Onat Kutlar: "Güz yasalarına boyun eğmeyeceğiz"

Onat Kutlar: "Güz yasalarına boyun eğmeyeceğiz" - Cengiz Kılçer yazdı

Türkiye “unutuşun kolay ülkesi” midir?

22 yıl önce şair, sinema yazarı, senarist, denemeci, öykücü ve çevirmen Onat Kutlar, 1994 yılında The Marmara Oteli’ndeki konulan bombanın patlaması üzerine yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Hayata 12 gün tutunabildi. 11 Ocak 1995’te yaşamını yitirdi.

Bombalarla şekillendirilen bir ülkedeyiz artık. Belirsizlik, kargaşa, korku ortamı hâkim topluma…

Ama Onat Kutlar “Bahar İsyancıdır” adlı deneme kitabında sanki bizlere, halkına, Türkiye’ye daha o zamandan bugüne uyarlanabilecek şunu söylüyor: “Güz yasalarına boyun eğmeyeceğiz. Aşacağız duvarlarını geleceğin. Biz çok eski ve çok genç bir halkız. Kimse durduramaz ırmağını zamanın.” (s. 6; de Yayınları 1986)

* * *

Onat Kutlar’ın edebiyat alanına girişi öykü ile değil şiirle gerçekleşir. 1950’de “A”, “Seçilmiş Hikayeler”, “Küçük Dergi”, gibi yayınlarda şiirleri yayınlanıyor.

Yurt koğuşunda, kahve köşelerinde yazılmış dokuz kısa öyküden oluşan “İshak” adlı ilk kitabı 1959’da A Dergisi Yayınları’ndan çıktığında Kutlar 23 yaşındadır. Kutlar, İshak’a hem okurların hem yazar dostlarının gösterdiği vefalı ilginin “o az sayıdaki” şiirini unutturduğu düşüncesindedir. Yaşamın şiirine inandığı için şiirle ilgisini hiç kesmez. Yazmadığı zamanlarda bile iyi şairlerin iyi şiirlerini izlemeyi sürdürür.

“İshak” 1960 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülünü kazanır. Metin Eloğlu ve Kemal Bilbaşar, Onat Kutlar’ın “İshak” adlı kitabı için “bizim hava kokmuyor”, “yerlilikten kaçıyor” gibi eleştiriler getirse de eleştirmen Fethi Naci, “İshak, ‘uzakta bir başına’ duruyor bir ada gibi, (…) Dokuz hikâyesi ile yaşayan başka bir hikâyeci anımsıyor musunuz?” der. Konur Ertop ise “Onat Kutlar’ın İshak’ı 1950’lerin sonunda şiirimizdeki İkinci Yeni akımının öykü dalındaki bir yansıması, benzeridir.” diye yorumlar. Yine, A dergisinin “İshak” üzerine düzenlediği oturumda Önay Sözer de “Onat’ta adeta kabına sığmayan bir şiir enerjisi var” sözleriyle selamlar kitabı.

Peki, Türk şiirindeki konumu nedir Onat Kutlar’ın? Şiir için bir konum düşünmek zordur onun için. Ona göre her şiir yeni bir alan açmak üzere yola çıkar; hem de verili tüm şiir deneyimi ile bağlantılıdır. Yine yazdığı şiirlerin yaşadığı günlerle, yaşamla, yaşantısıyla, hem bireysel hem toplumsal düzeylerle ilgili olması doğaldır. Çünkü Onat Kutlar kendisini “kitabi” bir şair olarak görmez.

Aşk, özgürlük, umut, insan onuru, başkaldırı gibi şairlerin ölümsüz temaları onun yaşamsal ve olmazsa olmaz konularını oluşturur. Sırça köşklerde yazılan, salt kitaplardan çıkarılan şiirler de bir şeydir elbette ama onun şiiri bu değildir. Türk şiiri söz konusu olduğunda ise yeterince tanınmayan, büyük bir şiir geleneğimiz ve birikimimiz olduğuna her zaman inanmıştır Onat Kutlar.

* * *

Onat Kutlar aynı zamanda bir sinema yazarıdır. Sinema alanında da etkin mücadeleler vermiş biridir. Kendisini film eleştirmeni değil, sinema yazarı olarak görür: “Sinema yazarı ve film eleştirmeni gibi iki ayrı deyim sanıyorum yalnızca bizde var. İkisi de aynı anlama geliyor gibi görünse de ben genellikle birincisinden hoşlandığımı düşünüyorum.”

Sinema sektöründe çalışmaya 1975’te Türk Sinematek Derneği’nde Onat Kutlar’ın asistanlığını yaparak başlayan Hülya Uçansu’nun anlatımıyla edebiyatçı kimliğine sahip Onat Kutlar, hukuk fakültesini yarıda bırakıp 1961’de Paris’e gider ve orada daha sonra birlikte Sinematek’i kuracağı arkadaşlarından biri Hüseyin Baş ile tanışır. Onat Kutlar’ın hayatını edebiyattan sinemaya doğru yönelten, sinema tutkusunun başlangıcı Paris’te izlediği Ingmar Bergman’ın Yaban Çilekleri (1957) filmidir. Onat Kutlar, Hüseyin Baş’tan kendisini Fransız Sinematek’ine yazdırmasını ister ve artık Sinematek Kutlar ve Paris’te yaşayan diğer Türk öğrencilerin yeni okulları olur. Kutlar, o dönemde Fransız Sinematek’inin direktörü Henri Langlois’a Türkiye’de de bir Sinematek kurmayı teklif eder. Langlois’a daha önceden Hüseyin Baş ve Şakir Eczacıbaşı da birbirlerinden habersiz aynı teklifte bulunmuştur. Bunun üzerine Türkiye’ye gidip Sinematek’i kurdukları takdirde kendilerine yardım edebileceğini ifade eder. Böylelikle Sinematek bu üç kişinin ve Muhsin Ertuğrul, Sabahattin Eyüboğlu, Cevat Çapan gibi isimlerin de aralarında bulunduğu on beş kişilik bir kurucu kadroyla 25 Ağustos 1965’te vücut bulur.

Dernek, 12 Eylül 1980’deki faşist cunta sırasında kapatılır. Bu uğraşısı başkaca bir önemde ve değerdedir.

* * *

“Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin/unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz”. Onat Kutlar’ın bu dizeleri içimizde mıh gibi kalır.

Unutuşun kolay ülkesi olmamak için, Onat Kutlar’ın anısına, emeklerine ve mücadelesine, aydın kişiliğine yakışır Sosyalist Türkiye yaratılacaktır elbette bu topraklarda.

Çünkü “Bahar İsyancıdır” Onat Kutlar’ı nasıl unutmayacaksak bunu da unutmayacağız.

Güz yasalarına boyun eğmeyeceğiz!
Aşacağız duvarlarını geleceğin!
Biz çok eski ve çok genç bir halkız!
Kimse durduramaz ırmağını zamanın.