Lenin’in Sovyetleri, Atatürk’ün Cumhuriyeti

Kurtuluş Kılçer yazdı: Lenin’in Sovyetleri, Atatürk’ün Cumhuriyeti

29 Ekim’in 94. ve Ekim Sosyalist Devrimi’nin 100. yıldönümünün kesiştiiği bir kesitte daha önce yayınlanmış yazımı bir kez daha yayımlamanın anlamı bulunuyor.

Bugün 29 Ekim’de kutlanacak bir Cumhuriyet kalmadı. Çünkü laiklik yok, Cumhuriyet’in kazanımları yok, yerine gerici tek adam rejimi var. Bunun Cumhuriyet olarak yutturulmasına izin vermemek gerek. Bugün yeni bir aşamadayız ve yeni bir Cumhuriyet mücadelesi verilmelidir.

İkisi de tarihsel olarak ileri adımlardı. 1923 Cumhuriyeti, 1917 Ekim sosyalist devrimine çok şey borçluydu. Sovyetler’in çözülmesi, aynı zamanda 1923 Cumhuriyeti’nin çözülmesini de beraberinde getirdi. 1991 yılında Sovyetler Birliği, emperyalizmin ideolojik, askeri ve siyasal kuşatmasına devrimci anlamda karşılık verememesiyle ve içindeki hainlerin rolüyle çözüldü. Bundan 10 yıl sonra, yeni dünya düzeni adıyla emperyalizm saldırganlığını arttırdı; 20. yüzyılın başlarında emperyalizme karşı ya da “rağmen” kurulmuş ve iki kutuplu dünyanın dengeleriyle ayakta kalmış ulus devletlerin tekil tekil çözülüşü izlendi.

Yeni dünya düzeni, küreselleşme, tarihin sonu gibi emperyalist odaklar tarafından “üretilen” ideolojik söylemin altında emperyalist bloğun genişlemesi daha doğrusu kendisine bağlama hedefi vardı.

Doğu Avrupa, Almanya’nın merkezinde durduğu Avrupa Birliği çatısı altında emperyalist kampa dahil edildi. Tıpkı Romanya, Bulgaristan, Çekoslovakya, Doğu Almanya gibi… Direnenler ise savaşla boyun eğdirildi, parçalandı; Yugoslavya örneği gibi. Karadağ NATO üyesi yapıldı, Varşova’da, sosyalist iktidarlara inat, NATO toplantısı düzenlendi.

Afganistan işgali, Irak işgali ardı sıra geldi.

Buna Ukrayna, Gürcistan’daki “turuncu devrimler” eklendi.

Sonra iki kutuplu dünyanın dengesinde yaşayan ama emperyalist kampa tam boy bağımlı olmayan Arap ülkeleri “Arap Baharı” adıyla hedef tahtasına konuldu. Libya çökertildi, Mısır yeniden bağlandı, Suriye yıkılmaya, Irak parçalanmaya çalışıldı. Bütün bunların ekonomik ve uluslararası politikada nedenleri ayrı. Ancak büyük fotoğrafta hepsinin toplandığı yer emperyalizmin saldırganlığı, yayılmacılığı ve şekli-bağlamı farklı olmakla birlikte ülkeleri kendisine bağımlı kılmasıydı.

Bu sürecin ilk modeli Türkiye oldu ve Ilımlı İslam (siz uyumlu İslam diye okuyunuz) modeliyle Türkiye’de ilk deneme yapıldı. FETÖ-liberalizm ittifakıyla AKP iktidar yapıldı.

Putin iktidarı ve Erdoğan iktidarı, bir sürekliliği ifade etse de aynı zamanda, başkalaşmanın da adı olarak okunmalıdır. Biri Rusya’nın diğeri Türkiye’nin karşı-devrimci dönüşümlerinin önemli figürleri olarak görülmeli. Rusya, emperyalist bir güç haline gelmeyi, emperyalizmin birinci basamağındaki ülkelerin kuşatmasına karşı bir güç olmayı önüne koydu. Türkiye, özellikle 1950 sonrası NATO üyeliği ile emperyalizme göbekten bağımlı bir ülke olarak ancak ve ancak emperyalizmin bölgedeki Truva atı gibi işlevlendirilmek istenmiştir. One Minute şov, Suriye ile AKP arasında kurulmak istenen ilişkiler, İran’a karşı Sünni mezhepçi kuşağın yaratılması, cihatçıların Suriye’yi yıkmak için Türkiye üzerinden taşınması hatırlanmalı: Ve burada AKP’ye ve Erdoğan’a biçilen rol!

Ne Lenin’in Sovyetleri, ne de Atatürk’ün Cumhuriyeti bugün var. İkisi de çözülmüştür. Çözdüler. Dışarıdan çözenler kadar içeriden çözenler de unutulmamalı…

Ve söz konusu Türkiye olunca 12 Eylül askeri cuntası, İkinci Cumhuriyet söylemini geliştiren liberaller, İslamcı siyaset ve sermaye sınıfı başa yazılmalıdır. Sermaye sınıfı ve bu sınıfın temsilcileri için emperyalizme uyumlu yeni bir devlet gerekiyordu çünkü… En başta “Kemalist rejim”in bekçisi olarak gösterilen ordunun bu tabloda sorumluluğu büyük… Kimse kimseyi bu açıdan kandırmasın… Ordu içinde bu kadar çok FETÖ’cünün ve NATO’cunun bulunması, buna yol verilmesi; bugünkü Genelkurmay Başkanı’nın, Cumhuriyet düşmanı Necip Fazıl sempatizanı olduğunun açığa çıkması gerçekleri yerli yerine oturtuyor.

Putin’in Lenin ve Stalin dönemlerine ara ara vurgu yapması ya da bugün AKP eliyle kurulan yeni rejimde Atatürk’e yapılan atıfların bir anlamı yok. 15 Temmuz darbesinden hemen sonra AKP Genel Merkez binasına Atatürk posteri asılması, hem bir takiye, hem çaresizlik, hem de Amerikancı bir darbe sonrası 1923 Cumhuriyeti’nin haklılığının fotoğrafıdır.

Bugün Atatürk’e yönelik büyük bir nefret kampanyası İslamcı cenah tarafından açıldı. Şaşırtıcı değil. 1923 Cumhuriyeti’nin bütün izlerini ortadan kaldırmak istiyorlar.

Tıpkı Lenin ve Stalin’e karşı batı merkezli yürütülen propagandanın benzeri gibi…

Başaramazlar… İnsanlık tarihinde açılmış ilerici birikimi yok edemeyecekler. Ne kapitalist Avrupa’da ne de Türkiye’de… Çünkü bugün getirdikleri rejim, adlı adınca İkinci Cumhuriyet adını verdiğimiz emek düşmanı, gerici ve işbirlikçi rejim. Ve büyük bir iddia ile söyleyecek olursak kurmaya çalıştıkları bu rejim üstlerine çökecek.

Atatürk’ün Cumhuriyeti bugün artık yok. Öncelikle bunun kabulü gerekiyor. Geçmişe özlem gerçekçi değil, bugünkü duruma yakınma hakkımız da bulunmuyor. 100 yıl önce ortaya çıkan bu ilerici adımın kazanımları yeni bir mücadele programına yazılmalı. Dünya kapitalizminin geldiği yer ve ülkemizin toplumsal gelişmesi bağlamında yeni bir mücadele hedefi belirlenmelidir.

Son 15 yıldır bir direniş cephesi kurmaya çalışıyoruz. Cumhuriyet mitingleri, Haziran Direnişi, 1 Mayıslar gibi… Ülkemizi felakete götüren ve 1923 Cumhuriyeti’ni yıkıp daha gerisini kuranlara karşı durmaya çalışıyoruz. Emeğe yönelik saldırılara, özelleştirmelere, ormanların yağmalanmasına, laikliğin kaldırılmasına, eğitimin gericileştirilmesine, başkanlığa karşı… Bugün gelinen nokta itibariyle yeni bir aşamaya geçildi. İkinci olarak bunun görülmesi gerekiyor.

O yüzden, direniş hattı değil, yeni bir mücadele sathı örülmelidir.

1923 Cumhuriyeti ileri bir adımdı. Ancak 1923 Cumhuriyeti kapitalist yolu seçti, sonra NATO üyeliği ile emperyalist kampa girerek kendi sonunu da hazırladı. Gericilik kollandı, anti-komünizm bir devlet politikası haline getirildi. İçten içe kemirilerek bugün AKP eliyle kurulan rejimin yolları döşendi. Kapitalist bir Türkiye’nin varacağı nokta sonunda emperyalist müdahaleye açık bir sermaye diktatörlüğü ve gericilik oldu.

Artık “yeni bir Cumhuriyet” emperyalist-kapitalist dünya sistemine bağlanarak kurulamaz. Buradan ilericilik, bağımsızlık, laiklik, sosyal devlet, halkçılık çıkmaz. Ne Avrupa Birliği, ne ABD’nin merkezinde durduğu bir dünya sisteminde ileri bir Cumhuriyet mümkün değildir. Çünkü bunlar emperyalisttir.

1923 Cumhuriyet’i, 1917 Ekim Sosyalist Devrimi’ne dayanmıştı. Bugün ise tek bir yol kalmıştır.

Bugün yeni bir mücadele programı yazılmalıdır. Üçüncü Cumhuriyet için kollar sıvanmalıdır. Bu cumhuriyetin temelinde laiklik, bağımsızlık ve emekçiler olmalıdır. 1923 Cumhuriyeti’nin tekrarı mümkün değildir, ancak kazanımlarını geleceğe taşıyacak yeni bir cumhuriyet mümkündür.

Yeni bir cumhuriyet için ülke sathında yeni bir mücadele dönemi başlamalıdır. Bir daha geriye düşmemek için… Emekçilerin laik cumhuriyeti, adlı adınca sosyalist cumhuriyet için!