Patron örgütü TÜSİAD: Erken seçim istemiyoruz

TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik açıklamalarda bulundu.

Patron örgütü TÜSİAD: Erken seçim istemiyoruz

Patron örgütü TÜSİAD’ın başkanı Erol Bilecik 2019’dan önce seçim istemediklerini ifade ederken Türkiye sermaye sınıfının siyasete dair yaklaşımını ortaya koydu.

Sözcü’den Sayime Başçı’ya konuşan Bilecik, “Daha fazla hukuk daha fazla demokrasi daha fazla özgürlük toplumu olmadan önemli bir katma değer ve istihdam yaratmaktan, nihayetinde de yatırım çekmekten de rahat bahsetmek çok kolay değil” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de emekçileri sömüren bir numaralı yapılanma olan TÜSİAD’ın başkanının, her zamanki ve kendinden öncekiler gibi “demokrasi ve özgürlük” çağrısı yapması ise hamasetten öte değil. Patronların bu arayışının daha fazla sömürebilme özgürlüğü anlamına geldiği çok açık bir şekilde biliniyor.

Röportajda dikkat çeken nokta ise TÜSİAD başkanının erken seçim istemediklerine dair olan sözleri. TÜSİAD’ın bu konuda AKP iktidarı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ile uyuşma içerisinde olduğu görülüyor. 

Yapılan röportajdan satır başları şu şekilde:

Bize ekonomideki son durumun bir fotoğrafını çeker misiniz? TÜSİAD penceresinden görünen manzara nedir?

Yakın dönemde özellikle, yaşamış olduğumuz muazzam derecede olumsuz gelişmeler var. Yaşadığımız, hem olumsuz hem de gri alan da dediğimiz, birçok belirsizliklerin olduğu ortama rağmen ekonominin toplamına baktığımız zaman önemli büyüme hamlelerini de görüyoruz. Burada, kocaman bir “ancak” kelimesi koymamız gerekir… Ekonomiye baktığımız zaman büyüme çizgisinin bu şekilde birinci çeyrekte açıklanan yüzde 5, ikinci çeyrekte de benzer bir şey olması son derece olumlu. Ama acaba ‘bu büyüme sağlıklı bir büyüme midir değil midir?’ sorusunu da sormadan edemiyoruz. Tüketim ile kamu harcamalarının büyümeyi sürüklemesi bir yandan iyi görünmesine rağmen bir yandan sürdürülebilir olmadığını da görüyoruz. Kamu kaynakları doğal olarak zaten sınırlı. 2016 sonu itibarıyla verilen teşvikler, vergi indirimleri gibi uygulamalar geçici olarak iyi görünmesine, ekonomiye nefes aldırmasına rağmen bütçede bir bozulma olabilir mi bunu gözlemlemek gerekir. Tüketimi dışarıdan bulduğumuz ucuz finansman ile yapma devrimiz de maalesef geçti.

– Yatırım süreçlerinde, başkanlık seçimlerinin yapılacağı 2019 seçimlerine kadar frene basma durumu söz konusu mu? Büyük yatırımcının Türkiye’den ayağını çektiği söylenebilir mi?

Türkiye doğalgazı, petrolü ihraç edecek boyutta şanslı bir ülke değil. Daha fazla hukuk daha fazla demokrasi daha fazla özgürlük toplumu olmadan önemli bir katma değer ve istihdam yaratmaktan, nihayetinde de yatırım çekmekten de rahat bahsetmek çok kolay değil. Buradan bakıldığı zaman da daha fazla normalleşmeye ihtiyaç var. Bire bir yatırımcı 2019 odaklı noktaya geldi demek resmi yanlış okumak olur. Ama oralarda hukuk, demokrasi ve özgürlükler toplumu olmadan da gerçekten tam anlamıyla dünyanın bütün yatırımlarını alabilir bir konumda olamayız diye düşünüyorum. Hatta şunu söylüyorum, önümüzde 2019 Kasım’ına kadar hiçbir şekilde kati suretle erken seçimi anmadan, vaktinde seçimin olduğu bir reform dönemi başlığı altında kararların alınıp devam edilebilecek bir süreye ihtiyaç var.

– Referandum öncesinde sonuçların yüzde 48’e 52 değil de yüzde 75-25 gibi bir bandı sağlıklı olarak görmüştünüz. Bu sonuçlarla birlikte TÜSİAD olarak başkanlık seçimlerine ve sistemine olan bakış açınız nedir?

Normal şartlarda siyaseti konuşmaktan çok, tamamen siyasetin dışında kalan parçaları tercih ediyor ve hedef alıyoruz. TÜSİAD’ın bu 46 yıllık geçmişinin tamamı bu şekilde. Bu tip yapılarda, tamamen yarı yarıya bölünen değil daha dominant bir yapı ile seçimler neticelense şüphesiz daha sağlıklı olacağı şeklinde yaklaşılır. Ama buradan şunu söylemiş olalım. Bizim uzlaşma kültürümüz daha yoğunlaşmadı. Bizim bence en çok kaybettiğimiz noktalardan birisi de bu. Bu kültürün biraz daha yoğunlaşması gerekiyor. Yoksa kamuoyundaki insanlar kampın bir tarafında olacağım diye çok yorucu bir yolculuk yapıyorlar. Bugün iş dünyası olarak baktığımızda hak etmediğimiz bir tablo oluşuyor. Artık bizim en azından şu 18 ay başka bir iklim yaratmamız gerekiyor.

– Erken seçimlere karşı olduğunuz görüşü çıkıyor buradan…

Yüzde 100 tabi ki, bundan hiç beis yok ama şu ana kadar tüm hükümet kaynaklarından aldığımız bütün mesajlar da böyle. İster istemez yapılan her seçim, sıkça yapılan seçimler özellikle kendi ekonomisini de kendi atmosferini de beraberinde taşımış oluyor. Buradan seçim atmosferiyle beraber bir reform atmosferinden bahsetmek doğal olarak mümkün değil. O bakımdan bizim seçimi vaktinde yapıp hiç olmazsa o döneme kadar biraz hızlanarak koşmamıza ihtiyaç olan bir süreç yaşıyoruz.

– Son dönemlerde özellikle Almanya ile gerilen ve Türkiye’nin daha çok kapıları kapatmaktan yana olan AB politikasına ilişkin yorumunuz nedir?

Bugün Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyelik hedefi öyküsü, son birkaç yılı belki ayrı tutarsak, yapılan bu muazzam reformların ve bu reform perspektifinin en itici gücü oldu. Böyle bir gerçek var. Burada iki farklı nokta var bence. AB’deki üye ülkelerinin bir kısmının bu üyelik sürecini ötelemeye çalışan bir pozisyonları var. Bu resmin bir tanesi ama bizim de biraz kendimize de bakıp, acaba demokrasi boyutunda, hukuk devleti boyutunda, son dönemler itibarıyla OHAL uygulamasına dönük olarak da ‘acaba nerelerde eksik yapıyoruz?’ diyebilmemiz lazım.

Altyapı kaynaklarımız yok, ticaretimizi bu anlamda özellikle gelişen ve gelişmiş ülkelerle daha fazla yapma zorunluluğumuz var. Avrupa çok çemberli bir yapıya gidebilir. Para birimi açısından olabilir, birden fazla çemberi olan bu anlamda konfederal bir yapı olabilir. Bu çemberlerden bir tanesinde kendi yerimizi bulabiliriz. Biz Osmanlı’dan bu yana yüzümüzü Batı’ya çevirmiş bir ülkeyiz, toplumuz.