Kılıçdaroğlu'ndan KHK tepkisi: Bir üniversitenin rektörü muhbir olabilir mi?

CHP lideri Kılıçdaroğlu, 330 akademisyenin KHK ile üniversitelerinden ihraç edilmesi kararına tepki gösterdi.

Kılıçdaroğlu'ndan KHK tepkisi: Bir üniversitenin rektörü muhbir olabilir mi?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, genel merkezde gerçekleştirilen Parti Meclisi, Yüksek Disiplin Kurulu ve TBMM Grubu ortak toplantısının açılışında yaptığı konuşmada, 330 akademisyenin KHK ile üniversitelerinden ihraç edilmesi kararına tepki gösterdi.

Kanun Hükmünde Kararname’lerle üniversitelerin de susturulduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, “Rektörler, kendilerini muhbir olarak konumlandırdılar. Bir üniversitenin rektörü, muhbir olabilir mi? Utanma duygusu denen bir şey var. Okudunuz, bu kadar kitap okudunuz, makale yazdınız. Kitaplar yazdınız. Yanında beraber çay içtiğin insanı nasıl ihbar edebilirsin sen? Üstelik hiçbir günahı yok. Muhbir konumunda görev yapıyorlar şu anda.” ifadelerini kullandı.

“Gerçek sorumlu Anayasa Mahkemesi”

Bugün gelinen noktada “demokrasi, hukuk devletinin bulunmadığını, temel hak ve özgürlüklerin, bilim, medyanın da güvence altında olmadığını” söyleyen Kılıçdaroğlu, parlamentonun vermediği hakkın OHAL aracılığıyla kullanıldığını kaydederek şöyle devam etti:

“İşsizlik Sigortası Kanunu’nda değişik yaptılar, darbeyle, terörle ne ilgisi var? Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun’da değişiklik yaptılar. Havuz medyasının kontrolsüz yayın yapmasına her türlü imkan sağladılar, YSK’yı devre dışı bıraktılar. Referandumun eşit koşullarda gidilmeyeceğini açıkça ilan ettiler. Maarif Vakfı’nın mütevelli heyetinin huzur hakkının OHAL’le ne ilgisi var? Bankacılık mevzuatını değiştirdiler, geçmişte bankaları hortumlayanlar için özel bir af getirdiler. Ne işi var bunun OHAL’le? Peki buna kim izin verdi? Bunun gerçek sorumlusu kim? Hükümet değil, yürütme organı da değil. Bu işin gerçek sorumlusu Anayasa Mahkemesi.

Anayasa Mahkemesi, anayasayı ve hukuku dışlayarak ‘ben OHAL kararnamelerine bakmam diyerek’, eskiden verdiği, üstelik iki kez verdiği kararı değiştirdi. ‘Bakmayacağım, demokrasiye aykırı da olsa bakmayacağım’ dedi. Böylece, anayasasında temel hak ve özgürlüklerin güvence altına aldığı bir ülkede, Anayasa Mahkemesi, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması konusunda siyasi iktidara ‘her şeyi yapabilirsin, ben bakmayacağım’ dedi. Bu Anayasa Mahkemesi ve yargıçları bu topluma da hukuk dünyasına da güven vermiyorlar. Arzu ederim ve beklerim ki vicdanlarını sorgulayıp koltuklarından ayrılırlar, o koltukta oturmayı hak etmiyorlar, ettikleri yemine sadık kalmıyorlar. Belki şunu söyleyebilirler, ‘devletin en tepesindeki adam yeminine sadık kalmıyorsa ben de kalmam’. Çünkü pusulayı eğer siz ora olarak belirlerseniz, talimatı oradan alırsanız yargıçlık görevini yapamazsınız. Türkiye’yi bugün bir kaos ortamına sürükleyen temel öğe Anayasa Mahkemesi’dir. Bu Anayasa Mahkemesi asla topluma güven veremez. Hiçbirimizin haklarını güvence altına almaz. Anayasa’da yazılı, uygulaması yanlış yapılıyor, denetleyecek kurum görevini yapmıyor, asıl sorunumuz burada başlıyor.”