Bir mücadele konusu daha: Unutturulmaya çalışılan komünist kültür

Onur Ünal komünist siyasetin mücadele tarzı ile ilgili bir yazı kaleme aldı.

Bir mücadele konusu daha: Unutturulmaya çalışılan komünist kültür

Dünyayı anlamanın yeterli olmadığını, aynı zamanda onu değiştirmek gerektiği konusunda hemfikir olduğumuz notunu düşerek söze başlayalım. Bu konuda hemfikir olduğumuz oranda ortaya konulan düşünce sistematiğine de daha sağlıklı bir zemin sunmuş oluyoruz. Söz konusu insan malzemesi olunca hayata, toplumlara, olgulara, olaylara, yaşanmışlıklara ve gelecek tasvirine diyalektik ve tarihsel bir bakış açısıyla yaklaşmanın daha da elzem bir hal aldığını, hatta bir zorunluluk olduğunu da görmek durumundayız.

İnsandan bahsettiğimizde akla gelebilecek tüm başlıklarda hem etkilenen, hem de etkileyen bir yapıya sahip olduğumuz da bilimsel bir gerçek. Bu süregelen karşılıklı etkileşim durumunda komünistlere düşen sorumlulukların getirdiği yüklerin hiç de hafife alınamayacak ağırlıkta olduğunun bilincinde olmak durumundayız. Öncelikle ideolojik ve siyasal anlamda tutarlı bir hattın belirlenmesi zorunluluğu gelmekte sonrasında ise belirlenen hat doğrultusunda sorgulatma, dönüştürme, yön verme ve harekete geçirme uğraşı devreye girmektedir. Bu kolay bir iş değildir. Tutarlılık, süreklilik ve disiplin gerektirir.

Mücadele içerisinde karşımıza kuşkusuz çeşitli zorluklar, açmazlar, genel anlamda engeller çıkmaya devam edecektir. Düzen içi unsurlara karşı verilen bütünlüklü mücadelenin yanında bugün düzen içi unsurların gölgesinden yararlanmayı kendi siyaseti haline getirmiş bir takım sol içi unsurların temel sınıfsal çelişkileri görmezden gelen tutumlarının çelişkileri de açığa çıkarılmalıdır.  Bu yolda başta ideolojik ve siyasal olmak üzere sorgulatma, dönüştürme, yön verme ve harekete geçirme konusunda karşımıza çıkabilecek çeşitli zorluk, açmaz veya engellerin nedenlerini ve nasıl ortaya çıktıklarının sağlıklı bir tahlilinin yapılmış olması önemlidir. Bu gereklilik yerine getirildiği takdirde izlenecek yol ve yöntem bize olanaklarımızın da ne kadar fazla, elle tutulabilir ve pratik karşılığını alabiliyor olduğumuzu fazlasıyla gösterecektir. 

Bahsettiğimiz olanakların (başta işçi sınıfı olmak üzere çeşitli toplumsal direnç odaklarında ve en genel anlamda emekçi halkımızda biriken ve zaman zaman pratik olarak da ortaya çıkan tepkisellik) düzen dışı devrimci bir kanala akıtılabilmesi için insan doğasında var olan etkileme ve etkilenme bütünlüğünü iyi irdelenmek gerekir. Bu konunun üzerinden atlayarak veya görmezden gelinerek ortaya konacak herhangi bir teori/pratik büyük olasılıkla eksikli ve kadük kalacaktır.

Yıllardır vermiş olduğumuz sosyalist iktidar mücadelesi penceresinden baktığımızda şöyle bir görüntü karşımızda durmaktadır. Siyasi kurumların da tıpkı insanlar gibi canlı birer organizma olduğu düşünüldüğünde kendini devrimci, solcu, sosyalist hatta komünist olarak adlandıran yapıların dahi etkilenme/etkileme konusunda ağırlıklı olarak etkilenme pozisyonunda bir siyaset izlediği gayet açık bir şekilde görülmektedir. Burada asıl sorun etkilenen yapıyı etkileyen öznenin düzen içi aktörler olması ve dolayısıyla temel çelişkinin de üzerinin örtülmesi meselesidir.

Bugün “Adalet Yürüyüşü” başlığı üzerinden özellikle komünistlere sağdan basınç uygulamaya çalışan bir “sol” söz konusudur. Bu durumu solun siyaseten yozlaşması olarak tarif etmek kesinlikle abartı sayılmamalıdır.

Bilinçli veya bilinçsiz olmak üzere “sol”dan uygulanmaya çalışılan sağ basıncı göğüsleyip sermaye düzenini tam boy karşıya alan bir hatta akıtma uğraşı aynı zamanda komünistlerin varlık sebebi ve esnetmemesi gereken kırmızı çizgisi olduğu unutulmamalıdır.

Bu salt bir tutum olmaktan öte, düzen karşıtı bağımsız bir hattı yaratabilmek ve emekçi halk nezdinde sosyalizmin bir iktidar alternatifi olarak görülebilmesi için de yegâne yoldur.

Bugün komünistlerin bağımsız hat inşa etme konusundaki tutarlılığını, sürekliliğini ve disiplinini ‘sekterlik’ olarak okuyanlar, sol adına asıl ortalamacılığı kendilerinin yaptığını görmek durumundalar.

En nihayetinde bu durum görülse de, görülmese de bir noktadan sonra pek de önem arz etmemekte. Keza bu ülkenin komünistleri Marksizme ve Leninizme sarsılmaz inançla bağlı kalarak Sosyalist Cumhuriyet için yollarına devam ediyor olacaklar. İşte tam anlamıyla gerçek ADALET ise bu yola yapılan yığınaklar ölçüsünde elde edilecektir.