Suriye Devlet Televizyonu Türkçe Bölüm Müdürü Al İbrahim: Egemenliğimiz için yetmiş yıl savaşmaya hazırız

Suriyeli bir aydın olan Ahmad Al İbrahim ile Suriye'yi ve emperyalist saldırganlığa karşı halkın direnişini konuştuk.

Suriye Devlet Televizyonu Türkçe Bölüm Müdürü Al İbrahim: Egemenliğimiz için yetmiş yıl savaşmaya hazırız

Röportaj: Alev Doğan

Görüş bölümünde bu haftaki konuğumuz, Suriye Devlet Televizyonu Türkçe Bölüm Müdürü Ahmad Al İbrahim. İbrahim ile Suriye’deki durumu, savaşın seyrini, Kuzey Suriye’deki ABD üslerini ve bölgesel gelişmeleri konuştuk.

Emperyalist saldırganlığın 6. yılını geride bıraktığı şu günlerde, Suriye, savaşın başında neredeyse imkânsız denileni başararak gerek askeri, gerekse politik alanlarda çok önemli mevziler kazanmayı başardı. Biz bu röportajı gerçekleştirdiğimiz sırada, Suriye Ordusu’na bağlı, Albay Süheyl Hasan komutasındaki Kaplan Kuvvetleri, 3 yıldır IŞİD kuşatması altında bulunan Deyr ez Zor’a girerek belki de savaşın kaderini toptan değiştirecek bir adımı atıyor.

Emperyalizmin taşeronu cihatçı çetelerin yaptığı katliamların, yerinden yurdundan edilen milyonlarca insanın, darmadağın edilmiş kentler ve köylerin, ağız birliği eden ve Suriye’de yaşananları çarpıtan bir medya ordusunun varlığı göz önünde bulundurulduğunda, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nün hemen ardından, biz ise Suriye Devlet Televizyonu Türkçe Bölüm Müdürü Ahmad Al İbrahim’i ağırladık. 1984-1988 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde öğrenim gören, Şam Üniversitesi’nde Psikoloji alanında Yüksek Lisans yapan Al İbrahim aralarında Nutuk’un yanı sıra Aziz Nesin, Erdal Öz ve Doğan Cüceloğlu’nun kitaplarının da olduğu 35 kitabı Türkçe’den Arapça’ya çeviren bir isim.

İbrahim’e, 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesi ile hem de yazımızın ana konusu olduğu için, Suriye’de 2011’de başlayan süreci biraz özetlemesini istedik. Özellikle işgal öncesinde Suriye halkının politik tutumuna ilişkin sorduğumuz soruya İbrahim, bu sürecin 2011’den önce başladığını vurgulayarak şu yanıtı verdi:

“Bu süreç AKP ve genel başkanı Erdoğan’ın iktidara gelmesi ile başladı. Postmodernizme sırtını dayayan ve artık üretici olmaktan uzaklaşan burjuva sınıfı, artık insanlığa vereceği bir şey kalmadığı için, marksizm, bilim, felsefe ve uygarlığın ürettiği tüm kavramları alaşağı etmek istedi. Bunun için ülkeleri parçalama yoluna girdi. Rusya, Çin, İran ve uygarlık liderliğine aday birçok ülkeyi hedef tahtasına koydu. Bunu Türkiye’de 1923 Cumhuriyeti’nin kazanımlarını yıkarak denedi öncelikle. Sıra Ortadoğu’daki diğer ülkelere geldi. Tunus, Libya ve Mısır’ın ardından sıra Suriye’ye gelmişti.

“2011 yılında Suriye’de başlayan süreç bir halk hareketi miydi diye soracak olursak, ben bir gazeteci ve Marksist olarak bu soruya ‘hayır’ diyeceğim. Suriye öncesinde bir cennet miydi? Evet, yolsuzluklar vardı, rüşvet vardı ama bunun yanı sıra eğitim, sağlık gibi alanlar ücretsizdi, kamu yararınaydı. Biz sosyalistler daha iyi bir Suriye için mücadele ediyorduk. Ama Dera’da başlayan ayaklanmaları çıkartanlar başka ülkelerden, özellikle Suudi Arabistan’dan gelen cihatçı kesimlerdi. Halkımız tavrını Suudi Arabistan gibi gerici bir ülke olmak yerine Suriye’den yana koydu.”

Bir gazeteci ve Türkiye’yi yakından tanıyan birisi olarak, Türkiye’nin açıkça taraf olduğu bu işgalde basın ve medya organlarının verdiği ve maalesef sınıfta kaldığı bu sınavı nasıl değerlendirdiğini sorduğumuzda ise, İbrahim şunları kaydetti:

“Sosyalist yayın organları hariç, Türkiye’de yayımlanan gazeteler, bu işgalde ABD’nin, daha doğrusu Büyük Ortadoğu Projesi’nin tarafını tuttu. Bence normal, çünkü AKP’nin tüm gazeteleri satın aldığını örneğin Sabah gazetesini bir milyar 250 milyonla satın aldığını düşünürsek bu yayın organlarından, başka bir tutum beklemek saflık ve aptallık olurdu.”

“Astana görüşmelerine gelelim; Suriye oldukça dezavantajlı olduğu bu savaşta nasıl oldu da, meşru hükümeti savaş çığırtkanlığı yapan hatta cihatçı örgütlere finansal ve lojistik anlamda destek olan ülkelerce de tanınmak zorunda kaldı? Savaşın kırılma noktası neydi?” diye sorduğumuzda ise bizi şöyle yanıtladı:

“Emperyalistlerin yaptığı planlara göre, ilk eylemler başladıktan sonra 15 gün içinde Suriye düşmüş olacaktı. Ancak yıllar geçti ve Suriye daha güçlü ve daha sağlam bir hale geldi. Suriye ordusu da her gün yeni başarılar ve zaferler kazanmaya başladı. Diğer taraftan işgale destek veren ülkeler ürettikleri terörün, kendi ülkelerine sıçradığını gördü ve bu konuda uzman konumuna ulaşan Suriye’ye muhtaç hale geldiler. Aynı zamanda Rusya ve Çin’in BM’deki sabit tutumları çok önemli bir rol oynadı.”

Konu, Suriye’nin kuzeyinde açılan ABD üslerine ve PYD’nin ABD ile yaptığı işbirliğine gelindiğinde ise, İbrahim çok net konuştu;

“Suriye, halkını, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunmak için yedi yıldır savaşıyor. Ve sokaktaki herkes ‘egemenliğimiz için yetmiş yıl savaşmaya hazırız’ diyor. Bu üsler geçicidir, projelerinin tükendiği anladıkları zaman gidecekler; istekleriyle veya zorla. Çünkü Suriye halkı ABD’den nefret ediyor, 1982 yılında Lübnan’dan çıktığı gibi şimdi de Suriye’den çıkacaklar. Ama ne yazık ki her dönemde olduğu gibi bir koz olarak kullanılan bazı Kürt gruplar ağır bedel ödeyecektir.”

Son günlerde ABD’nin öncülüğünü yaptığı emperyalist bloğun hedef tahtasına İran’ı oturtmasını ise İbrahim şu şekilde yorumluyor:

“Suriye, Hafız Esad döneminde İran’ın yanında durmasının bedelini ödedi, şimdi de İran’a bizim yanımızda durmanın bedelini ödetmeye çalışıyorlar. Aslında hedefte olan Suriye veya İran değil, ABD’ye karşı tutum alan her ülke, örgüt veya kişi.”

Son olarak, sosyalistler ve komünistler dışında Türkiye’de, Suriye’deki işgale ilişkin ya çok ortalamacı ya da açıktan taraf olan bir kamuoyu olduğunu hatırlattığımız ve bu konuda Suriye halkının Türkiye’ye kırgın olup olmadığını sorduğumuz İbrahim bize yaşadığı bir anı ile karşılık verdi.

“2014’te, Türkiyeli bir gazeteci heyetini Şam’ın Bab Tuma semtinde dolaştırırken, yanımıza 8 yaşında bir çocuk geldi. Eşlik ettiğim heyetin Türk olduğunu öğrendiği zaman çocuk, ‘bakın dedi, biz Türk halkına karşı değiliz çünkü siz bizim kardeş halkımızsınız. Biz AKP ve Erdoğan’a karşıyız ve bu adam nasıl burada katliam yapıyorsa orada Türkiye’de de kardeş Türk halkına karşı katliamlar yapıyor insanları hapse gönderiyor’ dedi. Benim ve Suriyeliler’in yanıtı, bu çocuğun verdiği yanıttan farklı olmayacak.”