Suriye’nin kuzeyinde kurtlarla dans

Suriye’nin kuzeyinde kurtlarla dans

17-09-2017 15:55

Pusula'da bu hafta Ufuk Karaçay Suriye'nin kuzeyinde Kürtlerin emperyalizmle ittifakını inceledi.

Ufuk Karaçay

 

Bu “projenin” gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ise Suriye’nin egemenliği ile ilgili gelişmelerle birlikte Suriye halkının mücadelesi ve kararı belirleyecek.

Kuzey Irak’ta bağımsızlık referandumuna gidilirken Suriye’nin kuzeyinde ise üç kantonda özerklik ilan eden PYD bu statüyü alanını genişleterek resmileştirmeyi hedefliyor. Cezire, Kobane ve Afrin kantonlarını kapsayan “Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu” (“KSDF”) ilan edilirken, PYD’nin yönetiminde bulunan kantonlarda da ABD askeri üsleri varlığını koruyor. Son olarak, PYD Deyr ez Zor’a da yönelirken IŞİD kentten iki gün içerisinde çatışmaksızın 45 kilometre çekildi.

Bölgede Kürtlerin mücadelesi yeni bir olgu değil. ABD emperyalizminin Irak işgaliyle başlayan süreç ve devamında bu mücadelenin en belirgin halini aldığını söylemek mümkün. Ortadoğu’da son 150 yılda Kürtlerin devletleşme hedefinin zaman zaman ortaya çıktığı durumlar oldu. Suriye’de ise savaşın “olanaklarından” faydalanarak ittifaklar politikasıyla özerklik/federasyon hamlesi ortaya çıktı.

Suriye’de bugüne nasıl gelindi?

Suriye’de emperyalizmin beslediği cihatçı çeteler karşısında Suriye devleti yerel güçleri silahlandırarak bir savunma hattı kurmayı hedeflemişti.  Bu kapsamda Şam, bazı Sünni aşiretler, Aleviler, Süryaniler, Ermeniler ile birlikte Kürtleri de silahlandırırken ekonomik olarak da destekledi. Bu savunma politikası uyarınca, 2012’de Kobane’den başlayarak, Afrin ve Derik PYD’nin egemenlik alanı haline geldi.

2014’te ise PYD’nin ağırlıklı olduğu “Yasama Meclisi” Suriye’nin kuzeyinde bir “anayasa” ile birlikte “demokratik özerk yönetim” ilan etti ve bölgenin Cezire, Kobane ve Afrin olarak 3 kantona ayrılarak anayasada bu kantonların Suriye topraklarının bir parçası olduğu ifade edildi.

Kürtçe’de batı anlamına gelen “Rojava Devrimi” olarak adlandırılan süreç, 2016 yılına gelindiğinde PYD kontrolündeki bu üç bölgede tek taraflı olarak “KSDF”nun ilanı ile yeni bir evreye girdi. Geçen Temmuz’da toplanan “KSDF” temsilcileri, federasyonun seçim tarihlerini ve idari yapıyı dahi kararlaştırdı.

Buna göre, “KSDF”, Haseke ve Kamışlı kantonlarının yer aldığı Cezire, Kobane ve Gire Spi kantonlarının oluşturduğu Fırat ile Afrin ve Şehba kantonlarının oluşturduğu Afrin federal bölgelerine ayrılıyordu.

Bölgenin nüfus yapısı

Suriye’de yaşayan Kürt nüfusu hakkında farklı rakamlar veriliyor. Kürtlerin toplam nüfusa oranının yüzde 6-7 civarında olduğu, nüfusu 23 milyon olan Suriye’de 1,3 milyon Kürt olduğu ve bu nüfusun yüzde 40-45’inin bu bölgelerde yaşadığını görülüyor. Bu bölgelerde Kürt nüfusun tek bir bölgede yerleşik olmadığı ve diğer etnik grupların da azımsanmayacak sayıda olduğu biliniyor. Kürt nüfusun daha yoğun olduğu yerlere karşın Haseke bölgesinde nüfusun yüzde 60’ı Araplardan, yüzde 25’i Kürtlerden ve kalanı ise Süryani, Ermeni ve Çeçenlerden oluşuyor.

Kamışlı bölgesi başta olmak üzere Suriye Kürtlerinin büyük bir bölümü Türkiye ve Irak’tan göç edenlerden oluşuyor. II. Abdülhamid döneminde bölgeye yerleşmeye başlayan Kürt aşiretlerinin Birinci Dünya Savaşı sonrasında Anadolu’daki Kürt isyanları ile birlikte Türkiye’den Suriye’ye göçü sürdü.  1920 sonrasında Suriye’ye Kürt göçü ekonomik gerekçelerle de devam etti. 1950’li yıllarda Cezire’de makineleşme ve sulama ile gelişen tarım buraya göçü devam ettirdi.

1962 yılında göç dalgalarına önlem olarak 1945 öncesinde Suriye’de yaşadığını ispat edemeyen 120 bin Kürt vatandaşlıktan çıkarıldı. Bunlar ağırlıklı olarak Türkiye’den göç eden ve bu uygulama sırasında Türkiye’deki mülkleri yitirme kaygısı ve tekrar dönecekleri umudu ile kimlik almayan Kürtlerdi. Bununla birlikte, daha önce vatandaşlık verilmeyen 200 bin Kürt için 2011 yılında Suriye’de vatandaşlık hakkı verildi.

PYD nüfus yapısını değiştiriyor

Birleşmiş Milletler ve diğer kuruluşların verdiği bilgilere göre Suriye’de zorla yerinden etme sürüyor. Bu veriler PYD’nin bölgedeki Hristiyan nüfusa baskı yaparak zorla para topladığı, Hristiyanlara ait evlere saldırıldığı, işyeri ve araçların yakıldığı yönünde. Hristiyanlar, cihatçı çeteler tarafından da hedef alınırken ekonomik sorunlar ve güvenlik sorunları bölgeden göç etmelerine neden oluyor.

PYD’nin, Arapların çoğunlukta olduğu bölgeleri ele geçirmeleri Kürt nüfus ile Arap nüfus arasındaki gerilimi yükseltirken, müfredat dilinin Kürtçe olmasına yönelik Kamışlı’da başlayan ve geçtiğimiz haftalarda Haseke’de büyüyen tepki eylemlere dönüşmekte.

Yine birçok yabancı basın ve uluslararası kuruluşun verdiği bilgilere göre Suriye’nin kuzeyinde yerleşik olan Arap ve Türkmenler PYD tarafından bölgeden sürülmekte, “kurtarılmış bölgelerdeki” evlerine geri dönüşleri engellenmekte.

“Rojava” modeli nedir?

Ülkedeki Kürt nüfusun toplam nüfusa oranı yüzde 7 olarak tespit edilirken PYD, Suriye topraklarının yüzde 20’lik bir bölümünde özerklik ilan etti. Bunu yaparken son Deyr ez Zor operasyonu gibi ekonomik ve stratejik olarak önemli yerlere yayılmayı da sürdürüyor.

Örneğin 1,5 milyon civarında bir nüfusa sahip olan Haseke bölgesi Suriye’nin buğday üretiminin yüzde 34’ünü ve petrol üretiminin büyük bir miktarını yapıyor. Kürtlerin, Arapların, Ermenilerin, Süryanilerin ve Arap Hıristiyanların beraber yaşadığı Kamışlı Suriye’deki önemli bir petrol ve doğalgaz yatağı.

Suriye’nin kuzeyinde tek taraflı ilan edilen özerkliğin yapısı Avrupa’da bir zamanlar sosyal demokratların “3. Yol”u ile bugün İsrail’in yayıldığı Filistin topraklarında Yahudi yerleşimciler tarafından Siyonizm ile sosyalizmi kaynaştıracağı iddiasıyla “ideal toplum ve yönetim biçimi” olarak öngörülen ancak etnik temizliğin ötesine geçmeyen sosyalizm karşıtı bir rejime dönüşen Kibbutzvari bir model.

Kaldı ki, YPG’nin Rakka ve Deyr ez Zor operasyonlarındaki iştahı göz önünde bulundurulduğunda, söz konusu sınırların genişletilmesi hedefi de göz ardı edilemeyecek kadar açık.

Rojava devrim değil

PYD savaşın ilk döneminde Suriye’nin savunma stratejisi kapsamında çekildiği bölgede “devrim” ilan ederek emperyalist savaşı “ulusal kurtuluş” için fırsata çevirdi. Ancak, emperyalizmin cihatçı çeteler eliyle sürdürdüğü savaşın bıraktığı boşluktan faydalanmayı, hele de bunu ABD üsleri ve silahlarıyla yapmayı “devrim” olarak adlandırmak mümkün değil.

Bunun da ötesinde olup biteni devrim olarak tanımlamak devrim kavramından ne anlaşıldığıyla ilgili. Devrim reformlar ise bu sürece “Rojava Devrimi” diyebilirsiniz. Ancak, devrimden kastınız iktidarın bir sınıf tarafından diğer sınıfın elinden alınması ise bunu reddedersiniz.

Rojava’da olanların devrim olmadığı vurgulanmalı, kaldı ki bölgede tek taraflı özerklik ilan eden PYD’nin sosyalizm gibi bir hedefinin olmadığı da ifade ediliyor. Zaten sosyalizmin emperyalizmin üsleri ile kurulamayacağı da açık.

Özellikle ABD emperyalizminin bölgeye yerleşme hedefi ortadayken, Rusya ile yaşanan çatışmaya oynanarak elde edilen kazanımın emperyalizmin kazanımı ve bölge halklarıyla birlikte Kürt halkının kaybı anlamına geldiği görülmeli.

Emperyalist merkezlerde vaaz edilen Kürtlerin Akdeniz projesi için Suriye ve Rusya ile mutabakat sağlanması gerekliliğinin 2013’te “Suriye’deki Kürt oluşumu, Lazkiye’yi de içine alırsa Kürtlerin büyük bir sorunu ortadan kalkar. Denize alışırlar ve Türkiye’ye tam bağımlılık ortadan kalkar” sözleriyle Selahattin Demirtaş tarafından ifade edildiği de unutulmamalı.

Bu “projenin” gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ise Suriye’nin egemenliği ile ilgili gelişmelerle birlikte Suriye halkının mücadelesi ve kararı belirleyecek.