Gazeteci Musa Özuğurlu ile görüştük: “Suriye halkı savaşa rağmen hayata tutunmayı başardı”

Geçtiğimiz hafta Suriye'ye bir gezi gerçekleştiren gazeteci Musa Özuğurlu ile konuştuk.

Gazeteci Musa Özuğurlu ile görüştük: “Suriye halkı savaşa rağmen hayata tutunmayı başardı”

Alev Doğan

Suriye’deki emperyalist işgal altıncı yılını geride bıraktı. Bu süreçte dengeler çoğu zaman Suriye aleyhine değişse de, gerek Rusya ve Çin’in BM’de veto ettiği kararlar, gerekse Suriye halkının fedakârlığı, Suriye’nin yüzünü zafere dönmesinin en önemli nedenlerinden bir tanesi idi. AKP hükümeti ise, Suriye’yi kana bulayan cihatçı çetelere verdiği destek ve yaptığı savaş çığırtkanlığı nedeniyle hem Suriye’deki yıkımda doğrudan pay sahibi oldu hem de Türkiye’yi bu bataklığın içine çekmeyi başardı.

AKP, duvara toslayan dış politikasının faturasını emekçilere çıkartmaya çalışadursun, Türkiye’deki kamuoyu Suriye konusunda “neyin gerçek, neyin yalan” olduğunu da net bir biçimde görmeye başladı. Bunda Suriye’deki provokasyonun bir parçası olmayı reddeden gazetecilerin payı da büyük elbette. Onlardan bir tanesi de, 2007-2016 yılları arasında Suriye’de bulunan Musa Özuğurlu. Yaşananların en yakın tanığı olan ve işgalin en başından beri Suriye’de bulunan uluslararası gazeteci olma ünvanına sahip Özuğurlu, geçtiğimiz hafta Suriye’ye bir gezi gerçekleştirdi.

Biz de Gazete Manifesto olarak, kendisinin bu konudaki gözlemlerine başvurduk ve yaşanan gelişmeleri bizler için değerlendirmesini istedik.

Özuğurlu’ya uzun yıllar görev yaptığı Suriye’nin işgalden önceki durumunu sorduğumuzda bizi şöyle yanıtladı;

“İşgalden önce Suriye’de de sorunlar vardı elbette.  Siyasi özgürlükler konusunda mesela. Anayasa (8. Madde) BAAS partisini “toplumun ve devletin” önderi olarak tanımlıyordu. Bunun anlamı başka partilerin ancak BAAS şemsiyesi altında siyaset yapabileceğiydi. Nitekim pratikte BAAS’ın önderliğinde oluşturulan “ilerici cephe” vardı ve parlamentoda temsilcisi olan partiler bu partilerdi. Diğerlerinin seçimlere girmesine izin verilmiyordu. Bağımsızlar da vardı mecliste.Cephe içinde yer almayan partiler de vardı. Bunların bir kısmı illegal olarak görülüyordu.Kısaca BAAS tek hakim partiydi.

Medya tamamen devlet kontrolündeydi. Baas, Tişrin gibi gazeteler devletin çıkardığı gazetelerdi. Diğer partilerin de çıkardığı gazeteler vardı ancak bu gazeteler en yaygın olanlarıydı ve diğerlerinin çok etkili olduğu söylenemezdi. Bu arada bu gazetelerdeki haber ve yorumların da kontrollü olduğunu belirtmek gerek. Yani çok seslilik olmadığını söyleyebiliriz.Ekonomik açıdan zorluklar vardı. Suriye petrol zengini bir ülke değil. Ancak bütün zorluklara rağmen halkın temel ihtiyaçlarının karşılanabildiğini söyleyebiliriz. Devlet mazot ve ekmek gibi temel ihtiyaç maddelerine sübvansiyon sağlıyordu. Bunların yanı sıra eğitim ve sağlıkta temel hizmetler ücretsizdi.Hemen her köye yol, su, elektrik sağlanmıştı ve her köyde kreş, ilk okul, ortaokul, sağlık ocağı, vardı.

Halkın geliri düşüktü ancak temel ihtiyaçlar kaşılanabiliyordu. Diğer yandan halkın kendi dini anlayışını yaşamasının önünde bir engel yoktu. Tüm din, mezhep ve inançlar kendi ritüellerini rahatlıkla yerine getirebiliyordu. Sadece Müslümanların değil, diğer dinlerin de önemli günleri resmi tatildi.Şöyle özetlemek mümkün: siyaset dışında herhangi bir eksiklik yoktu.”

Geçtiğimiz hafta yaptığı Suriye gezisini ve gözlemlerini sorduğumuzda ise son durumu şöyle özetledi:

“Geçtiğimiz hafta yaptığım gezide gördüğüm kadarı ile yaklaşık 7 yıllık savaşın sonuna gelindiği artık pratikte de ortaya çıkıyor. Birçok yerde kontrol noktaları kaldırılmış. Denetimlerde gevşeme var. Şam zaten savaş süresince istisnalar dışında günlük hayatın pek değişmediği bir şehirdi. Ancak şimdi eski canlı günlerine dönmeye başlamış. Kenar semtler ve mahalleler ile bağlantı yollarının birçoğu güvenli hale gelmiş.Şam idari olarak “Şam” ve “Şam Kırsalı” olarak ikiye ayrılıyor. Şam Kırsalı’da birçok semt savaşın neticesi olarak harap halde. Ancak bu yaşamın sürdürülmesine engel değil. Bu bölgelerde yapılan tarımsal üretim merkeze rahatlıkla ulaştırılabiliyor ve halk bir şekilde yaşamına devam ediyor.Diğer yandan ekonomik zorlukların artık insanları boğacak seviyeye geldiği söylenebilir. Savaş yaşayan bir coğrafya için normal. Dolar kriz öncesinde 50 Suriye lirasıydı, şimdilerde 500 Suriye lirası. Bu da fiyatlara aynen yansımış.Özellikle sabit gelirlileri çok zorlayan bu durum nedeni ile devletin özellikle göçmek zorunda kalan ailelere yardımları sürüyor. Yardımlar sadece maddi değil. Barınma, temel ihtiyaçlar konusunda da ayni yardımlar yapılıyor.”

Suriye halkının savaş koşullarında hayatını nasıl sürdürdüğünüz sorduğumuzda ise şu cevabı aldık:

“Bütün zorluklara rağmen yaşam sevinci sürüyor. Restoranlar, kafeler, eğlence mekanları açık. Vergi daireleri ve diğer devlet kurumları çalışıyor. Öğrenciler okullarına gidiyor, üniversite sınavları yapılıyor, trafik polisleri şehirlerarası yollarda bile kamera ile hız denetimi yapıyor.Bunların bize gösterdiği şu: Suriye halkı savaşa rağmen yaşama tutunmayı başardı. Sanıldığı gibi iç savaş ya da mezhep savaşı yaşanmadığı için de devletin hakim olduğu yerler ile terör örgütlerine karşı operasyon yürüttüğü yerler ayrımı çok net yapılmış.Şu anda savaşın sürdüğü yerler bu nedenle insanların yaşadığı Şam, kısmen Halep, Lazkiye, Tartus, Süveyda hatta Dera’nın bir kısmındaki insanları etkilemiyor. Şam ile Kamışlı arasında her gün uçak seferleri yapılıyor. Bu da durumun normal olduğunu gösteriyor.Şam’da artık sadece bugün değil gelecek de konuşuluyor. Buna harap olan yerlerin yeniden imarı da dahil. Toplum çok büyük zarar gördü. Hemen her ailenin en az bir ferdi etkilendi. Kimisi hayatını kaybetti, kimisi yaralandı, kaçırıldı, göçtü. Bence bundan sonrası için en büyük savaşlardan birisi toplumsal alanda olacak. Yara sıcakken acımaz. Yıllar geçtikçe Suriye ne kadar büyük bir saldırıyı atlattığını daha net görecek. Ama daha şimdiden bu travmayı atlatacakları yönünde çok güçlü sinyaller var.”

Çokça merak edilen bir soru olarak, Suriye’nin kuzeyinde açılan ABD üslerine ve YPG’nin ABD ile geliştirdiği işbirliğine ilişkin, Suriye somut adımlar atıp atmayacağını sorduğumuzda ise şunu kaydediyor Özuğurlu:

“Kürtler ile ilgili durum iki düzeyde görülebilir. Uluslararası ve yerel pazarlıklar. Özellikle ABD’nin Suriye’ye girmesi ve Kürtlerin ABD ile işbirliği yapması Kürtlere bakış açısını değiştirdi. Ancak ne olursa olsun Şam Kürtlere olumsuz bakmıyor. Siyasi söylemler bir yana Kürtler ile uzlaşma yolu tercih ediliyor. Kürtlerin hepsinin de Şam ile karşı karşıya gelmek gibi bir niyetleri yok.

Amerikan üslerine ve varlığına yönelik elbette adımlar atılacaktır. Ama bunların zaman içinde ve ağırlığı daha sonra ortaya çıkacak şekilde olacağını düşünüyorum. Rusya da  İran da Suriye de bugüne kadar bu şekilde politika uyguladılar. Bundan sonra da bu sessiz ve derin politika sürecek demektir.

Doğrudan Suriye ordusunun kullanılacağı bir adım atılmaz ama örgütler ve müzakereler yolu ile uzlaşma ya da zorlama sağlanabilir. Bunu zaman gösterecek. Ama somut olan Suriye haritasının eski haline döndürülmeye çalışılacağı. Bunun başarılıp başarılamayacağını ise zaman gösterecek.”