SSCB’de Eğitim: Yeni insanın yaratılması

SSCB’de Eğitim: Yeni insanın yaratılması

17-12-2017 13:53

PUSULA | SSCB’de Eğitim: Yeni insanın yaratılması

İnsanlık tarihinin en ilerici eğitim modelini emekçilerle buluşturan, sınıfsız-sömürüsüz bir toplum inşasında eğitimli, aydın, laik bireylerden oluşan bir toplum hedefiyle yeni insanı işaret eden ve tüm dünya proletaryasına umut olan sosyalist bir cumhuriyet kurulacaktı: SSCB

Ela Basa

Çarlık rejiminde eğitim, aristokrat ve burjuva sınıfının tekelindeydi. Kadınlar eğitim politikasının tamamen dışında tutuluyordu. 1917 Ekim Devrimi’ne kadar okuma-yazma bilme oranı yüzde 20’lerdeydi; ancak geniş bir coğrafyaya yayılan köylü kitleler içerisinde bu oran kayda değer değildi. Bolşeviklerin iktidarı almasıyla birlikte toplumsal devrimler de başlayacaktı. Bu sürecin bütünlüğü içerisinde eğitim politikalarının, sosyalist sistemin kuruluşunda ve yeni insanın yaratılmasındaki rolünü kavrayabiliriz. 1936 Anayasası’nın 122. maddesinde çocukların eğitimi, kadınların eğitim ve çalışma hayatları kreşler ve anaokulları ağı ile güvence altına alınmıştı. Sovyetler Birliği Eğitim Halk Komiseri Yardımcısı N. Krupskaya devrimin genç nesillerine şöyle seslenecekti: “Mutlu, parlak, aydınlık bir gelecekte yaşamak için kafanızla ve ellerinizle nasıl çalışacağınızı öğrenmelisiniz.” Bu söylem genç bir ülkenin kuruluşunda eğitim ile üretimi birleştirici, sosyalist bir kalkınma modelinin inşasına işaret ediyordu.

Eğitimin yükselişi

Çarlık döneminde 91 yüksek eğitim kurumunda yaklaşık 112 bin öğrenci eğitim görürken, Sovyetler Birliği’nde, 1938 ile 1940 yılları arasındaki verilere göre 600 yüksek eğitim kurumunda 560 bin öğrenci eğitim görmekteydi. Sovyetler Birliği’ne giden eğitimci bir heyet içerisindeki Hıfzı Veldet Velidedeoğlu tarafından hazırlanan bir rapora göre, 1930’lu yıllara gelindiğinde okuma-yazma oranı yüzde 90’ı geçmiştir. Ayrıca emekçi sınıflar okuma-yazmadaki bu sıçramanın yanı sıra çok fazla kitaba uygun fiyatlarla ulaşabiliyordu. Bu durum emekçilerin hem üretim hem de kültürel faaliyetleri açısından çok ilerletici oluyordu. Okuma-yazma seferberliği 1939 yılına kadar sürdü. 1926 yılında ülkede okur-yazar oranı yüzde 56.6’ya çıkarken, 1939’larda Sovyet yurttaşlarının neredeyse tamamı okuma yazma biliyorlardı. Seferberliğin sonunda tüm ülke genelinde bilinen dil Rusça idi. Sovyetler Birliği’ndeki ülkelerin tamamında eğitim anadilde yapılıyordu ve anadili Rusça olmayan okullarda ikinci dil olarak Rusça veriliyordu. Tüm ülkelerde tek bir eğitim müfredatı uygulanıyordu ve Rusça, Rus Dili Edebiyatı, tarihi ve gelenekleri bu müfredatta yer alıyordu. Sömürücü sınıfların elindeki özel okulların kapatılması; devlet okullarının yaygınlaştırılarak eğitimin herkes için ulaşılabilir, parasız ve 15 yaşına kadar zorunlu hale getirilmesi; Rus olmayan uluslara kendi anadillerinde öğretim yapılmaya başlanması; eğitimin ezberlere değil de yaşam pratiğine dayanması gibi uygulamalar hiç şüphesiz Sovyet döneminin yükselen eğitimine etkili katkılar sunuyordu.

Laik ve bilimsel eğitim

Çarlık rejimi tüm Avrupa’ya gericilik pompalıyordu. Var olan eğitim anlayışı, kaynağını Ortaçağ karanlığından almış teolojik bir içerikle veriliyordu. Ayrıca cinsiyetçi bir anlayış egemendi; dolayısıyla kadınlar eğitimin tamamen dışında tutuluyordu. Ancak Ekim Devrimi sonrası aklı ve bilimselliği içermeyen hiçbir konunun müfredatta yeri yoktur. Okullar bilimin, sanatın ve kültürün yapılabileceği kurumlardır. Büyük Ekim Devrimi’nden sonra sosyalizmin kuruluşu için merkezi planlamaya dayalı kalkınma hamleleri yapılıyordu, bu hamlelerin başında Çarlık Rusya’sı tarafından üretim sürecinin dışına itilen kadının üretime katılabilmesinin yolları açılmıştı; artık 0-3 yaş arası çocukların bakılabileceği kreşler açıldı. Kadınlar istekleri doğrultusunda bu kreşlere çocuklarını bırakabiliyorlardı. Bu kreşlerde çocukların bakımından hemşireler ve öğretmenler sorumluydu. Çocuklar hem günübirlik hem de haftalık olarak bu kreşlere bırakılabiliyordu. Aynı zamanda yine bu işlev ile açılan 3-6 yaş aralığındaki çocukların ücretsiz eğitim alabilecekleri anaokulları vardı. Bu uygulamalar ile hem sorumluluk sahibi bireyler yaratılıyor hem de üretime katılan kadınlar toplumsal hayatta yer alıyor ve işçi sınıfı içerisinde eşit düzeyde temsil ediliyorlardı.
SSCB’nin bilimde yaratığı atılım hala dünyanın birçok yerinde etkisini sürdürüyor. Uzay teknolojilerindeki birikimi bunu fazlasıyla ispatlıyor. 12 Nisan 1961 yılında Sovyet kozmonot Yuri Gagarin başarılı çalışmalardan sonra uzaya çıkmıştır. Bugün eski Sovyet ülkeleri hala bu mirastan yararlanmaktadır. Küba’daki emekçilerin aldığı eğitim ve sağlık sisteminin kalitesi de Sovyet modelini kullanmalarından kaynaklanmaktadır.

Sürekli-pratik-teorik eğitimin birliği

Sovyetler Birliği eğitimi yaşamın her anına ve alanına yaymıştı; yani zorunlu olan eğitimin yanı sıra talep edildiğinde bütün emekçilerin ulaşabileceği bir eğitim politikası mevcuttu. İşçilerin kafa emeği ile kol emeği arasındaki farkın ortadan kaldırılması için okul eğitimi ile toplumsal alandaki pratik üretim alanındaki faaliyetlerin birleştirilmesi elzemdi. Bu eğitim politikasının adı politeknik eğitimdir. Hem teorik hem de pratik faaliyetlerin birliği, üretime dayalı okul sistemi olarak karşımıza çıkar.

SSCB’de eğitim zorunlu olarak şöyleydi: 4 yıl ilkokul+3 yıl ortaokul+3 yıl lise. Bu programdan sonra isteyenler yükseköğretim programına da gidebiliyordu. İlk 4 yıl öğrenciler okuma yazma, matematik gibi temel becerileri kazanıyordu. 3 yıllık ortaokul düzeyinde ise matematik, fen bilimleri, coğrafya, tarih, fizik, kimya, müzik, teknik çizim, el sanatları, beden eğitimi, askeri eğitim ve SSCB Anayasa’sı dersleri temel olarak veriliyordu. Bu dönemde aynı zamanda politeknik eğitim de başlar. Okula yakın kolektif çiftlik, fabrika, sanayi atölyesinde bu uygulamaların bazıları pratik üretim faaliyeti olarak yapılır. Eğitimin zorunlu kısmını tamamlayan kişiler 2 yıllık teknik okullara devam edebiliyorlardı ve sonrasında alanıyla ilgili hemen bir işte çalışmaya başlayabiliyordu. Ancak isteyenler yükseköğrenime de başlayabilirdi. Yükseköğrenime başlamak için başarılı bir seviyede mezun olanlar sınava girmeden başlıyorlardı, başarılı olamayanlar ise tamamen politeknik içerikte bir sınava giriyordu ve bir yükseköğrenim programına girebiliyordu. Yükseköğrenim programının içerisinde belki de işçilerin şimdiye kadarki en büyük kazanımlarından biri olan “İşçi Fakülteleri”ne girebilme haklarının olmasıydı. Bu fakültelerdeki amaç: genç işçi ve köylülerin üniversiteye kabul edilebilmeleri için onları üç sene zarfında yetiştirmektir. İşçi Fakülteleri hem geceli hem de gündüzlü olabiliyordu. Gündüz eğitimine gidenler başka yerde çalışamazlar ve devletten Yüksek Mektep talebeleri gibi maaş alırlar. Gece eğitimine gidenler ise gündüz başka bir fabrika veya müessesede çalışabilirlerdi.

Sonuç olarak, insanlık tarihinin en büyük mirasını sınıfların ve sömürünün ortadan kaldırılacağı bir mücadele başlığı açısından yeniden ele almalıyız. Ekim Devrimi yeni insanı yaratmada çok ciddi adımlar atmıştır; fakat bu adımlar SSCB’nin çözülüşü ile gerilemiştir. 100 yaşındaki Ekim Devrimi’nin yarattığı birikimi ülkemizdeki mücadele açısından ele alarak, yeni Ekimler ile beraber ülkemizde eşit, parasız, laik ve bilimsel bir eğitimi mutlaka inşa edeceğiz.