ANALİZ | İş cinayetleri AKP'nin siyasi tercihi

İş cinayetleri ile ülkemizdeki gerici siyasi iktidar arasında önemli bir bağ mevcut.

ANALİZ | İş cinayetleri AKP'nin siyasi tercihi

Türkiye işçi mezarlığı haline dönüştü. Sadece bu yılın ilk altı ayında 900’den fazla işçi iş başında hayatını kaybetti. Kamuoyunun tüm tepkisine karşı iş cinayetlerinin katlanarak artması sermayenin tercihleriyle alakalı.

İş cinayetleri Türkiye’nin kanayan yarası haline dönüştü. Son 15 yılda on binlerce işçi hayatını iş cinayetlerinde kaybetti. Soma, Ermenek, Torunlar gibi büyük katliamlar iş cinayetlerinin en bilinenleri. Öte yandan bunların haricinde de işçiler iş başında hayatlarını kaybediyorlar ya da sakat kalıyorlar. Resmi istatistiklere göre Türkiye’de her altı dakikada bir iş kazası gerçekleşiyor ve her gün en az 4 işçi hayatını yitiriyor.

En büyük tekeller AKP iktidarı boyunca kârlarını yüzde 48 oranında artırırken, bu olguya karşı iş güvenliği konusunda herhangi bir gelişme yaşanmadı. Aksine son on beş yılda iş cinayetleri katlanarak arttı. İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİGM)’nin her ay açıkladığı düzenli rapora göre sadece bu yılın ilk altı ayında 906 işçi iş başında hayatını yitirdi.

Geçtiğimiz yıl da benzeri bir tablo yaşanırken, aynı dönemde hayatını kaybeden işçi sayısı 912’ydi. 

Yaz aylarında tarım işçileri “ölüme koşuyor”

Özellikle yaz aylarının gelmesiyle tarım ve inşaat sektöründe de ölümler hız kazandı. Mevsimlik tarım işçilerinin güvencesiz ve çoğu zaman insanlık dışı şartlarla çalıştırıldığı ülkemizde, işçilerin iş cinayetlerine kurban gitmesi son derece “olağan” hale gelmiş durumda. Son bir ayda 44 tarım işçisi hayatını iş cinayetlerinde kaybetti. İnşaat sektöründe de benzer bir durum yaşanırken, son bir ayda hayatını kaybeden inşaat işçisi sayısı 33 oldu. 

Mevsimlik tarım işçilerinin özellikle trafik kazaları ve ağır iş şartları nedeniyle hayatını kaybettiği biliniyor. Son bir haftada 6 tarım işçisi taşıma sırasında ya da alet kullanımı nedeniyle hayatını kaybetti. Onlarca işçi ise ağır bir biçimde yaralandı.

Yasa var, denetim ve örgütlülük yok

Durum böyleyken kamuoyunda da iş cinayetleri ciddi tepki topluyor. Özellikle Soma katliamı sonrası kamuoyu bu konuda kitlesel tepki vermiş ve on binlerce emekçi güvenli çalışma talebiyle sokağa çıkmıştı. Öte yandan, iktidar da 2012 yılında 6331 sayılı İş Güvenliği Kanunu çıkartarak bu katliam öncesinde pozisyon almaya çalışmıştı. Geçmişte iş sağlığı ve güvenliği İş Kanunu’ndaki madde ve tüzükler aracılığıyla düzenleniyordu.

İktidar tarafından göstermelik adımlar atılırken, özellikle yasanın kapsamının piyasa şartları öne sürülerek daraltılması yasanın uygulanabilirliğini ortadan kaldırıyor. 2012 yılında çıkan kanun tüm çalışanları kapsamına karşın kamu çalışanları ve 50’den kişinin çalıştığı az tehlikeli işletmeler için yasa 2020 yılına kadar ertelendi. Buna karşın kazaların yüzde 78’i Küçük ve Orta Büyüklükteki işyerlerinde gerçekleşiyor.

İş Güvenliği Kanunu’nun kapsamının daraltılması ve kamusal denetimin boş bırakılması nedeniyle kanunun uygulayıcıları piyasanın insafına bırakılmış durumda. Özellikle bu durumdan hekimler ve mühendisler ciddi yükümlülük altına girerken, patronların da sorumluluk kapsamı daraltıldı. 

Piyasa şartlarının ağırlaştığı ve çalışmayı “cehenneme” çevirdiği günümüzde, iş güvenliği ve sağlığının uygulanmasındaki tek engel kamusal denetim eksikliği değil. Özellikle taşeronlaştırma ve işçilerin örgütsüzleştirilmesiyle birleşen rekabet koşulları güvenlik önlemlerinin önemsenmemesine neden oluyor. Soma ve Ermenek’te yaşanan katliamlar bunun en net örneği. “Geliyorum” diyen katliamlar önlenebilir olmasına karşın piyasanın insafına bırakılarak facialara neden oldu. 

İş güvenliği açısından laf olsun diye yapılan uygulamalar sorumluluğu da işçinin sırtına yüklüyor. Öte yandan örgütsüz, taşeron hale getirilmiş ve iş süreçlerine dâhil olması engellenmiş işçiler işteki tehlikelere açık hale geliyor.

Durum sadece bununla da sınırlı değil. İşçiler meslek hastalıklarıyla da yüz yüze kalmış durumda. Uluslararası kurumlara göre Türkiye’de beklenen meslek hastalığı sayısı yıllık 120 bin civarında olması gerekirken, tespit edilen meslek hastalıkları sayısı yalnızca 450 civarında bulunuyor.

İşçi örgütlülüğü iş cinayetlerini önler

Tüm bu veriler iş cinayetlerinin ve meslek hastalıklarının siyasal tercihler sonucu olduğunu gösterirken, işçiler açısından iş cinayetleri aslında bir sonucu oluşturuyor. Tüm teknolojik gelişmelere karşın iş cinayetlerinde yüksek oranların barınıyor oluşu, iş süreçlerinin piyasanın insafına terk edilmiş olmasıyla alakalı. Dolayısıyla işçiler açısından yaşamak için örgütlenmek ve işyerlerinde denetim sağlamak dışında başka bir yol kalmıyor. 

Ancak bu yolun açılması için sendikal mücadelenin dar sınırları yetmiyor. Sendikal alanda bulunan yapıların iş güvenliği konusunda çoğu zaman genel geçer şeyler dışında bir şey yapmaması da ayrıca dikkat çeken bir konu. DİSK içindeki sendikaların bir kısmının bu konudaki çabalarına karşın sendikaların çoğu bu konuda sessiz kalıyor. “Diyalog” yoluyla iş cinayetlerini önleme çabaları ise beyhude bir çabadan başka bir şey değil. Bu nedenle işçilerin iş güvenliğini sadece “haklar” çerçevesinde değil, aynı zamanda politik bir zeminde de ele alması gerekiyor.

(Bu yazı Sosyalist Cumhuriyet gazetesinin 13 Temmuz 2017 tarihli 31. sayısında yayımlanmıştır.)