8 Mart neden Dünya Emekçi Kadınlar Günüdür?

Umut Kuruç yazdı: 8 Mart neden Dünya Emekçi Kadınlar Günüdür?

8 Mart neden Dünya Emekçi Kadınlar Günüdür?

Umut Kuruç

Emekçi kadınların mücadelesinde büyük bir köşe taşı olan 160 yıl önce bugünü, sadece yılda bir kez değil, mücadelenin zorunluluğunu bilince çıkarmak için hafızalarımızda sürekli taze tutmak gerekir.

8 Mart 1857’de New York’taki Cotton tekstil fabrikasında çalışan 40 bin kadın işçi, 16 saatlik işgününün 10 saate indirilmesi ve ücretlerde artış talebiyle greve başlar. O zamana kadar en kitlesellerinden biri olan bu kadın eylemini durdurmak, sendikaların ve diğer işçilerin dayanışmasını engellemek için, fabrika sahibi ve kolluk kuvvetleri binlerce kadın işçiyi fabrikaya kilitler. Çıkan yangında içeride kilitli kalan işçilerden 129’u yanarak can verirken cenaze törenine 100 binin üzerinde insan katılır.

Takip eden yıllarda kadınların mücadelesi ABD New York iğne işçileri sendikalarındaki çoğu sosyalist olan kadın işçilerin liderliğinde 8 Mart 1908 Pazar günü bir kadın eylemi için çağrı yapılır. Yüzlerce kadın, oy hakkı ve iğne işçileri sendikalarının kurulması talebi ve “Ekmek ve Gül” sloganı ile bir araya gelir.

1909’da Manhattan’da 20 bin gömlek işçisi kadın greve gider. Kısa sürede diğer fabrikalara yayılan grev sırasındaki polis saldırısında, yüzlerce kadın yaralanır, bir o kadarı tutuklanır. Grev, patronlar talepleri kabul edene kadar yaklaşık iki ay sürer.

Kadınların mücadele tarihi 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başına tekabül eden bu dönemden önce, 18. yüzyıl sonu ile 19. yüzyıl başlarında ağırlıklı olarak daha iyi bir ücret ve “dürüst iş” talebiyle başlar.

Fransa Kralı 16. Louis’nin İnsan ve Yurttaşlık Hakları Bildirgesi’ni imzalamaması üzerine 4 Temmuz 1789’da harekete geçerek 5 Ekim 1789’a dek sürecek bir hazırlığın öncülüğünü yapar. 5-6 Ekim 1789’da Versailles’e yürüyen Parisli kadınlar, ‘Ne zaman ekmeğimiz olacak?’ diyerek Ulusal Meclis’i basar ve kraliyet ailesini esir alırlar. Kadınların eylemi ile kral, İnsan ve Yurttaşlık Hakları Bildirgesi’ni kabul etmek zorunda kalır.

İnsanlığın aydınlanma birikiminin önemli tarihsel dönüm noktalarından olan Fransız Devrimin ateşi yakılmıştır. Versailles’teki ekmek ayaklanmasının başını çeken emekçi kesimlerden kadınlar devrimin her aşamasında en önlerdedir.

1842’de, kadınlar, İngiltere’de iktidarı zorlayan büyük genel greve katılırlar.

1864’te Uluslararası İşçi Birliği (I. Enternasyonal) kurulurken Genel Kurul, kadınların üyeliğe kabul edilmesini onaylar.

1866’da ABD’de eşit işe eşit ücret ve kadınların lider konumuna gelmesini ortaya atan ilk örgütlenme olan Ulusal Ekmek Birliği kurulur.

1848 devrimleri sırasında burjuvaziye karşı barikatlarda savaşanlar, 1871 Paris Komününde en ön saflarda yer alanlar arasında yine kadınlar vardır.

1874’te İngiltere Dewsbury’de, daha sonra Ulusal İşçi Kadınlar Birliği adını alacak olan, kadın dokumacıların grevini örgütleyen Kadınları Koruma ve Destekleme Birliği kurulur. Birlik, eşit işe eşit ücret, düşük ücret alan mesleklerde ücretlerin düzenlenmesi, haftalık çalışmanın 48 saate indirilmesi, iş cezalarının kaldırılması, daha fazla fabrika müfettişi, annelik yardımı, işçi kadınlar için kooperatif evleri ve yalnızca mülk sahibi kadınlar için değil, bütün kadınlar için oy hakkı gibi taleplerle kampanyalar düzenler.

1889’da, Londra’da, 700 kibritçi kadın işçi, vasıfsız işçiler arasında sendikalaşmayı başlatan kıvılcımı yakar. 1888-1889 yıllarında sendikalara binlerce kadın katılır.

1905’te, Londra’da, 4 bin kadın “çocuklara yiyecek, kocalarımıza iş ve dünya işçilerinin birliği” talepleriyle sokağa çıkar.

1910 yılında Kopenhag’da gerçekleşen 2. Enternasyonal’e bağlı Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Alman Sosyal Demokrat Partisi’nden Clara Zetkin’in önerisi ile kadınlar için ortak mücadele günü kararı alınır. Bu konferansın ana gündemleri kadınlara oy hakkı, emperyalizm karşıtlığı ve eşitlik çalışmalarıdır.

19 Mart 1911’de, Danimarka, Almanya, Avusturya, İsviçre ve ABD’de milyonlarca kadının katıldığı uluslararası kadın gününde sloganlar “Emperyalist savaşa hayır”, “Emeği koruma yasaları çıkarılsın”, “Kadınlara seçme ve seçilme hakkı”, “Eşit işe eşit ücret”, “Sekiz saatlik işgünü”, “Yeterli bir anne ve çocuk koruması”, “Asgari ücretlerin belirlenmesi”dir.

1912’de Fransa, Hollanda ve İsveç de kadınların yapılan gösterilerde kadınların gündeminde her an patlak vermesi muhtemel olan emperyalist savaşa karşı mücadele vardır.

1913’ün 8 Mart’ında açık gösteri düzenlemenin neredeyse imkansız olduğu Çarlık Rusyası’nda devrim saflarındaki öncü kadınlar, gizli etkinliklerle birlikte yerel işçi gazetelerinde günün mücadele açısından önemini anlatan yazılar yayınlanmasını sağlarken 1917’nin de işaretini verir.

En büyük kıvılcım ise 8 Mart 1917’de Rusya’da Petrogradlı dokuma işçisi kadınların Çarlık rejimine karşı ekmek ve barış talebi ile başlayan ve Büyük Ekim Devrimi’nin yolunu açan grevidir.

1921 yılında Moskova’da yapılan 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda alınan kararla 8 Mart 1857 yılında hayatını kaybeden NewYork’lu dokuma işçilerinin ve Petrograd’lı kadın grevcilerin anısına 8 Mart’ın, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanması kararlaştırılır.

İkinci Savaş yaklaşırken, İspanya’da Franco önderliğindeki faşistlerle ilericiler, sosyalistler ve komünistler arasındaki iç savaş başlamıştır. 1936’da başlayan ve faşizmin iktidarına karşı yürütülen bu mücadelede kadınlar direnişin en önemli unsuru haline gelirler.

Faşistler 1936 Kasım’ında Madrid’e saldırdıklarında onları geri püskürtenler arasında pek çok kadın milis vardır.

Nazilerin Avrupa’yı işgal etmesiyle birlikte, faşizme karşı savaşan partizanlar ve direnişçiler arasında yine sayısız kadın vardır.

Yugoslavya’da Tito önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Ordusunun 100 binden fazla kadın üyesinden 2 bini subay rütbesiyle savaşır. Bu kadın savaşçılardan yaklaşık 25 bini savaşta hayatını kaybeder, 40 bini yaralanır, 3 bin kadarı sakat kalır.

Yunanistan’da ve işgal altındaki diğer ülkelerde savaşan direnişçiler arasında binlerce kadın vardır. Fransa’da, Bulgaristan’da, Polonya’da, Hollanda’da faşist Alman işgaline karşı gelişen direniş hareketlerine katılan kadınlar arasında birçok Yahudi kadın savaşçı da yer alır.

Faşizmi yenerek Mayıs 1945’te insanlığa en büyük armağanı veren Sovyet halklarının anayurt savunmasında yer alan kadınlar, hem cephe gerisinde hem de partizan birliklerindedir. Sağlık görevlisi, telsizci, mühendis, pilot, atıcı, topçu, uçaksavar topçusu, keskin nişancı, tankçı, süvari, paraşütçü, denizci, trafikçi, şoför, çamaşırcı olarak nice alanda kadın vardır.

“Arap Baharı” adlandırmasıyla başlayan ve 2010 yılı ile birlikte Suriye’yi hedef alan emperyalist saldırganlığa karşı meydanlara çıkan Suriyeli kadınlar işgalcilere, yobaz katil çetelere karşı bugün hala kurtuluş savaşının en ön saflarında yer alıyor.

Türkiye’de emekçi kadınların mücadelesi

Osmanlı’da da dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi emekçiler için düşük ücretler ve zorlu çalışma koşulları söz konusuyken kadın ve çocukların ücretleri bütün iş kollarında erkeklerden daha düşüktür.

Osmanlı’da 1872-1907 arası kadınlar işçi grevlerinde etkin roller oynarken, bazılarının örgütleyicisi ve yürütücüsüdür.

1873 yılında tersane ve tramvay işçilerinin grevlerine işçilerin anaları, eşleri ve kızları da destek verecektir.

1876’da Feshane grevinin örgütleyicisi 50 kadar Rum ve Ermeni kadın işçi, Babıali’ye yürüyerek sadrazama verdikleri dilekçeyle ücretlerinin ödenmesini talep ederler.

1908’de Sivas’taki ekmek isyanına kadınlar öncülük eder.

1910-11 yıllarında özellikle kadınların çalıştığı dokuma ve tütün iş kollarında greve gidilir.
Özellikle 1960’larla birlikte yükselen işçi sınıfı mücadelesinde kadınlar yine ön saflardadır.

Yüz binlerin katıldığı Saraçhane Mitingi, Kavel Kablo direnişi, Bereç, Zonguldak, Paşabahçe, Derby direnişleri, 15-16 Haziran eylemleri…

Eylemler boyunca sadece direnişçi kadınlar değil, direnişçi işçilerin eşleri ve aileleri de her türlü desteği verir.

Bugüne gelindiğinde, kadınlar Türkiye’nin dört bir yanında sermayeye, gericiliğe, emperyalizme karşı mücadele etmeye devam ediyor. THY’de, TEKEL’de, Şişecam’da…

Yaşamlarını ve geleceklerini savunmak için Haziran Direnişi’nde, Yırca’da, Diyarbakır’da, Cerattepe’de…

Türkiye’de 8 Mart buluşması ilk kez Mustafa Suphi ve 14 arkadaşının öldürülmesinin ardından 1921 yılında Ankara yakınlarında bir bağda gerçekleştirilen anma toplantısında Türkiye Komünist Partisi üyesi kadınlar tarafından gerçekleştirilir. TKP’li kadınlar için 8 Mart “Emekçi Kadınlar Günü” adıyla bir mücadele günü olarak belirlenir.

1975 yılında kurulan İlerici Kadınlar Derneği, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü ilk kez yaygın olarak ve sokaklarda kutlamaya başlar ve 12 Eylül darbesi öncesi her yıl 8 Mart’ta Türkiye’nin bir çok yerinde kitlesel etkinlikler düzenler.

8 Martlar düzen cephesi için maniple edilecek bir tarih olmaya devam ediyor

Bugün 8 Mart’ı hediyelerle, promosyonlarla bir tüketim ve kutlama günü ilan ederek kar sağlamaya çalışanlar elbette emekçi kadınların mücadelesine uzaktır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını, kutlamaların başlamasından yıllar sonra, 1977 yılında kabul eder. Ancak BM, bu günü kadınların mücadele günü olarak göstermekten kaçınır. BM’nin ilgili kararında günün tarihçesine değinilmez. Bugün halen BM yayınlarında 8 Mart 1857’de New York’ta ölen dokuma işçilerinin adı geçmez.

Bugün, emekçilerin mücadelesinden, yani bağlamından koparılmış, soyut ve biyolojik varoluşa indirgenerek kutlanan 8 Martlarda bütün bu tarihsel ilerlemeye karşı bir tutum söz konusudur.

Bu tutum ise yüzyılların mücadelesinden bizlere devredilen bir tarihi hiçe saymaktan başka bir anlama gelmiyor.

Tarihsel arka planı bu birikim ve çok daha fazlası olan 8 Mart tam da sınıfsallığı, kazanımları ve tarihsel ilerlemedeki köşe taşlarına tekabül ettiği için dünya emekçi kadınlar günüdür.

Kavgamızın neyle olduğunu, ne için mücadele ettiğimizi ve neyi hedeflediğimizi gözden kaçırmamak gerekiyor.

Yüzyıllar sonra bugün dünyanın emekçi halkları sömürü, savaş, gericilik ve yoksullukla mücadele etmeye devam ediyor.

15 yıllık AKP iktidarı komşu ülkeleri kana bularken, ülkemizi sokaklarında bombaların patladığı, korkunun egemen olduğu bir coğrafyanın mimarıdır.

Sermayenin istikrarı için yoksulluğa mahkum edilen binlerce işçi her yıl iş cinayetlerine kurban edilmektedir.

Gerici ideolojinin ürettiği poltikalar topluma egemen kılınmaya çalışılırken, ülkemiz bir kadın mezarlığına çevrilmiştir.

Kadın emeği, esnek istihdam adıyla ücretli köleliğin en ucuz kalemi haline getirilirken, özel istihdam bürolarıyla sermayenin her türlü maliyeti en aza indirilmektedir.

Bugüne kadar kazanılan haklarımızın işçi sınıfının mücadelesiyle paralel yürütülen kadınların mücadelesinin birikimi olduğunu unutmadan, mücadelemizin dünyayı değiştirecek ve geleceğe tıpkı 1789 gibi, 1848 gibi, 1871, 1917 ve 1959 gibi eşit, özgür ve aydınlık bir miras bırakacağını bilerek yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!