Kutlu Doğum Haftası: Bir varmış bir yokmuş!

Uydurma Kutlu Doğum Haftası'nı Mercek bölümü için Derin Demir kaleme aldı.

Kutlu Doğum Haftası: Bir varmış bir yokmuş!

Derin Demir

AKP iktidarı ile beraber gündemimizden düşmeyen Kutlu Doğum Haftası, FETÖ operasyonları sonrası çeşitli tartışmalarla tekrar gündeme geldi.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, Kutlu Doğum Haftası’nı ‘asrın fitnesi’ olarak tanımlarken FETÖ ile irtibatlandırılmasının başta diyanet ve ilahiyat camiası olmak üzere herkesi derinden yaraladığını söyledi ve haftanın isminin “Siret Haftası” olarak değiştirilmesini önerdi (Türk Dil Kurumu’na göre siret kavramı ‘bir kahramanın ya da kavmin efsanesi’ anlamına geliyor).

Kutlu Doğum Haftası ne zaman uyduruldu

Kutlu Doğum Haftası, 1989 yılında Fethullah Gülen’e yakınlığı ile bilinen Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay ve Zaman gazetesi yazarı Mümtaz’er Türköne’nin teklifi ile Türkiye Diyanet Vakfı tarafından başlatılan, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da desteklenerek resmiyet kazandırılan, her yıl farklı bir başlık ile Hz. Muhammed’in anlatılmasının amaçlandığı ve doğum gününün miladi takvime göre 20 Nisan kabul edilerek kutlandığı ifade edilen bir “etkinlik haftası”. Not düşmekte fayda var, bu haftanın isim sahibi, yıllarca milletvekilliği yapmış ancak ülkenin ve dünyanın gündemine, Türkiye’yi 1995’te ziyaret eden Alman Parlamenter Claudia Roth, İngiliz Parlamenter Pauline Green ve Fransız Parlamenter Catherine Lalumiere’e “üç fahişe” ifadelerini kullanarak giren DYP’li Ayvaz Gökdemir’den başka biri değil.

Peygamberin doğum günü karmaşası

Kutlu Doğum Haftası ilk olarak 12 Eylül – 17 Ekim 1989 tarihleri arasında başladı. İkinci yıl 1 – 7 Ekim 1990, ardından 20 – 26 Eylül 1991, 1992´de 9 – 15 Eylül ve 1993´te ise 30 Ağustos-5 Eylül günleri arasında düzenlendi. Bu ilk beş yıllık dönemde tarihlerde Hicret olayı ile başlayan ay takvimi olan hicri takvim esas alınmış olup, bu haftalar mevlit kandilinin peşi sıra düzenlendi. 1994 yılına gelindiğinde ise diğer önceki yılların aksine bu hafta, miladi takvime (İsa’nın doğumunu başlangıç kabul eden güneş takvimi – İslam dünyasında bu takvime göre herhangi bir kutlama gerçekleştirilmez) göre 20 – 26 Nisan günleri arasında kutlanmaya başlandı.

Fethullah’ın doğum günü mü kutlanıyor?

Ancak 27 Nisan’ın Fethullah Gülen’in doğum günü olması ve 20-26 Nisan tarihlerinin onun doğum gününe denk getirilerek belirlenmiş olabileceği tartışmasının önüne geçmek için 2008 yılında Kutlu Doğum Haftası bir hafta öne çekildi. 1994 yılından bugüne kadar doğum günü yılda iki kez kutlanılmaya başlandı: Mevlid kandili ve Kutlu Doğum Haftası!

Kutlu Doğum Haftası’nın Fethullah Gülen’in doğum gününe denk gelmesi sorunu tarihin değiştirilmesiyle çözülmeye çalışılsa da 15 Temmuz sonrası başka bir tartışma daha başladı. FETÖ operasyonları sonrası çokça duyduğumuz “kandırıldık” ifadesi elbette bu başlık için de geçerliliğini koruyor. Yıllardır hem FETÖ hem de AKP’nin öncülük ettiği, suyu çıkarılarak gerçekleştirilen peygamberin doğum günü kutlamaları, operasyonlar sonrasında içeriğine yönelik olarak eleştirilmeye başlandı. Oysa 15 Temmuz darbe girişimi öncesine kadar Hıristiyanların Noel yortusuna alternatif bir hafta oluşturmaya çalışıldığı yorumlarına sebep olan bu hafta, “ılımlı İslam”ın en güzel araçlarından biri olarak değerlendirilmişti.

15 Temmuz sonrası ise Diyanet İşleri Başkanı, “Kutlu Doğum Haftası”nın 24 yıl boyunca farklı tarihlerde kutlanmasını görmezden gelerek, tartışmalara “asrın fitnesi” diyerek bu haftayı sahiplenmeye devam ediyor. İktidara geldiğinden beri gericiliği toplumun bütün yaşam alanlarına enjekte etmeye çalışan AKP, “Siret haftası” adıyla FETÖ projesine devam diyor.

Uyduruk hafta sadece Türkiye’de!

Türkiye’de bu kadar abartılan bu hafta, dünyanın geri kalanında yaşayan Müslüman toplumlarda bir anlam ifade etmiyor. İslam Peygamberi Muhammed’in doğumu için bu tarihi kabul eden ve bu şekilde kutlayan Türkiye’den başka bir ülke yok. Birçok kaynağa göre, Müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı ülkelerde kutlanılan tek gün mevlit kandili.

Tüm bunlarla beraber Kur’an’da Kadir Gecesi dışında “mübarek geceler” olarak bilinen kutlamaların, Osmanlı padişahları tarafından başlatılan gelenekselleşmiş uygulamalar olduğu, bu gecelerin sonradan icat edildiği de yine birçok kaynak tarafından doğrulanmış durumda.

23 Nisan unutturulmak mı isteniyor?

Cumhuriyet kazanımlarının yok edildiği bu dönemde bu soruya hayır demek mümkün değil. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, isim değişikliğini açıkladığı konuşmasında bu etkinlik için, “tüm eğitim kurumlarının ve halkımızın yoğun bir şekilde katılımının daha çok sağlandığı bir zaman dilimi belirlenmiştir.” ifadelerini de boşuna kullanmadı. Çünkü artık birçok devlet okuluna 23 Nisan öncesinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gönderilen program, Kutlu Doğum Haftası programı ve etkinlikleri kapsamındaydı. Dolayısıyla çocuklarımız artık 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı için kutlama yapmak yerine televizyonlarda, gazetelerde gördüğümüz üzere Kabe maketlerinin etrafında dönerek kutlama yapar hale geldi.

Bir sömürü mekanizması olarak dinci gericilik

Doğum günlerinin kutlanılması bile yıllardır gericiler tarafından “batıya özenti” gerekçesi ile kabul edilmezken Hz. Muhammed’in doğumunun kutlanması ve adının değiştirilerek “kahramanlık destanı”na dönüştürülmesi ne kadar tutarsız ise aynı şekilde “açın halinden anlayacağı” gerekçesiyle tutulan oruçlar ve sonrasında en lüks otellere gidilerek iftarın açılması yine din adına yapılan sömürünün de bir göstergesi.

FETÖ ve Diyanet: İki gerici kurum

Bugün din sömürüsünün kimler tarafından gerçekleştirildiği ise çok açık. Sanıyoruz AKP iktidarı sözcülerinin, FETÖ mensuplarının ve özelde resmi bir kurum olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verilerine bakmak yeterli. 2016 verilerine göre 140 bin personeli, 2,4 milyar dolarlık bütçesi, ortalama her üç günde bir yenisi hizmete açılan 87 bin cami sayısıyla dünyanın en büyük “resmi din örgütü” haline gelen Diyanet İşleri Başkanlığı, zenginliğine zenginlik katmaktan hiç vazgeçmedi.

Sonuç itibariyle, her yerde, her türde karşımıza çıkan dinci gericilik artık toplumun tüm alanlarına nüfuz ederken zenginle yoksul arasındaki açının da ona bağlı olarak ne kadar genişlediğine bakmak yeterli olacaktır.

(Bu yazı 24 Mayıs 2017 tarihli Sosyalist Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır.)