içli dışlı olan öznelerin, seçimlerden sonra İkinci Kurtuluş Savaşı verme ihtimalinin ne kadar zayıf olduğu ise, korsan seçim kararı açıklandığında OHAL’de seçim yapılmasına meşruiyet katmalarında gizli olduğunu gözden kaçırmayalım. Hatırlanacaktır, seçimler belli olduğu gün Türkiye’de komünistler dışında herkes bu seçimlere meşruiyet katan açıklamalarda bulunmuşlardı.

Türkiye solunun önemli bir bölümü bu gayri meşru seçimlere kâh düzen muhalefetini destekleyerek, kâh seçim platformu üzerinden düzen karşıtı siyaset yapacağını zannederek meşruiyet kattığı tarih sayfalarında yerini almıştır.

O yüzden sermaye düzenine, emperyalizme, gerici AKP iktidarına ve düzen muhalefetine boyun eğmeyenlerin sol siyasete ağırlık koyması için olanaklar daralmakta değil tersine genişleyeceği günler doğru yol almaktadır. Çünkü büyülü söylemler ve günler geçecek, herkes gerçekler ile yüzleşecektir.

Devrimcilerin iradesi tam da o anlarda dimdik ayakta halka umut verecektir. Bunu unutmayın.