Edebiyatın yeni tekeli mi?: Türkiye Polisiye Yazarları Birliği

Önder Çelik, yeni kurulan Türkiye Polisiye Yazarları Birliği ile ilgili bir değerlendirme kaleme aldı.

Edebiyatın yeni tekeli mi?: Türkiye Polisiye Yazarları Birliği

Önder Çelik

“Türkiye Polisiye Yazarları Birliği kuruldu.” Ardı ardına yapılan haberlerin ortak sloganı bu olduğundan en başa biz de yazalım. Şayet mevzu Orhan Pamuk değilse, genelde ülke gündeminde bir edebiyatçıyı görmek zor olur. Bilirsiniz. Haklı olarak ülkede mücadele edilmesi gereken daha acil konular varken edebiyat için söz söylemeye pek sıra gelmez. Her ne kadar bir Orhan Pamuk vakası boyutunda olmasa da kendi çapında bir oluşumdan söz ediyoruz. Türkiye Polisiye Yazarları Birliği, 30 yazarın bir araya gelerek Türkiye’deki polisiye yazarların bir arada olması amacıyla kurulan bir platform olarak gözüküyor. Oluşumun içinde yer alan yazarların verdikleri demeçler doğrultusunda, Türkiye’de ikinci planda kalan polisiye roman türünün ön plana çıkarılması, memlekette yazan polise yazarlarının dünya okuyucuları tarafından tanınması gibi kaygıların öne çıktığı görülüyor. Söyleşilerden yola çıkılarak son 20 yılda polisiye roman okuma tercihinin artış gösterdiğinden de bahsediliyor. Oluşumun içindeki tanınan isimlerden birisi de Ahmet Ümit. Başlı başına bu platform için bir fikre sahip olmamıza vesile olan Ahmet Ümit, polisiye yazarlar birliğinin büyük başarılara imza atacağı görüşünü dile getiriyor.

Edebiyat için tekelleşme uğraşıları uzun süredir eleştirilen bir konudur. Çeşitli sermaye gruplarının kurduğu edebiyat dergileri, okuyucuları, özellikle genç okuyucuları farklı bir noktaya getirdi. Geçtiğimiz gün sosyal medyada ortaya çıkan, Oğuz Atay’ın mezar taşının, üzerine yazılan kelimelerden dolayı neredeyse görünmeyecek duruma gelmesi buna en büyük örnektir. Popüler kültürü yaratanlar (dergi editörleri, yazarlar, okuyucular) duruma oldukça tepki gösterdi. Garip bir hal ve benim anlam veremediğim bir konudur. Yayınlarında halkı, sağa sola kaçamak vaziyetlerde şiir yazdırmaya teşvik edeceksin, sonra içlerinden birkaçı gidecek mezar taşına da yazacak, sonra “bunlar popüler kültürün getirdiği şeylerdir” diye eleştireceksin. Aslında bu örnek popüler kültürü yaygınlaştımak amacıyla sermaye grupları etrafında tekelleşen dergicilik anlayışının bir sonucudur. Yazıda bahsettiğimiz polisiye yazarlar birliği de bu amaca hizmet eden, ileride bir çeşit şirket gibi mi çalışacak bunu zamanla göreceğiz. Kaygılar, temelinde makul sebeplerden oluşuyor ve altında yatan sebepler konusunda elbette ki bu söylediklerim öngörülerimdir. Bu birliğin ileride bir derneğe dönüşerek polisiye roman ödülleri adı altında nitelikli ya da niteliksiz birçok ismi önümüze koyması da muhtemeldir.

Aslında sosyalistler açısından bütün sorun tekelleşmeye karşı olmaktır. Tekelleşme denilen kavram doğası gereği alan kapatmak ve kapitalist ilişkiler bağlamında yapılan iş anlamında piyasada tek muhatap olarak bilinme amacıdır. Örnek olarak, “biri film çekecekse önce bize danışacak” minvalli bir birleşimdir şeklinde yorumlanabilir. Polisiye yazmanın günümüzde ne kadar geçerli olduğunun ya da ortaya çıkan işlerin kalitesinin denetlenebildiği kuvvetli bir mekanizma maalesef bulunmuyor. Bu durum hemen her tür edebiyat ürünü için genel bir sorundur. Eleştiri yapmak bir dizi sebepten ötürü memlekette bitme noktasına gelmiştir.

AKP iktidarında her gün yeni bir polisiye vaka olurken, polisiye türünde yazmanın bazı kalıpları olması gerekiyor. Mesela gericilik, emek düşmanlığı, ABD uşaklığı gibi konular ortaya çıkacak olan ürünlerin ana fikrini oluşturmalı. İçinde çocuk tecavüzlerinin iğrenç yüzünün ortaya çıkartılmadığı, inşaat tepesinden düşerek hayatını kaybeden bir işçinin yaşam mücadelesinin betimlenmediği ya da insanların sağlıklarını hiçe sayarak alanlarda gaz sıkmak suretiyle halkı göz altına alan polislerin anlatılmadığı romanların bizim açımızdan bir manası olmayacaktır. Bu nedenle Polisiye Yazarlar Birliği de işlevini bu yönde şekillendirdiği oranda anlam taşıyacaktır, tersi durumda ise yukarıda yazdığımız gibi edebiyatta tekelleşmeye, içeriksizleşmeye ve sermaye politikalarına hizmet edecektir. Bu saydıklarımız sınıf temelli polisiye türünün örnekleridir. Kısaca içinde kendi sınıfının yani emekçi halkın meselelerini içermeyen bir edebiyat ürünü edebiyat değildir.