Bilime başlamanın yaşı olmaz

1934 yılında İngiltere’ye giden Reuter burada bir süre işsiz kalmış ve çeşitli ülkelere iş için başvurmuş ve sonunda Türkiye’den gelen teklifi kabul etmiştir. Yola çıkarken son anda aldığı London School of Economics’in öğretim üyeliği teklifini, Türkiye’ye söz verdiği için kabul etmediğini biliyoruz.

Türkiye’de organize bilimsel çalışmaların başlangıcının 1933 Üniversite Reformu olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Hatta bence bu girişime reform demek bile onu hafife almak anlamına gelir. Öyle ki, o tarihteki tek yüksek öğrenim kurumu olan Darülfünun düzeltilmeye çalışılmayıp, bütünüyle kapatılmış ve yepyeni bir üniversite kurulmuştu. Açıkçası, bu “reform” tanımından daha radikal bir hareket oluyordu. Yeni kurulan üniversitenin temel bilimsel kadrosunu ise Nazizm’den kaçan, çoğu Musevi, bilim insanları oluşturmuştu. Gelenlerin hemen tümünün kendisini kanıtlamış dünyaca ünlü bilimciler olması, bir anda İstanbul Üniversitesi’ni dünyanın en önemli üniversitelerinden biri haline getirmişti.

İçlerinden sadece bir kişi akademik yaşamına Türkiye’de, hem de yine özellikle o yıllar için çok geç kabul edilebilecek, 50 yaşında başlamıştı: Ernst Reuter. Yaşam öyküsüne şöyle bir bakmakta yarar var:

1889 yılında doğan Reuter, üniversitede Alman dili ve edebiyatı, tarih, coğrafya ve ekonomi dallarında öğrenim görmüştü. 1912 yılında Sosyal Demokrat Parti’de çalışmaya başlamış ve Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslara esir düşmüştü. Bu dönemde Bolşeviklerden etkilenerek komünist ideolojiyi benimsemiştir. Öyle ki, bir ara Volga Almanları Sovyet Cumhuriyeti’nin kuruculuğunu ve başkanlığını da yapmıştır. Lenin’in, Reuter’i, “çok yetenekli ve parlak zekâlı, fakat özgürlüğüne fazla düşkün bir genç” olarak nitelendirdiği söylenir. Sonrasında çalışmalarını Alman Komünist Partisi’nde sürdürmüş ve parti genel sekreterliği de dâhil olmak üzere üst düzeyde sorumluluklar almıştır. 1921 yılında Sosyalist Parti’ye, 1923’de de Sosyal Demokrat Parti’ye dönerek kent çalışmalarına başlamıştır. Berlin belediye meclis üyeliği ve Magdeburg belediye başkanlığı yaparken, doğal olarak Nazilerle anlaşamamış ve iki kez toplama kampına yollanmıştır. Bu arada Musevi olmadığını belirtmekte de yarar var.

1934 yılında İngiltere’ye giden Reuter burada bir süre işsiz kalmış ve çeşitli ülkelere iş için başvurmuş ve sonunda Türkiye’den gelen teklifi kabul etmiştir. Yola çıkarken son anda aldığı London School of Economics’in öğretim üyeliği teklifini, Türkiye’ye söz verdiği için kabul etmediğini biliyoruz.

1935’te Türkiye’ye gelen Ernst Reuter, önceleri İktisat ve Ulaştırma Bakanlıkları’nda uzman olarak çalışmış Ankara ve İstanbul’un kent içi ulaşımının düzenlenmesine katkıda bulunmuştu. O yıllarda nüfusun %70’i köylerde yaşasa da, Cumhuriyet’in kurucu kadroları çarpık kentleşmenin sorunlarıyla karşılaşmamak üzere önlemler almaya çalışıyorlardı.

1938-39 öğretim yılında, 50 yaşında, dekanın çağrısıyla Siyasal Bilgiler Okulu’nda öğretim üyeliği görevine başlayan Reuter kent yönetiminin ekonomik ve toplumsal yönleri ayrı bir ders olarak okutulmadığı o yıllarda ülkemizde şehircilik eğitimini başlatmıştır. 1939–1945 yıllarının Mülkiye’de hocalıkla geçirirken aynı zamanda çeşitli hükümetlere danışmanlık da yapmıştır. Kuruluş çalışmalarına başladığı İskân ve Şehircilik Enstitüsü de bu döneme denk gelir. Enstitü’nün Türkiye’de kentbilime en büyük katkısı, kentsel sorunların, siyasal-toplumsal boyutları ile birlikte ele alınması olmuştur. Reuter akademik yaşamında toplam 82 makale ve kitap yazmıştır.

Reuter’in en önemli özelliklerinden biri, Türkçeyi çok iyi öğrenerek, derslerini Türkçe vermesi, ders kitaplarını Türkçe yazmasıydı. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin tüm Almanca konuşan mülteci akademisyenlerden beklentisini, eksiksiz yerine getirmişti.

Prof.Dr.Fehmi Yavuz, onu şöyle tanımlar: “Politikacı Reuter Almanların, bilim adamı Reuter ise Türklerindir”

Ernst Reuter 1945 yılında Almanya’ya dönmüş, Berlin belediye başkanı olmuş, Berlin Üniversitesi’nin kurulmasına öncülük etmiş ve ilk rektör olarak da Türkiye’den tanıdığı Hirsch’i getirmiştir.

Bilim yapabilmek için kişisel yetenekler yetmez, ortamın da uygun olması gerekir. Özgeçmişinden anlaşılacağı gibi Reuter, sorgulayıcı, değiştirici ve mücadeleci bir yapıdaydı. Yani bilim yapabilmek için gerekli önkoşullara sahipti. Bu özellikler, geçmişini bilmelerine karşın onu devlette önemli görevlere getiren, sonrasında üniversiteye alan bir yönetimle karşılaşınca öncü bir akademisyene evrildi.

Genç Cumhuriyet sadece dışarıdan bilim insanı getirmedi, bilim insanı da yarattı, hem de 50 yaşında. Dünyada çok örneği yoktur bunun.

Not: Reuter’in yaşamıyla ilgili 1933 reformunu anlatan her kitapta bir şeyler bulunabilirse de, birincil kaynak olarak Reiner Möckelman’ın  “İkinci Vatan Türkiye. Ernst Reuter’in Ankara Yılları” (Çev: Ahmet Arpad, İş Bankası Yay.) gösterilebilir.