Üç yazılık dizi: Yerleşke'den Külliye'ye - I

Yerleşkeden külliyeye mekansal ve ideolojik değişimi el aldığı yazı dizisinin ilk bölümü

Üç yazılık dizi: Yerleşke'den Külliye'ye - I

Geçtiğimiz günlerde Manifesto’da oldukça önemli bir haber yayınlandı: AKP TBMM’ye de el attı! “Yerleşke” yerine “külliye”![1] başlığıyla verilen haberde, laiklik düşmanı İsmail Kahraman’ın Meclis Başkanı olmasını izleyen süreçle birlikte, meclis tutanaklarında “yerleşke” sözcüğü yerine Arapça kökenli “külliye” sözcüğünün kullanılmasına değinildi.

İlk anda, “başkanlık” adıyla pazarlanmaya çalışılan “diktatörlük” gündeminin konuşulduğu günümüz Türkiyesi’nde sıradan ve daha kötüsü “alışıldık” bir haber gibi görünmesine karşın, 1’inci Cumhuriyet’e dair ne varsa, her şeyin yok edilmeye çalışıldığının mekânsal ve ideolojik bir göstergesiydi bu değişim.

“Yeni-Osmanlıcılık” olarak kodladığımız AKP politikalarının karşılıklarını en çarpıcı olarak, somut mekânların değişiminde görebiliyoruz. “Ankara: Bir toplum, kent ve mimarlık öyküsü” yazı dizisinde [2, 3], Ankara özelinde, geçmişiyle ve simgelediği değerlerle ele aldığımız “Cumhuriyet yapıları”ndaki dönüşümü göz önünde bulundurduğumuzda, Yerleşke’den Külliye’ye geçişin taşıdığı anlamları, kullanılan “dil” etkeniyle birlikte üç yazıdan oluşan bir dizi olarak ele alacağız.

Konumuzla ilintili dokunma yüzeylerini göz önünde bulundurmaya çalıştığımızdan bu yazıda; ilkingünlük konuşma ve yazım dili olan Türkçe’yi ele alacak, ikinci olarak ise somut mimarlık dilini çözümlemeye çalışacağız.

Dili değiştirirseniz; düşünce biçimini, yaşamı, insanı ve toplumu değiştirirsiniz!

Öncelikle çok genel bir deyişle; günlük yaşamda iletişim kurmamızı sağlayan, düşündüklerimizi ifade ettiğimiz ve yine bunun mantığıyla düşündüğümüz, konuşma “dil”iTürkçe’den başlayalım:

Cumhuriyet’in; ilânıyla başlayan, toplumsal ve yapısal karşılıklarının üretimiyle devam eden kuruluş ve kurumsallaşma sürecinde Cumhuriyet Devrimi’ni tamamlayan birçok köklü değişim ve dönüşüm gerçekleşir. Osmanlı’nın kurumsal yapısını, dili ve bütün değerleriyle birlikte tamamen ortadan kaldırarakÇağdaş Türkiye’ye geçişi ve uluslar-arası standartları yakalamayı amaçlayan bu dönüşümler, art arda yapılmaya başlanır ve çıkarılan yasalarla hukuki zemine oturtulur.[4]

Saat, takvim, rakam ve ölçü gibi günlük yaşamı doğrudan etkileyen Cumhuriyet devrimlerini; harf devrimi ve 1932’de “Türkçe’nin zenginliğini ortaya çıkarmak” amacıyla Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu)’nin kurulması izler. [5]

Başka pek çok örnek verilebilir olmakla birlikte, bunlardan anlaşılabilecek olan kısaca şudur: Dili değiştirirseniz; düşünce biçimini, yaşamı, insanı ve toplumu değiştirirsiniz!

İçinde olduğumuz dönemde AKP’nin yaptığı tam da budur;Türkçe sözcüklerin yerine Arapça kökenli Osmanlıca sözcüklerin kullanılması,  “Osmanlıca” adı altında Arapça harf ve rakamların zorunlu öğretime sokulması, “restorasyon” adı altında medreselerin, mekteplerin, türbelerin, tekkelerin, zaviyelerin kullanıma uygunduruma getirilmek istenmesi ve bunların toplumsal bellekte yeniden yer edinerek düzenin mekânsal dönüşümünün sağlanması…

“Mimarlık dili”

“Dil” denildiğinde, yalnız “konuşma dili” anlaşılmamalıdır. Kabaca; duygu, düşünce ve edimleri dışa vurup paylaşma ve aktarma araçlarının tümünün kendi içinde bir “dil” olduğundan hareketle, çeşitli uzmanlıkların ve uygulamaların da “dil”leri olduğunu söylemeliyiz. “Mimarlık dili” böyledir örnek olarak. Bauhaus Tasarım Okulunun kurucusu Walter Gropius’un “Mühendisliğin bittiği yerde mimarlık başlar” deyişi, mühendislikle mimarlık arasındaki ayrıma yapılan önemli bir vurgudur. Mimarlık bilgisi, mühendislik bilgisinden de besleniyor olmakla birlikte, güzel sanatlardan ve toplum bilimlerinden de bir o kadar beslenmektedir. Mimarlığı bu kadar önemsememizin altında; hem sanat hem de bilime dokunması nedeniyle, toplum yaşamına içkin başat üretim biçimlerinden biri olması ve “düşünceyi anlatma” araçlarından biri olduğundan da gelişmiş bir dile sahip olmasıdır.

Modern bir devlet olarak kurgulanan Cumhuriyet Türkiyesi, kurumsallaşma döneminde, devletin örgütlenmesinden başlayarak kendi “dil”ini de yaratma yönünde önemli girişimlerde bulunmuştur. Türk Dil Kurumu’nun kurulmasıyla birlikte, yabancı sözcüklerden arınılarak dilde yalınlaşma yoluna gidilmiş, dil-bilim ve köken-bilim çalışmaları yoğunlaşmış, Türkçe karşılıkları olan sözcükler için bulunan karşılıklar günlük yaşamla uyumlulaştırılmıştır.

Cumhuriyet devrimlerinin; bilimsel bilgi üreten, düşünen, sorgulayan, okuyan, yazan, araştıran,yeniliğe açık kadrolarının yetiştiği üniversiteler başta olmak üzere toplumsal donatı alanlarıyla birlikte var olan yapılar bütünü için “yerleşke” sözcüğü kullanılmış; bu sözcük, dilimizde de bu biçimiyle yer edinmiştir.

Yerleşkenin ve külliyenin ne olduklarına, taşıdıkları biçimsel ve sınıfsal anlamlara ve Yeni-Osmanlıcılık politikalarının Külliye özelinde nasıl biçimlendirilmeye çalışıldığına ikinci yazımızda değineceğiz.

* * *

[1]: http://gazetemanifesto.com/2016/05/04/akp-tbmmye-de-el-atti-yerleske-yerine-kulliye/

[2]: http://gazetemanifesto.com/2016/03/28/ankara-bir-toplum-kent-mimarlik-oykusu-i/

[3]: http://gazetemanifesto.com/2016/04/30/ankara-bir-toplum-kent-mimarlik-oykusu-ii/

[4]: http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr/Kanunlar.aspx adresinden ilgili yasalara bakılabilir.

Bu yazıyla ilişkilendirilerek önemli görülenler aşağıda kronolojik olarak sıralanmıştır:

1924, 2 Ocak; 394 sayılı “Hafta Tatili Hakkında Kanun”

1924, 3 Mart; 431 sayılı “Hilâfetin İlgasına ve Hanedanı Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun”

1925, 30 Kasım; 677 sayılı “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile bir takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun

1925, 26 Aralık; 697 sayılı “Günün Yirmidört Saate Taksimine Dair Kanun”

1925, 26 Aralık; 698 sayılı “Takvimde Tarih Mebdeinin Tebdili Hakkında Kanun”

1926, 10 Nisan; 805 sayılı “İktisadî Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun”

1927, 28 Mayıs; 1057 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Dahilinde Bulunan Bilumum Mebanii Resmiye ve Milliye Üzerindeki Tuğra ve Methiyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun”

1928, 20 Mayıs; 1288 sayılı “Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun”

1928, 1 Kasım; 1353 sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”

1931, 26 Mart; 1782 sayılı “Ölçüler Kanunu”

[5]: http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=77