Egemen sınıfın insan hakları

Egemen sınıfın insan hakları

10-12-2017 08:48

PUSULA | Egemen sınıfın insan hakları

 Bilgütay Hakkı Durna

 

Üner Ertem’e, sevgili dostuma…

 

Burjuvazinin bir kesimi, burjuva toplumun sürekliliğini güvence altına almak için, toplumsal kusurları düzeltmek ister. (…) Sosyalist burjuvalar, modern toplumun yaşam koşullarını, bunların zorunlu sonucu olan mücadele ve tehlikeler olmadan istiyor. Onu devrimci dönüşümlere uğratan ve çözen öğeleri çıkarıldıktan sonra, mevcut toplumu istiyorlar. (Karl Marx – Friedrich Engels, Komünist Parti Manifestosu)

İnsan haklarının “gelişkinliğinin” ya da başka bir ifade ile yaşanan hak ihlallerinin değerlendirilmesinde bir kriter var mıdır? Yine, belirli bir zamanda ve yerellikte uygulanan yasal düzenlemelerin yeterliliğini nasıl ölçeriz?

Evet, günümüzde, “çağdaş” dünyada elimizde böyle bir referans noktası bulunmaktadır: Uluslararası belgeler/antlaşmalar.

Hal böyle olunca da, “çağdaş” standartlara ulaşmak için ilk akla gelen ulusal yasaların uluslararası standartlara uygun hale getirilmesidir. Bu nedenledir ki, solda geniş bir toplam böylesi bir zeminde(n) örgütlenmektedir.

Peki, gerçekten böyle mi?

İnsan hakları ihlallerinin ardında sosyo-ekonomik nedenler yok mudur?

Hukuk gerçekten tarafsız mıdır?

***

Burjuvazinin feodal sistemi tasfiye etmesi ve kendi sistemini kurmasının ardından bir dizi belge yayınlanmıştır. 1789 Fransız Devrimi’nin ardından yayınlanan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi bunlar arasında temel metinlerden biridir. Bildirinin çerçevesini insanların özgür doğduğu ve eşit yaşamaları gerektiği oluşturmaktadır. Zulme karşı direnmenin hak olduğunu ifade eden bildiri her türlü egemenliğin esasının da millete dayalı olduğundan bahsetmektedir. Yine, bildiride insanların haklarından bahsedilmektedir. Bunlar özgürlük, mülkiyet, güvenlik gibi doğal ve devredilemez haklar olarak ifade edilmektedir.

Burjuva devrimleri 1789 Bildirisi’nde de somutlanmış halini gördüğümüz üzere, “doğal haklar” düşüncesine dayanmaktadır. Bu düşünceye göre doğal haklar; doğuştan sahip olunan, devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. Toplumsal-siyasal yapının da meşruluk kaynağı olan bu haklar evrenseldir. Zamana ve mekâna bağlı olmaksızın bütün insanlar bu haklara sahiptir.

İşte, Fransız Devrimi sonrası gelişmeye başlayan bu düşünce bugün kendisini, yukarıda bahsettiğimiz “çağdaş” uluslararası belgelerde/antlaşmalarda ifade etmektedir. Bugüne kadar “ortaya çıkan” haklar kuşaklar şeklinde kategorilere ayrılarak sistematize edilmektedir.

Doğal haklar düşüncesini temel alan burjuvazinin insan hakları anlayışı, bu anlayışın kapitalist üretim ilişkilerine dayanan sınıf temeli işaret edilerek Marx ve Engels tarafından karşıya alınmıştır. 

Marx, Yahudi Sorunu isimli makalesinde acaba burjuva toplumun üyesi insan niçin “insan”, onun hakları da niçin “insan hakları” sayılmıştır diye sorar ve devamında bu olgu doğrudan doğruya politik devletle burjuva toplumu arasındaki ilişkiden, politik emansipasyonun özünden çıkar der.

Makalesinde “sözde insan hakları”, yurttaş haklarından ayrımlı olarak, burjuva toplumun üyesinin, yani gerçek insandan ve topluluktan yalıtılmış olan egoist insanın haklarıdır diyen Marx özgürlük konusundaki insan hakkının pratik uzantısını da “özel mülkiyet” konusundaki insan hakkı olarak belirtir. Marx, bu özgürlük ve bu özel mülkiyet hakkının burjuva toplumun temeli olduğuna işaret eder.

Devamla, ya güvenlik diye soran Marx güvenliği de burjuva toplumun en kutsal sosyal kavramı olarak ifade eder: Güvenlik kavramı aracılığıyla burjuva toplumu egoizmini aşmış olmaz; tam tersine güvenlik o toplumun egoizminin sigortası olur. 

Nihayetinde, hiçbir sözde insan hakkının topluluktan kopuk egoist bireyi aşamayacağını belirten Marx burjuva toplumunda insanları birbirine bağlayan tek bağın özel çıkar ile mülkiyetin ve egoist kişiliğin korunması olduğunu ifade eder. Marx sonuçta insan dinden kurtulamamıştır, din özgürlüğüne kavuşturulmuştur; mülkiyetten kurtulamamıştır, mülkiyet özgürlüğüne kavuşturulmuştur; ticaretin egoizminden kurtulamamıştır, ticaret özgürlüğüne kavuşturulmuştur diyerek “insan haklarının” insanı özgürleştirmediğine işaret etmiştir.

Liberal insan hakları ideolojisi en başa mülkiyet hakkını koymaktadır. Böylece özel mülkiyet güvence altına alınmaktadır. Özgürlük de kapitalizmde bireycilikten başka bir anlama gelmemektedir. Bugünkü burjuva üretim ilişkileri çerçevesinde özgürlük demek, serbest ticaret ve serbest alım satım demektir (Komünist Parti Manifestosu).

Burjuvazinin yasa önündeki eşitliği de meta mübadelesi ilişkilerinden doğmaktadır. İşçi ve kapitalist birbirinin karşısına özgür kişiler olarak, biri paraya ve üretim araçlarına, öteki de emek gücüne sahip bağımsız kişiler olarak çıkarlar. Böylece iş sözleşmesi sözleşenler arasında özgürce kurulmuş sayılır. Yaratılan bu eşitliğin biçimsel olduğu aşikardır. Nihayetinde bu “eşitlik” sermaye birikimine olanak sağlamaktadır.

***

Maddi üretim araçlarını elinde tutan sınıf düşünce üretiminin de araçlarını denetler. Egemen sınıfın düşünceleri, her çağda, toplumun egemen düşüncelerini oluşturur (Alman İdeolojisi, Marx).

Marx, Alman İdeolojisi’nde egemen sınıfın düşüncelerini egemen sınıfın varlığından ayırır ve bu düşüncelerden bağımsız bir varlık yüklersek, belirli bir çağda şu veya bu düşüncelerin egemen olduklarını, nedenini bilmeksizin söylemekle yetiniriz demektedir. O zaman da burjuvazinin egemen bulunduğu bir çağda özgürlük ve eşitlik gibi kavramların niçin egemen kavramlar durumuna geldiği açıklanamaz.

Yazının başına dönersek; uluslararası belgelerin/antlaşmaların evrenselliği ve bununla bağlantılı insan haklarının gelişkinliğine ilişkin bir kriter olduğu iddiası, bir de buradan okunmalıdır. Eğer bu belgeler (de) sosyo-ekonomik ilişkilerin bir sonucu ise nasıl tarafsız oldukları ileri sürebilir?

Öyle ise, insan hakları alanı da sınıf mücadelesinin bir konusudur. Bu ise, insan haklarının (mücadelesinin) desteklenmesi veya reddedilmesi ikilemi üzerinden tanımlanamaz. Mücadele, özgürlükleri soyut bir şekilde sıralayan liberal düşünceye karşıdır. Bunun için; herkesten yeteneğine göre ve herkesten ihtiyacı kadar!