Avukat Hareketi'nden 'Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi' paneli

Avukat Hareketi, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” konu başlığıyla İstanbul Barosu Merkez Bina Konferans Salonu’nda bir panel düzenledi.

Avukat Hareketi'nden 'Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi' paneli

”Bağımsız, Çağdaş, Toplumcu” bir anlayışla yola çıkan Avukat Hareketi, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” konu başlığıyla İstanbul Barosu Merkez Bina Konferans Salonu’nda bir panel düzenledi.

Panelde açılış konuşmasını Av. Dr. Başar Yaltı gerçekleştirdi. Yaltı konuşmasında 16 Nisan referandumunda Anayasa’nın önemli bir kısmının değiştirildiğini söyleyerek, “24 Haziran seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanı olarak seçilen sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 9 Temmuz’da yemin etmesiyle değişiklikler tamamen yürürlüğe girdi ve Türkiye 10 Temmuz tarihinden itibaren bu yeni rejime tabi olarak yönetilmeye başladı.” ifadelerini kullandı.

“YENİ BİR DEVLET YAPILANDIRILIYOR”

Av. Dr. Başar Yaltı’nın konuşmasında öne çıkanlar şöyle;

“Türkiye’nin düzeninde yaşanan bu sarsıcı alt üst oluşa rağmen böyle bir toplantıyı topluma karşı sorumluluğu bizden çok daha fazla olan örneğin meslek odalarının, baroların düzenlemesini beklerdik. Ancak öyle anlaşılıyor ki veya hüzünle karşılamamız gereken bir bakış açısıyla ya bu meslek örgütleri, barolar bir kabulleniş içerisindeler ya da ürkeklik içerisinde bir tepki göstermiyorlar.

Bizler Avukat Hareketi’ni oluşturan hukukçular olarak mesleğimizi doğrudan ilgilendiren bu sonucu ve değişiklikleri ve yaratacağı sonuçları topluma ve kamuoyuna karşı bir sorumluluk olarak kabul ediyoruz.

1923 Cumhuriyeti yerine yeni ve farklı bir devlet inşa ediliyor. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yapılan düzenlemeler 1923 ruhundan çok farklı bir anlayışla devletin yapılandırıldığını ortaya koyuyor.

Şimdiden yeni devlet düzeninin daha otokratik, daha merkezci, aydınlanma felsefesinden uzak, anti demokratik, siyasal İslamcı, muhafazakar ve milliyetçi bir karakter taşıyacağını söyleyebiliriz.

Siyasetin merkezi alanlara ve saraya kayacaktır diye düşünüyoruz. Artık siyasetin merkezi TBMM ya da siyasi partiler olmayacaktır.

Bir başka saptamamız ise benim memurum söylemi artık yasallaştı. Özellikle 2. ve 3. Kararname ile bu söylem yasallaşmış oluyor, dolayısıyla da kamu yönetiminde artık objektivite ya da kamu yararı kavramlarının olmadığını düşünüyorum.

Yeni düzenin yargısı iktidar bekçiliği görevini üstlenecektir.

Avukatlar olarak sanki Türkiye de sanki hukuk düzeni tam olarak işliyormuş gibi, yargı bağımsızmış gibi, tarafsızmış gibi kabul edip hukuka sarılacağız, sarılmalıyız. Biz avukatız korkmuyoruz, hukuka sarılıyoruz.”

“Doğrular her yerde söylenmeli”

Panelin birinci bölümünde Prof. Dr. Emre Kongar, Prof. Dr. Rona Aybay ve Bekir Ağırdır “Yeni rejimin siyasal ve sosyal hayata etkileri” başlığıyla konuşmalarını gerçekleştirdi.

Konuşmasına seçim sonuçlarını değerlendirerek başlayan Ağırdır, “Geldiğimiz yer sadece bir kişiden kurtulmak meselesinden daha derindir, bu mesele sadece siyasi aktörler üzerinden okumaktan daha derindir” derken, Türkiye seçim haritasının üzerinden değerlendirmelerde bulunarak bölgelerin taleplerini değerlendirdi.

Panelin birinci bölümünde ikinci konuşmayı ise Prof. Dr. Emre Kongar yaptı. Bekir Ağırdır’ın konuşmasına vurguda bulunarak konuşmasına başlayan Emre Kongar, esas yapılması gerekenin temel hak ve özgürlüklerin savunulması olduğunu ve doğruların ailede, okulda, sokakta her yerde söylenmesi gerektiğini belirtti. Kongar, herkesin bulunduğu alanda demokrasi mücadelesi vermesi gerektiğini belirterek sözlerini sonlandırdı.

Prof. Dr. Rona Aybay ise konuşmasında “Yasama ve yürütme arasında önemli bir fark söz konusu değildir… Kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığı konusunda feryat ediyorsak yargı organının durumu bakımından bu feryat anlamlı görünebilir. Çağdaş demokrasilerde yargı organının yasama ve yürütmeden bağımsız olması gerekiyor.” diyerek, “Dikkat edin artık sözlü soru yok, eskiden bakan en azından sözlü soru sorarken milletvekilli ile göz göze gelirdi artık o da yok.” vurgusunu yaptı.

“Eskiden KHK ve CHK arasında önemli bir fark vardı. KHK için meclisten yetki almak gerekirdi. Şimdi o kalktı.” diyen Aybay, artık cumhurbaşkanının yetki almasına gerek kalmadığını, çünkü yetkiyi anayasal olarak aldığına dikkat çekti.

“Ekonomik krizin kapısı açıldı”

Panelin ikinci bölümünde Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu, Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, Av. Bilgütay Hakkı Durna “Yeni rejimin hukuk ve ekonomik düzeye etkileri” başlığıyla konuşmalarını gerçekleştirdi.

İkinci bölümün ilk konuşmasını yapan Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu, Türkiye’nin seçili otoriter sisteme geçtiğini vurgulayarak “Türkiye’de artık ekonomik krizin kapısının açıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Dolayısıyla zayıf bir devletten çökmeye doğru giden devleti de okumak mümkün. Yolsuzluklarıyla, otoriter eğilimleriyle, siyasi hükümlü sayısının artmasıyla bu tür bir yapıya doğru gittiğimiz söylenebilir” ifadelerini kullandı. Kanadoğlu ,konuşmasının devamında laik anlayışa dayanan cumhuriyetin yerine siyasal İslamcı bir ideolojinin hakim kılınmaya çalışıldığını belirtti.

“Bu rejim kurulamayacak, ters tepecek”

İkinci bölümün ikinci konuşmanı Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu gerçekleştirdi. Kozanoğlu konuşmasında ‘Erdoğan rejiminin’ başarılı gibi görünsede de bunun dünya konjonktürüyle bağlantılı olduğunu belirterek “Bunun da örneği şudur; daha fazla da örnek verilebilir ama Rusya, Brezilya, Arjantin, Güney Afrika aşağı yukarı dünyanın 2000-2001 döneminde yaşanan krizlerinden sonra Türkiye’de  2001 çok derin bir kriz geçirdi. İktidara gelen bütün partiler yönetimler  çok uzun süre iktidarda kalabildiler. Brezilya’daki Emekçiler Partisi  bizim açımızda daha sahip çıkılabilir bir örnekti. Güney Afrika’da Afrika Ulusal Kongresi sürecinde Mandela vardı; o da kapitalist partiye döndü. Rusya’da Putin’i biliyoruz. Bütün dünyada sermaye akışlarının Türkiye benzeri ülkelere geldiği  faiz oranlarının düşük olduğu borçlanmanın kolay olduğu bir dönemde diğer benzer ülkelerde olduğu gibi AKP de hızlı büyüme tempolarını yakalayabildi.” dedi.

Kozanoğlu konuşmasını “Devlet denetleme kurumunun, sendikaları, meslek örgütlerini, sivil toplum örgütlerini hepsini baskı ve tahakküm altına alabilecek bir plan yapabilmesi çok ciddi bir tehlikedir. Bu tip baskıcı rejimler medyadan, okula, alışveriş kollarına kadar her alanı dizayn etmek ister. Ben inanıyorum ki bu rejim kuralamayacak, ters tepecek. Cumhuriyetin 100 yılında biz de emekten yana çağdaş laik bir türkiyeye yelken açarız, bunu umut ediyorum.” sözleriyle bitirdi.

“Yüzümüzü emekçi sınıflara dönmeliyiz”

İkinci bölümün son konuşmasını Av. Bilgütay Hakkı Durna gerçekleştirdi. Durna, konuşmasında 1923 Cumhuriyeti’nin tasfiye edildiğini ifade ederken, dönemi Erdoğan döneminin İkinci Cumhuriyet olarak tanımlanması gerektiğini söyledi. Durna konuşmasını şu sözlerle devam etti:

“Kast ettiğim ise şu Türkiye cumhuriyetin felsefesinde köklü bir değişim yaşandı ve 1923’te temeli atılan bu ülke temeli bağımsızlıkçı kamucu aydınlanmacı değerlere sahiptir. Bu değerlerden köklü bir şekilde kopuş, dönüşüm yapmanın söz konusu olduğunu düşünüyorum. Bu anlamıyla aslında 1923 cumhuriyetinin tasfiye edildiğini söyleyebiliriz.

AKP iktidarı bir yerleşme sorunu yaşadı. 1923’ten bir kopuş olduğu ve dinselleşmenin kurumsallaştığı bir süreç yaşıyoruz ve AKP’nin bunun kurucu partisi olduğunu düşünüyorum. Ben ayrıca bu sorunun Tayyip Erdoğan sorunu olmadığını düşünüyorum.

Böyle dönemler aslında kurtuluşun arandığı dönemlerdir. Yüzümüzü bu ülkenin emekçi sınıflarına, yurtsever güçlerine dönmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu ülkede kamuculuk, aydınlamacılık, bağımsızcılığın kalmadığını gördük. Nasıl bir cumhuriyet sorusunu ayrıştırıcı bir soru olmadığını bu ülkenin ilerici yurtsever güçlerini birleştirici sorusu olduğunu söylemek istiyorum.”