Ciddiyet

Ekim ismi AKP yönetiminin başkanlık sistemi teklifi açmazlarına değindi.

AKP’nin parti sözcüsü ve genel başkan yardımcısı olan Yasin Aktay Siirt’te katıldığı bir toplantıda başkanlık sistemini anlatmış ve yeni sistemde cumhurbaşkanının yetkilerinin mevcut sisteme göre azaltıldığını iddia etmiş. Tuhaf değil mi? Siz bütün bir sistemi değiştirmek isteyecek ve önerdiğiniz sisteme başkanlık sistemi diyeceksiniz, fakat bu sistemde başkanın yetkilerini azaltacaksınız! İnanalım mı?

Aktay aynı toplantıda başkanlık sisteminde milletvekillerinin bakan olamayacağını söylemiş ve şöyle açıklamış:

 “Bizim yeni cumhurbaşkanlığı sisteminde milletvekili bakan olamayacak. Olursa milletvekilliği düşmüş olacak. Böyle bir şey olacak artık biri milletvekili seçilirse bakan olarak seçildi diye bir şey kalmayacak. Bakan olacak kişi önceden artık milletvekili olmamaya karar verecek. Artık cumhurbaşkanı olarak seçilecek olan kişi belki de hükümetini önceden ilan edecek. Benim Dış ilişkiler Bakanım bu, İçişleri Bakanım şu, Sağlık Bakanım şu. Ekibiyle birlikte halkın önüne çıkarak bu hükümet için halktan oy isteyecek. O hükümetin bakan adayları belki önceden duyurulacak. Onunla ilgili bir açıklık yok; ama öyle olacak büyük bir ihtimalle”.

Bir tuhaflık daha. Bu açıklamayı yapan kişinin, tarif edilen sistemin mantıki sonucu olarak, milletvekillerinin, dolayısıyla parlamentonun, ne iş yapacağını ya da milletvekillerine ve parlamentoya niye ihtiyaç duyulduğunu da açıklaması gerekir (*). Aktay’ın açıklamalarındaki tuhaflıklar bununla da bitmiyor tabii. Koca ülkeyi başkanlık meselesine kilitleyen AKP’nin parti sözcüsü ve genel başkan yardımcısı önerdikleri sistemle ilgili “belki önceden duyurulacak”, “onunla ilgili bir açıklık yok”, “öyle olacak büyük bir ihtimalle” cümlelerini arka arkaya sıralayabiliyor! Sahi, sayın Yasin Aktay ve partisi ve malum başkanı bu ülke halkına gerçekten ne öneriyor?

Hadi ne önerdiklerini bir kenara bırakalım. 7/24 başkanlık sisteminden bahsedenler, yeni anayasa taslağını Meclis’ten geçirdiler ve fakat bir türlü Tayyip Erdoğan’a gönderemediler. “Niye gitmedi?” sorusu üzerinden bir dizi spekülasyon üretiliyor. Numan Kurtulmuş’un açıklamaları veri alınarak, ülkenin tekrar bir kan gölüne çevrileceğinden, bombaların patlayacağından ve paketi göndermek için bunların beklendiğinden bahsediliyor örneğin. Bir başka olasılığı eski AKP milletvekili Feyzi İşbaşaran dillendirdi; AKP’nin pakette değişiklik yaptığını ve MHP’nin bunu fark ettiğini, bunun da bir krize neden olduğunu iddia ediyor. Dillendirilen bir diğer olasılıksa AKP’nin referandumdan kendi lehine bir sonuç çıkmayacağını gördüğü ve yeni bir durum değerlendirmesi yaptığı şeklinde. Sonuç olarak, bir ay kadar önce dünyanın en önemli işi sayılan, yapılmazsa kıyamet kopacakmış gibi davranılan yeni anayasa paketi görüşmeleri Meclis’te sonlandı sonlanmasına da imza için iki haftadan fazla bir süredir Tayyip Erdoğan’a gönderilemedi.

Bu tuhaflıklara ve olasılıklara bakarak bir durumu tespit edebiliriz. Ortada koca bir ciddiyetsizlik var. Yukarıda bahsettiğimiz örnekler tekil tekil farklı argümanlar ya da kavramlarla açıklanabilir belki, ama bütünlüğü açıklamak için kilit kavram ciddiyetsizlik olmalı. Ciddiyetsizlik tek başına “ciddiye almamak” değildir. Ciddiyetsizliğin böylesi tarifi öznel bir tutuma işaret eder ve böyle kavrarsak AKP’ye lüzumsuz bir kudret atfetmiş oluruz. Ciddiyetsizliğin öznel olmayan, nesnel kaynakları da vardır. Dünyadaki ve ülkedeki somut gelişmeleri kavrayamamak, yeni ortaya çıkan veya var olupta yeni güçlenmeye başlayan dinamikleri görememek veya yok saymak, bir politik özne olarak kendi konumunu ve gücünü abartmak ya da tam tersi çıkışsızlığı görüp ne yapacağını bilememek bu nesnel kaynakların bazılarıdır.

AKP’nin ciddiyetsizliği öznel ve nesnel yanlar arasında salınmaktadır. Düzce’de ellerinde silahla poz verip “Başkanlık sistemine hayır diyenleri sokaklarda bekliyor olacağız” diyen Sedat Peker hayranı iki kişi öznel yanın iyi bir örneği olmuşlardır. Böylesi öznellik daha ziyade aymazlık ve cahil cesaretiyle birlikte belirginleşmektedir ve güçlü bir olasılıkla yakın gelecekte pişmanlık verici sonuçlara yol açacaktır. Öznelliğin bu şekilde ifade edilişi tesadüf olarak görülmemelidir, çünkü AKP açısından akla ve doğru referanslara sahip bir öznelliğin alanı oldukça daralmıştır. Başka bir ifadeyle, önümüzdeki dönemde “bu adamlar ne yapacak?” sorusuna yanıt ararken ağırlık verilmesi gereken nokta salınımın nesnel tarafı olacaktır ve AKP’nin, dolayısıyla kurulmak istenen ikinci cumhuriyet rejiminin, bu tarafa baktığında gördüğü daha fazla işbirlikçilikten, daha fazla bağımlılıktan, daha fazla yağmacılıktan, daha fazla baskıdan, otoriterleşmeden başkası değildir.

Evet, AKP’nin ciddiyetsizliği öznel ve nesnel yanlar arasında salınmaktadır ve kısa vadede bu salınımın durması mümkün görünmemektedir. Önümüzdeki dönem, bu anlamıyla, rahat yönetilen değil kolay yönetilemeyen bir ülkeye işaret etmektedir. Ülkenin gerçek sahiplerini, emekçilerini, işçilerini, kadınlarını, gençlerini temsil etme iddiasında olanların böylesi bir döneme en güçlü şekilde girmesi, bugünden işini çok ciddiye alarak yapmasıyla mümkün olacaktır.

Çünkü sınıfı örgütlemek de , ülke yönetmek de oldukça ciddi bir iştir.

(*) Önerilen başkanlık sisteminde Meclis ve milletvekillerinin yürütmeyle bağı kalmıyor. Etkisi olmayan bir yasama organı hüviyetine büründürülüyor. Hasılı, Meclis ve milletvekilleri soran olursa “bakın işte orada parlamentomuz var” denilecek bir vitrin halini alıyor.