Her sokak hareketi meşru mudur?

Her sokak hareketi meşru mudur?

22-08-2017 09:33

Pusula'nın bu haftaki dosya konusu sokak hareketleri...

Sokak hareketlerine ya da kendisini sokakta ifade eden toplumsal-siyasi hareketlere bakarken neyi kıstas alacağımız önem taşıyor. Örneğin Türkiye’de büyük halk direnişinin adı olan Gezi Direnişi ile Venezuela’da Amerikan destekli muhalefet hareketini aynı torbaya koyabilir miyiz? O yüzden mesele tek başına sokak güzellemesine indirgenemez, “sokak güzeldir” edebiyatı altında bir yaklaşım hiç ama hiç geliştirilemez. Bakılması gereken yer bu açıdan bambaşka bir nokta oluyor: O da toplumsal ve siyasal dinamiklerin ideolojik çerçevesi, siyasal talep ve hedefleri ile ilerletici bir çizgi taşıyıp taşımadığı nirengi noktası olarak karşımıza çıkıyor.

“Sokak muhalefeti”: Devrimcilik ayracı mı?

Türkiye sosyalist hareketinde “sokak güzellemesi” özellikle hareket geleneğinden gelen kesimler tarafından sıkça yapılıyor. Hatta sokak hareketleri ve eylemleri neredeyse devrimci mücadelenin olmazsa olmaz tek koşulu olarak öne sürülebiliyor. Örneğin “sokak muhalefeti” diye bir kategori ya da kavramsallaştırma bile üretilmiş durumda. Bir siyasi hareketin politik hattı, programatik hedefleri ya da ideolojik çerçevesine bakılmadan sokakta olup olmadığı üzerinden “devrimci” olup olmadığına dair bir kanaat bile geliştirilebiliyor. Eksikli ve sakat bir bakış açısı olarak karşımıza çıkan bu durum, çoğu zaman, özünde reformist siyasetin radikalizmle ikame edilmesinden başka bir şey olmuyor.

Tersine her sokak eylemi ya da hareketi özünde politik bir hareket olarak değerlendirilmeli; hedefi, talepleri ve politik eksende nereye oturduğu masaya yatırılarak bir yaklaşım sergilenmelidir. Bu açıdan sokak hareketlerinin ve eylemlerinin “biçimsel” yanının da bir önemi kalmıyor. Kimi zaman basit bir basın açıklaması, içerik olarak, radikal bir eylemden daha etkili olabilecek siyasal bir etkiye sahip olabiliyor.

Türkiye sosyalist hareketinin “siyaset yerine yalnızca mücadele” belirlenimli olan kesimleri, bu bakış açısı dolayısıyla sokakta kendisini var eden toplumsal ve siyasal hareketlere yaklaşırken çoğu zaman hatalı yaklaşımlar da geliştirmişti. Bugün bir dizi örnek artık unutulmuş bulunuyor.

Türban eylemlerinden genç sivillere

Örneğin 1997 yılında “türbana özgürlük” eylemleri ilk akla gelen örnek. Siyasal İslamcı hareketin sokağa çıktığı ve kendisini mağdur gösterdiği bu eylemler aslında bugün AKP iktidarının kapısını açan bir eksene oturmaktaydı. Ancak o dönem solun önemlice bir kısmı, “özgürlük” sloganı etrafında üniversitelerde ortaya çıkan türban eylemlerinin bir parçası oluvermişlerdi. Gerici bir simge üzerinden siyasal İslamcılığın sokak eylemlerine girişmesi bugün sonuçları çok ağır olan AKP darbesi olarak karşımızda duruyor. AKP, türban eylemleriyle birlikte mağdur edebiyatı etrafında bir kimlik edinmiş, gerici kimliğini ‘türbana özgürlük’ adıyla kapatmıştı. Türkiye sosyalist hareketi yine “sokakta direniş” var yaklaşımıyla bu eylemlere katılmakta herhangi bir beis görmemişti.

Benzer bir biçimde “Genç Siviller” adıyla düzenlenen bazı eylemleri de hatırlatmak gerek. Asker vesayetine karşı çıktığını savunan bu odağın eylemlerine olumlu ya da hayırhah bakan kesimler olduğu hatırlanmalı. Bugün Genç Siviller adıyla ortaya çıkan bu oluşumun arkasında darbeci ve katliamcı Gülen Cemaati olduğu açığa çıkmış bulunuyor.

Arap Baharında yaşanan kafa karışıklığı

Yaşanan bu kafa karışıklığının bir benzeri Arap Baharı sürecinde de görüldü. Ne yazık ki bugünün politik ikliminde yaşananlar ve yapılan hatalar pek çoğumuz tarafından artık hatırlanmıyor. Ancak Arap Baharı adıyla ortaya çıkan hareketin emperyalist destekli bir siyasal harekete dönüşerek Ortadoğu halkları için Arap Kışına dönüşmesi için çok zamana ihtiyaç olmadı. Bugün Libya, Mısır, Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan Arap Baharı’nın aslında emperyalizm tarafından desteklenen gerici siyasal hareketlerin ayaklanması olarak karşımıza çıkması işin gerçek boyutuydu. Suriye, Mısır, Libya ve Tunus’ta İhvancı hareketlerden tutun da radikal cihatçı çetelerin bugün at oynattığı bir tabloya dönüşmesi işin gerçeği olarak karşımızda duruyor.

Ukrayna ve Venezuela

Yine aynı şekilde Ukrayna ve Venezuela örnekleri herkesin gözü önünde cereyan ediyor. Ukrayna’da AB ve ABD emperyalizmi destekli sağcı çetelerin sokak gösterilerinin neyi hedeflediği açık olarak görülüyor.

Ukrayna’dan daha çok Venezuela’da yaşananlar bir kez daha ibretlik olarak karşımızda duruyor. ABD destekli muhalefetin provokasyon ve eylemleriyle ülkenin istikrarsızlaştırılarak Maduro hükümetinin devrilmesi amaçlanmış, zengin petrol yataklarının bulunduğu ülkenin ABD yanlısı bir yönetime geçilmesi hedeflenmişti. Sokak eylemleri bizzat ABD tarafından desteklendiği açık olarak ilan edilmiş, ABD başkanı Trump askeri müdahale seçeneğini dillendirmekten bile çekinmemişti.

Toplumsal dinamik ve siyasal dinamik

Bütün bu örnekler gösteriyor ki, sokak eylemlerine bakarken politik içeriği, hedefi, öznesi, ekseni ve talepleri bütünlüklü bir çerçeve içinde ele alınarak değerlendirmeye tabi tutulmalı. Bu açıdan sokak hareketlerinin toplumsal dinamik olması ile siyasi bir dinamik olması arasına hem bir fark konulmalı hem de arasındaki ilişki net olarak tarif edilmelidir. Emekçilerin, gençlerin, kadınların kendiliğinden ortaya çıkan toplumsal eylemleri ile bir siyasal hareketin eylemleri arasında fark bulunuyor. Gerici siyasal eylemler ile kadınların tacize karşı eylemlerini aynı kefeye konulması abesle iştigal. Ancak her eylemin siyasal bir yönelimi elbette bulunuyor. Burada toplumsal-siyasal dinamik ayrımı konulduktan sonra bu eylemlerin ilerici-gerici bir içerik taşıyıp taşımadığı asıl bakılması gereken yer olmalı. Sosyalistler açısından öncülük toplumsal dinamikler için önem arz ederken, siyasal dinamikler için ise ya karşıya alınır ya da ittifak unsuru olarak değerlendirilebilir. Bu açıdan bakılması gereken yer devrim ve karşı-devrim mücadelesindeki yeridir.

Geziciler emperyalistlerin uzantısı mıydı?

Türkiye tarihinin en büyük halk direnişi olarak Gezi Direnişi, AKP ve yandaş medya tarafından kökü dışarıda propagandası ile karşı karşıya. Bugün AKP iktidarının, işbirliği yaptığı emperyalist güçlerle yaşadığı sorunlardan dolayı kendisine karşı gelişen halk hareketlerine bir itham unsuru olarak yansıtması tam bir ikiyüzlülük olarak değerlendirilmeli. Gezi Direnişi’nin bugün meşruiyeti, AKP iktidarında, yaşanan hukuksuzluk, adaletsizlik ve baskı dolayısıyla bugün bir kez daha tescillenmiş bulunuyor. AKP iktidarı, Gezi Direnişi’nin köklerine bakarken halkı görmüyor, ancak emperyalist güçlerle yaşadığı sıkıntının korkusundan her muhalefet hareketinin arkasında emperyalizmi görecek bir paranoya yaşıyor. Aslında Gezi Direnişi, emperyalizm tarafından iktidara getirilmiş Ilımlı İslamcı projeye tepkinin ta kendisidir. Bu anlamıyla Gezi Direnişi öz itibariyle AKP karşıtı olduğu kadar emperyalizme karşı Cumhuriyetçi bir tepkidir.