İş uyuşmazlıklarının çözümünde AKP'den patronlara yeni hediye

AKP'den patronlara bir kıyak daha: İş Mahkemeleri Kanunu değişiyor - Evrim Şenöz yazdı

Geçen haftaki yazıda kıdem tazminatı fonuna ilişkin kimi sorular sormuş ve cevaplarını bu haftaya bırakmıştım. Ne var ki, bu hafta işçi haklarının gasp edilmesine hizmet edecek düzenlemelerin yer aldığı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı Meclis’e sunularak yazı için öncelik sırasını almış oldu.

Taslağa geçmeden önce iş hukukunun ve iş yargılamalarının önemini belirtmekte fayda var. İş hukuku, iş sözleşmesi temelinde bağımlılık içerdiği için diğer tüm sözleşme ilişkilerinden ayrılır. Bu bağımlılık ilişkisi sebebiyle işçi ile patron aynı konumda değildir ve iş hukuku tam da işçiyi patronlar karşısında koruma amacıyla ortaya çıkmıştır. İş hukukunun varlık sebebi olan bu zayıf konumdaki işçinin korunması amacı, elbette bu ilişkiye dair uyuşmazlıkların çözümünün de diğer özel hukuk uyuşmazlıklarına göre farklı olmasını gerektirir. Bu sebeple ülkemizde de özel hukuk ilişkilerine ilişkin yargılama kanunu (Hukuk Muhakemeleri Kanunu) yerine iş yargılamasını düzenleyen 1950 yılında yayınlanmış İş Mahkemeleri Kanunu bulunmakta ve yine yargılamalar da bu alana özgülenmiş iş mahkemelerinde görülmektedir. Bu mahkemeler –birçok eksiği de olsa- çalışma yaşamındaki gelişmeleri göz önüne alarak ve işçi lehine yorum, işçinin korunması gibi ilkeleri kullanarak uyuşmazlıklara çözümler üretmeye çalışır.

Peki yürürlükte halihazırda İş Mahkemeleri Kanunu varken neden yeni bir kanuna ihtiyaç duyuldu? Bu ihtiyacın nereden kaynaklandığı Tasarıdaki kimi hükümleri ele alarak değerlendirelim.

***

Tasarının getirdiği en büyük değişikliklerden biri zorunlu arabuluculuk. Tasarı, toplu ya da bireysel iş sözleşmesinden doğan alacaklar ve işe iade davalarında, arabulucuya başvurmayı dava şartı olarak düzenliyor. Böylece işçiler haklarını aramak için mahkemelere gitmeden önce zorunlu olarak arabulucuya başvurmak zorunda kalacak. Bunun yanında artık işçiler mahkemeye başvurduklarında kimi davalarda istinaf mahkemesine kadar gidebilecek, temyiz yoluna başvuramayacak.

Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Taslağın gerekçesinde iş mahkemelerinin iş yükünün çok fazla olduğu, bu durumun makul sürede yargılama yapılamamasına yol açtığı ve zorunlu arabuluculuğun bunu değiştirebileceği belirtiliyor. Evet gerekçe, iş mahkemelerinin iş yükünün çok olduğu ve uzun süre devam eden yargılamaların işçilerin haklarına erişimini geciktirdiği konusunda kesinlikle doğru. Eğer kayıt dışı istihdamı arttırırsanız, işyeri denetimlerini doğru şekilde yapmazsanız, taşeronluk sistemini teşvik ederseniz işçiler de haklarını mahkemede aramak zorunda kalırlar ve bu da mahkemelerin iş yükünü arttırır. Ancak çözümü asla zorunlu şekilde gidilecek arabuluculukta değildir. Bunun yollarından belki de en önemlisi, işçilerin hak kayıplarına uğramasını engellemek için sıkı denetimlerin yapılması ve kayıtdışılığın önlenmesidir.

Yine gerekçede, tarafların uyuşmazlığı müzakere etme fırsatı bularak çözmelerinin uygun olduğu, böylece kısa sürede ve daha az masraflı şekilde iş uyuşmazlıklarının giderilebileceği ifade ediliyor. Bilindiği gibi, eğer taraflar anlaşarak sözleşmeyi sona erdireceklerse, rahatlıkla şu anda da bunu yapabilirler. Bunun önünde bir engel yok. Bununla birlikte, hukukumuzda 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununda greve gitmeden önce başvurulması gereken zorunlu arabuluculuk sistemi mevcut ve hiçbir şekilde işe yaramayan sadece zorunlu olarak yapılması gereken bir prosedür olarak uygulamada yerini alıyor. O halde zorunlu arabuluculuk neye yarayacak, bu kuruma ilişkin ısrar nereden kaynaklanıyor?

Şu anda uygulamada patronlar mahkemeye gitmemek için işçilere alacak ve tazminatlarını vererek işten çıkardıklarında, işçiler alamadıkları miktarlar için gidip mahkemeye dava açabiliyorlar. Bu durum, patronlar açısından zamanaşımı süresi geçene kadar mali açıdan belirsizlik demek. Özellikle toplu işten çıkarmalarda…

Getirilmek istenen düzenleme ile ise zorunlu arabuluculuk aşamasında anlaşırlarsa, işçi artık mahkemeye başvuramayacak. Böylece, işçi, mahkeme yolu uzun sürdüğü için işsiz kalacağı dönemde parasız kalmasın diye alabileceğinin çok daha azını kabul etmiş olacak.

Bunun yanında uyuşmazlığın çözümü yargı dışına çıkartılarak, iş hukukunun işçi yararına yorum ilkesi gibi temel ilkeleri ve Yargıtay’ın uzun yıllar sonucu oluşturduğu içtihatlar bertaraf edilmiş olacak.

***

Tasarıda, getirilen bir diğer önemli düzenleme ise tazminatlar için zamanaşımı süresinin kısaltılmış olması. Şu anda tazminatlara uygulanan 10 yıllık zamanaşımı süresi Tasarıda 5 yıla düşürülüyor. Böylece zorunlu arabuluculukta anlaşma sağlanamazsa, işçiler kıdem, ihbar, kötü niyet, ayrımcılık tazminatı gibi tazminatları ve yıllık izin ücreti alacakları için 5 yıl içinde dava açmak zorundalar. Bu hükmün amacı ise Taslağın genel gerekçesinde “…iş sözleşmesi bugün feshedilen bir işçi için on yıl boyunca dava tehdidi altında kalan işverenin, yatırım ve gelecek planlaması yapması mümkün olamayabilecek, yapılan planlar da uygulanamaz hale gelebilecektir.” şeklinde belirtilmiş. Bu düzenlemenin neden yapıldığı daha iyi açıklanamazdı herhalde.

Sonuç olarak, Tasarı patronların işçi alacakları sebebiyle oluşan mali belirsizliklerini azaltmanın amacını taşıyor. İktidar, kıdem tazminatı fonunda yaptığı gibi, şu anda yürürlükte olan düzenlemelerin ve bunların uygulamalarının sorunlarını gösterip patronların lehine bunu fırsata çevirmeyi çalışıyor.

AKP, işçilere ilişkin düzenlemelere topyekün olarak saldırıyor. Patronların iş hukukundan kaynaklı maliyetlerini düşürmek ve karlarını arttırmaları için iş hukukundaki işçiyi koruyan katı düzenlemeleri esnekleştirmek için sürekli adımlar atıyor.

Görülen o ki, sermayenin geleceği için kıdem tazminatı fonunu, İş Mahkemeleri Kanunu’nu hızlıca çıkarmaya çalışan, Akbank ve Şisecam grevlerini erteleyen bir iktidarın karşısında, bizlerin, emekçilerin geleceğinin kendi ellerimizde olduğu açık.

Grev ertelemesine karşı susmayan ve hakları için mücadele eden Şişecam işçilerine selam olsun…