250 kişilik "Hayır" imzacısının arasındaki Joseph Fouché’ler

Cengiz Kılçer yazdı: 250 kişilik "Hayır" imzacısının arasındaki Joseph Fouché’ler

Stefan Zweig, “Joseph Fouché, Bir Politikacının Portresi” isimli kitabında Fransız İhtilali’nin, gölgede kalmış görünmesine rağmen aslında en önemli aktörlerinden biri olan Joseph Fouché’nin yaşamını anlatır. “Doğuştan hain, zavallı bir entrikacı, aşağılığın aşağılığı, karşı yana geçmeyi meslek edinmiş biri, polis ruhlu, alçak, acınacak kadar ahlaksız…” biridir Fouché…

1790’da papaz okulunda öğretmen, 1792’de kiliseyi yağmalayan kişi, 1793’teki komünist, beş yıl sonranın zengin milyoneri ve on yıl sonraki Otranto Dükü olan yine aynı kişidir Fouché… Napoléon onun için: “Bütün ömrümce ihaneti yüzde yüz başarabilen tek insan olarak Fouché’yi tanıdım.” der.

Joseph Fouché gelişigüzel ihanet eden biri değil, tam bir ihanet örneğidir. Onda ihaneti dâhilikle buluşturmuş bir fıtrat vardır. Yani ihanet etmek onun için sadece bir amaç ya da başarı için başvurulan bir yol değildir, yaradılışında vardır.

Özellikle şu içinden geçtiğimiz zamanlarda Fouché’ler o kadar çoktur ki nereye baksanız bir değil binlerce Fouché’ye rastlamak işten bile değil.

Geçen gün, aralarında yazar, oyuncu, yönetmen, fotoğrafçı, şair, müzisyen, dansçı, ressam ve heykeltıraşların bulunduğu 250 sanatçı imza attıkları ortak bir açıklamayla, 16 Nisan anayasa değişikliği referandumunda “Hayır” diyeceklerini açıkladılar.

Ülkemiz başkanlık adıyla tek adam yönetimine doğru sürüklenirken gayet olumlu ve güzel bir gelişmeydi bu kadar ismin bir araya gelmesi ve “Hayır”da buluşuyor olması.

Fakat bu 250 sanatçı arasında Oya Baydar, Bejan Matur ve Hayko Bağdat gibi bay ve bayan Fouché’lerin olması pek öyle kimsenin dikkatini niyeyse çekmedi.

Garipti zira sosyolog, yazar, liberal kanaat önderi Oya Baydar, ‘Yetmez Ama Evetçi’ tavrında hala ısrar eden biriydi.

Oya Baydar ‘Yetmez Ama Evetçi’ olduğu için nedamet getirmeyi aklının ucundan bile geçirmediği bir yazısında kendisine “Günaydın, şimdi mi aklınız başınıza geldi!” diyenler için hemen bir ruh çözümlemesine girişiyor, kendisini eleştirenlerin “Türkiye’de örgütlü soldan, hele de kendisi gibi Leninist partilerden gelenlerin” ruh haline veriyordu bunu diyenlerin. Yine başka bir röportajda “hem Ergenekon sürecinde, hem 2010 referandumunda ‘yetmez ama evet’ diyerek AKP’ye destek vermiştiniz. Pişman mısınız?” sorusuna verdiği yanıtta ise yine aynı kibir ve yüzsüzlükle, bu sefer de psikiyatr edasıyla, “Yetmez ama evet meselesi başıma bela oldu, ulusalcı kesimlerde de siyasî değil, psikolojik bir hastalığa dönüştü. ‘Sol’ mahalleye, ulusalcılara, demokrasiyi sadece kendileri için isteyen seçkincilere, istemezükçülüğü muhalefet sananlara ‘Yetmez ama evet’in anlamını anlatmak mümkün değil.” diyordu.

İmzacılar arasında bulunan ikinci isim ise şair, Zaman Gazetesi eski köşe yazarı, Kürt, Alevi, DPI (Demokratic Progress Institute)’in uzmanlar kurulu üyesi Bejan Matur’du.

Bejan Matur ise, ismi üzerinden çektiği kalmamış, bunu da verdiği bir röportajında okuyoruz: “Babam siyasete meraklı. Behice Boran’a çok hayran. Diyor ki: Kızımın adı Behice olacak. Fakat nüfus memuru hata yapıyor. Behice yerine Bercan yazıyor!”

Eğer yaşıyorsa o nüfus memurunun hata yapan elinden öpülmeli.

“Hayır” açıklamasına imza atan Bejan Matur, Fethullah Gülen’i Pensilvanya’daki evini 18 Eylül 2010’da Serdar Turgut, Ferhat Boratav, ve Cüneyt Özdemir ile ziyaret eden dört gazeteciden biriydi. Gülen, bir araya geldiği Serdar Turgut, Cüneyt Özdemir, Ferhat Boratav ve Bejan Matur’a kendi imzasını taşıyan saatler armağan etmişti.

Matur, Fethullah Gülen’i ziyaretinden döndükten 2 ay sonra (17 Aralık 2010) Zaman Gazetesindeki köşesinde “Acıları yarıştırmak” başlıklı bir yazı yazıyor ve Türkan Saylan’ı akıl, izan ve vicdan dışı bir biçimde yaralamaya, itibarını düşürmeye gücü yettiğince çabalıyordu.
Türkan Saylan için şöyle yazıyordu Bejan Matur: “Türkan Saylan ise daha baştan hasar bir konu. Güneydoğudan devşirdiği genç kızları askerî okulların genç talebeleriyle eşleştiren Saylan (…) İnsanlığa, kadınlık tarihine bir değer kattığı için mi hatırlanacak Saylan? (…) Nazi subaylarını andıran mühendislik yöntemleriyle ütopyasına uygun bir ırk yaratmak üzere, asimilasyon öncülüğü yapan Saylan…”

Türkan Saylan bugün ‘İnsanlığa, kadınlık tarihine bir değer kattığı için’ hatırlanıyor ve hatırlanacak. Bejan Matur ise Türkan Saylan’a attığı pislik ile hatırlanıyor ve hatırlanacak.

Bejan Matur’dan “Hayır” açıklaması için imza isteyenler Matur’un Fethullah Gülen’den hediye olarak aldığı saatteki kadranın alçaklığı ve zavallılığı gösterdiğini bilmiyorlardı herhalde.
“Hayır” açıklamasına imza atanlar arasında “Gezi Akilleri”nden Hayko Bağdat da var. Kendisi bir de “Yetmez ama evet”in isim babası!

Hayko Bağdat polis sabaha karşı Taksim Meydanı’na girdiğinde polis telsizinden Gezi eylemcilerine “Sakin olun, polis amcalar kimseye zarar vermeyecek” demekle meşhur oldu en çok. Bugünlerde ise Almanya Berlin’de kurulan Genel Yayın Yönetmeni’nin Can Dündar olduğu haber portalı ‘Özgürüz’ün çekirdek kadrosunda yer alıyor kendisi. ‘Özgürüz’ adlı portalın mali destekçileri ise Rudolf-Augstein Vakfı, GLS Treuhand Derneği ve Alman Gazeteciler Birliği (DJV)…

“Hayır” açıklamasına imza atanlar arasında biri daha var ki anlamak mümkün değil. Kendi kendisini “aydın” ilan eden dansçı Zeynep Tanbay.

Tanbay’ın, zamanında Taraf gazetesinde “Tayyip Erdoğan’a teşekkür ediyorum” başlıklı yazısı olsun, ya da “Ben AKP’nin bir sürü yanlışını da söylerim, söylüyorum. Ama hakkını teslim edelim. Bugüne kadar gelmiş en iyi sağ muhafazakâr parti AKP. En iyi adımları attı. Böyle bir partiyi görmemiştik. Tayyip Erdoğan da çok daha açık bir lider.” diye buyurmasından dolayı ne kadar önemli bir aydın olduğunun kesin delili olarak görülmüş olmalı ki ondan da imza istenmiş!

Bunlar sadece birkaç örnek. Ataları olan Fouché’nin mirasını sebatla taşıyorlar bünyelerinde. 2010 anayasa değişikliği referandumundaki “Yetmez ama evet”leriyle bugün karşı karşıya bırakıldığımız rejim değişikliğinin önünü açmamışlar gibi, yüzsüz, utanmaz ve Zwieg’ın tabiriyle “(…)acınacak kadar ahlaksızlar… Sövmek ve hor görmek için on[lar]dan hiçbir söz esirgenmez.”

Ömürlerini Cumhuriyet’e küfretmeye adayan bu isimlerin “Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı” diyen “tarihçi” Kadir Mısıroğlu’ndan işlevleri itibariyle ne farkları olduğu ise bir muamma…

Oya Baydar’a, Bejan Matur’a, Hayko Bağdat’a ve Zeynep Tanbay’a mı, yoksa onlardan imza isteyenlere mi sormak lazım acaba: “Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?”