Newroz ateşinin suyu...

Aysel Tekerek yazdı: Newroz ateşinin suyu...

2017 Newroz’undayız.

Her yılın Newroz’u ülkemiz açısından Kürt siyasi alanındaki tansiyonu üzerinde taşıyor. 90’lı yılların Newroz’undan, açılım döneminin Newroz’una ve şimdi kısmen yasaklı, kısmen izinli Newroz’lara kadarki süreçte ne söyleneceği ve ne dinleneceği, her şeye rağmen çekilecek halayların coşkusu gibi tanıdık olacak. Açılım dönemindeki gibi, kürsüden Öcalan’ın mesajında ne söylediği, Kandil’in ne söylediğinin “heyecanı” olmayacak. Peki bu sene Newroz’un ruhu hangi dönemin ruhunu taşıyacak? Başkanlık mı? Diyalog da ısrar mı? Demokrasi mi?

Kürt siyasi hareketi açısından bugün Kürtler adına söz söylemek ile Kürt sorunu hakkında söz söylemek arasındaki açının giderek artmakta olduğunu tespit etmek gerekiyor. Kürt sorunun asgari ya da azami çözüm programı ile Kürt halkının yaşadığı sorunların çözümünün 45 yılın sonunda verdiği uç Kürt siyasi hareketinin açmazının da adı oluyor.

Açmaz, Kürt sorununu meydana getiren nedenleri alt alta yazdığımızda bunun yarısına katılacak olanların, Kürt halkının yaşadığı sorunlar alt alta dizildiğinde bunun sebeplerinin belki de bir tanesine bile katılmamalarından kaynaklanmaktadır. Daha doğru bir ifade ile yazarsak ilkinde saf tutup ikincisinde kaybolanların Kürt siyasi hareketindeki belirleyicilikleridir. Hatta iç içe geçme halidir.

Bunun adı bir yerden sonra, Kürt sorununa liberal çözüm için müttefiklik halidir ve tam da bu hal Kürt halkının yaşadığı sorunların sadece Kürt kısmını görmek diğer kısmına ise bakmamaktır.

Açmazı biraz daha açalım…

Bugün Cizre’de hendek bahanesi ile katledilenler söz konusu olunca ne şiş yansın ne kebap deyip sessizliği tercih edenler, Cizreli bir gencin yabancı bir ünlü ile düet videosu ana haberlere kadar tırmandırmaktadır. Cizre’nin diğer yüzü mü dediniz?

Ya da onlarca Kürt siyasetçisi içeride tutulurken, Ahmet Türk’ün tahliyesini insani ve vicdani bir gereklilik sayıp “dostluklarını” pekiştirenler tahmin ettiğinizden daha da belirleyicidir bugün Kürt sorununda…

Aynı mantık Kürt siyasi hareketinin ülkedeki siyasi gelişmelere dair çizilecek yol haritasının da belirleyicisidir. Kürt sorunu da zaten bu denklemin içine yerleştirilmiştir.

Hatırlayalım.

2010 yılındaki referandumda Kürt hareketi boykot derken “yetmez ama evet” konusunda ricacı dahi olmayıp bu kararı dost karar kabul edenler akil adamlıklarını ne güzel konuşturdular değil mi? Sonuç ise onlarca Kürt gencinin, kadının, çocuğunun katledilmesinden; yoksul halkın askere gönderilen çocuklarının katledilmesinden başka ne oldu? AKP’nin diktatörlüğünü pekiştirmek için eline aldığı bir kart olmasını da unutmadan tabii.

İsterseniz biraz daha gerilere gidelim. 2000’li yılların başlarında, AKP iktidarı “Avrupa Birliği’ne giriyoruz” edebiyatı yaparak ülkemizin kapıların emperyalist tekellere sonuna kadar açmaya çalışırken, AB komiserlerinin Diyarbakır’da kurulan Newroz kürsülerinde ağırlandığı günleri de hatırlayalım. Sonuç Türkiye işçi sınıfının, Türkler’den ve Kürtler’den oluşan bir bütün olarak yerli, yabancı patron sınıfının kar hırsına teslim edilmesiydi. Buralarda oldukça yol alındı.

Şimdi başkanlık konusunda Hayır kararının verilmiş olması hiç olmadığı kadar referandum sonrasında bu aklın nasıl hortlayacağı merakını sizlerde uyandırmıyor mu?
Hayır çıkarsa, dersini aldığı düşünülen bir iktidara çözüm süreci adına el mi uzatılacak?
Evet çıkarsa, muktedir bir iktidardan sınırları dibe çekilmiş bir çözümcük mü istenecek?
Bu ikisi dışında devrimci bir seçeneğin varlığı ise uzun bir süredir düzene topyekün karşı durmayı terk etmiş bir hareket için “Kürt sorununun çözümü adına” ütopik bulunmaktadır.

Ancak gerçekler acımasızdır.

Çivisi çıkmış bir düzen sadece Kürt halkına batmamaktadır. Ancak ne yazık ki bugün o çivi Kürt siyaseti tarafından ısrarla yerine sokulmaya çalışılmaktadır. Bilinmelidir ki düzenin duvarları sırada beklemekte ve çivi yerine sokuldukça duvarlar hepimizin üstüne devrilmektedir.

Tıpkı, bu Newroz’da belki mahallesinde yakılacak Newroz ateşinin üstünden atlayacakken soba ateşinde kül olan Mardinli çocukların Tarlabaşı’ndaki ölümü gibi.

Tıpkı, bir gün doğuda, bir gün batıda işlenen iş cinayetleri, kadın cinayetleri gibi.

Tıpkı, Bir Ankara’da, bir Diyarbakır’da mesleklerinden ihraç edilen akademisyenler, kamu emekçileri gibi…

Tıpkı her gün artan işsizlik, sömürü gibi.

Tıpkı her gün emperyalizmin söylediği yalancı özgürlük türküleri gibi.

Newroz ateşinde, başka bir yangını söndürecek suyu bulanlarındır yarın…

Yaşasın Newroz, Her bijî Newroz…