Mantık A’dan B’ye götürür, Realpolitik her yere

Irmak Ildır yazdı.

İnternetin yaygınlaşmasıyla bilginin dolaşım hızı ciddi bir şekilde arttı. Bilgiye erişim kaynaklarının yaygınlaşması genel olarak “insanlığın çıkarına” hizmet etse de, bilginin bu denli hızlı ve kontrolsüz bir biçimde yaygınlaşması hangi bilginin gerçek, hangi bilginin yalan olduğunun ayrıştırılmasını zorlaştırıyor. Özellikle egemen sınıf açısından yalan bilginin gerçeğe karşı boğulması ciddi bir önem taşıyor. Bugün egemenler açısından bu bir mücadele yöntemi.

Yalanla gerçeğin bu denli bir araya gelmesinin yansımalarını sık sık tarihsel şahsiyetlerin adına üretilen “özlü sözlerinde” görüyoruz. Örneğin Einstein’a atfedilen “Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür, hayal gücü ise her yere” sözü de benzer bir şekilde “belirsiz” konumda. Elimizdeki kaynaklara göre Einstein’ın böyle bir cümle söylediği kayıt altına alınmış değil. Tüm belirsizliğine karşın soyutlama ile somutlama arasındaki farka değinen bu “idealist” cümleyi bugünlerde siyasete uyarlayabiliriz:

“Mantık sizi A’dan B’ye götürür, Realpolitik ise her yere!”

Bugünlerde AKP’nin Ortadoğu siyasetinde ve dış politikada aldığı konumlanışa bakınca yapabileceğimiz “en iyi” yorum Realpolitik’in AKP’yi sürükleme halidir. Bir başka deyişle ifade edecek olursak; gündelik olarak değişen ittifaklar mevcut politikayı bir bataklığa sürüklemiş durumda. O nedenle “pragmatizm” siyasetin temeli haline gelmiş durumda.

Ortadoğu’da emperyalizme bağımlı siyasetin sonucunda AKP uzun süredir elde etmeye çalıştığı “bölgenin oyun kurucu unsuru” rolünü yitirmiş durumda. Dahası AKP Realpolitik’inin ideolojik alt yapısını oluşturan “Yeni-Osmanlıcılık” zeminini yitirmiş, Ortadoğu’da başka bir eksen oluşturmuş durumda.

Nasıl mı?

Trump’ın iktidara gelişi ve emperyalizmin bölgede yürüttüğü siyasette “yeni açılımlara” başvurması 2013’ten bu yana gerileyen “Yeni-Osmanlıcı” yönelimin çıkmaza girmesine neden oldu. Bu açılımın ise son yıllardaki gelişmelerle yakından ilişkisi var. ABD’nin uzun erimli bir stratejisi olan Büyük Ortadoğu Planı, Arap Baharı ile 2010 yılında başka bir aşamaya geçmişti. Ortadoğu’nun “köhnemiş” iktidarları yerlerini kaybederek Tunus’tan Suriye’ye kadar “Ilımlı İslam” çizgisine dayalı bir siyasal iklim yaratmaya çalıştılar. Ancak tüm bu adımlar “planlanın” aksine bölgede daha fazla istikrarsızlık yaratmaktan başka bir işe yaramadı.

Suriye’de duvara çarpan bu hedefler Mısır ve Tunus’ta iktidara gelen İslamcı partileri de yerinden etti. Mısır’da Amerikancı Sisi, Tunus’ta ise “koalisyon” iktidara geldi. Suriye’de “demokratik muhalefet” adı altında palazlandırılan gruplar IŞİD ve benzerlerini doğurdu. Sonuçta ABD strateji değiştirerek Suriye’de oyun planına Rusya ve diğerlerini de dâhil etti. Böylece bölgede AKP’nin “model parti” olma planları suya düşmüş oldu.

Trump iktidarı şimdi Ortadoğu’da kendisine bağlı başka bir ekseni şekillendiriyor. Bu eksende Suudi Arabistan ve Mısır’ın şimdilik baş noktaları tuttuğu gözlemleniyor. ABD’ye göre bölgede uzun yıllardır devam eden istikrarsızlık hali fazla maliyetli hale gelmiş durumda. Dolayısıyla belirli balans ayarının yapılması ve ABD’nin nüfuz alanlarının güçlendirilmesi gerekiyor. Bu noktada “Trump karşıtı” diye iddia edilen kesimler dahi “Trump’ın Ortadoğu politikasına bir şans vermek gerekir” diyor.

AKP ise yeni aşamada kendine yer kapma mücadelesi veriyor. ABD’nin hedeflediği İran’ın çevrelenmesi ve radikal İslamcılığın yok edilmesi planlarına destek çıkan AKP, “Müslüman Kardeşler” ısrarı ve Suriye politikası nedeniyle zorda kalmış durumda. O nedenle iktidarın Suriye’de Kürt sorunu nedeniyle “Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunma” çizgisine gelmesi ve Katar krizi nedeniyle ortada kalması ise tarihin bir cilvesi olarak görülmemeli. “Dimyat’a pirince giderken, eldeki bulgurdan olmak” atasözü tam da bu durum için söylenmiş olsa gerek.

Haliyle mevcut güç dengelerinin ve emperyalizmin çıkarlarının iktidarı getirdiği yer bir tür “dar boğaz”. Halep’te Suriye’nin yeniden hâkimiyet kurmasının ardından iktidar basınında çıkan “Katil İran”, “Ortadoğu bir mezhep savaşının eşiğinde” tezleri Katar krizinden sonra “Ortadoğu’da yeni ABD ekseni kuruluyor” tezlerine gelinmek zorunda kalındı.

Elbette bu durum “mevcut şartlarda en iyisini sağlama” olarak iktidar tarafından yansıtılacak ve Türkiye’nin çıkarlarını savunuyoruz” denilecek. ABD’nin on yılda Ortadoğu’da yarattığı tahribatın sorumlularından olan Condoleezza Rice da bu durumu “yeni bir Ortadoğu’nun doğum sancıları” olarak yansıtmıştı. Hâlbuki yaşananlar ünlü İngiliz yazar Shakespeare’in Hamlet adlı eserinde tariflediği “Çürüyen bir şeyler var şu Danimarka Krallığı’nda” cümlesine benziyor.

O halde bizim için de geriye tek bir şey kalıyor: “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!”

(Bu yazı Sosyalist Cumhuriyet gazetesinin 24 Ağustos 2017 tarihli 37. sayısında yayımlanmıştır.)