Türkiye sağcılığının fıtratında Ensar Vakfı vardır

Türkiye sağcılığının çizdiği Fatih portresi böyle midir halbuki?! Değildir ve tek başına Fatih'in yaşamı bile Türkiye'deki sağcılığın iki yüzlülüğünü anlatmaya yeter aslında.

Karaman’da 45 çocuğun Ensar Vakfı’na ait yurt ve/veya evlerde bir öğretmenin tecavüzüne uğradığının açığa çıkmasıyla sanki pandoranın kutusu da açıldı. Ülkenin dört bir yanından benzer haberler arka arkaya gelmeye başladı. Geçmişte ve bugün kaldığı tarikat evinde ya da gittiği kuran kursunda öğretmenin veya hocanın tecavüzüne uğrayan çocukların yaşadıkları ortaya dökülmeye başladı.

AKP’nin toplumsal taban ve “dindar nesil” yaratma çabalarının önemli araçlarından birisi olan Ensar Vakfı’nın bu şekilde teşhir olması AKP’yi ve AKP’yle aynı kaba işeyen Türkiye sağcılığını da harekete geçirdi. “Bir kereden bir şey olmaz”a lafı getiren Bakan tecavüzü normalleştirmeye ve kendince arızileştirmeye çalışırken, sağcılığın büyük propaganda mekanizması da çalışmaya başladı. Kurgu bilindik, koca Vakıf’ta bir öğretmenin böyle bir davranışta bulunması nedeniyle Vakıf suçlanamazmış! E tabii, büyük propaganda mekanizması bu durumun önceden biliniyor olmasının ve üzerinin örtülmeye çalışılmasının, benzer durumun farklı yerlerde yaşanmış olmasının etrafından dolanıyor, bunlarla pek ilgilenmiyor.

Mekanizmanın derdi belli: Türkiye sağcılığının ve dinciliğinin namusunu kurtarmak!

Nitekim Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nın yaptığı açıklamalar namusun kurtarılacağı çerçeveyi de net olarak çiziyor. Şöyle diyorlar açıklamada: “Yargıya intikal edilmiş olay dolayısıyla, içinde bulunduğumuz bu kuruma karşı da algı operasyonu yapılmaktadır. Bir şahsın suçu dolayısıyla bir kurumun karalanması asla kabul edilemez. Hukukun temel prensiplerine göre, suç ve ceza şahsidir. Her suçlu yaptığının cezasını çeker. Söz konusu menfur olay bahane edilerek, Ensar Vakfı’na yapılan kara propagandayı da kınıyoruz”.

Bu adamların hukukun temel prensiplerinden bahsetmesine mi gülersiniz, genelde işkenceci polisler sözkonusu olduğunda karşımıza çıkan “bir kaç çürük yumurta” muhabbetine mi? (*) Ortada olan bu davanın bu şekilde sönümlendirilmeye çalışılacağı ve toplumsal bellekten silinmeye çalışılacağıdır.

Oysa Karaman’da yaşanan hiç de arızi bir durum değildir ve hiç de “bir kaç çürük yumurtanın” işi değildir. Türkiye sağcılığının ideolojik biçimlenişinde İslamcılık ve Osmanlıcılık özel bir yer tutar ve bunların her ikisinde de çocukların istismarı cinsel yaşamın olağan bir parçasıdır. Özellikle Işid’in yükselmesiyle birlikte en püriten haliyle karşımıza çıkan bu durum, İslamcılığın ve Osmanlıcılığın kadına bakışıyla birlikte ele alındığındaysa tablo iyice vahimleşmektedir. Ortada kimi kişilere ait bir sapıklık yoktur; ortada yüzlerce yıllık geçmişi olan, bilinen, ifşa olmadığı sürece de zımni bir kabul gören uygulamalar vardır. İslamdaki 9 yaşına girmiş olan kız çocuğuyla evlenilebilmesinin normal sayılması ya da Osmanlı sarayındaki eşcinsel ilişkilerin ve sübyancılığın tarihçilerce sıradan bir durum olarak aktarılması birer göstergedir mesela.

Çarpıcı bir örnek Yalçın Küçük’ün Fatih Sultan Mehmet kitabında aktarılmaktadır. Küçük, Fatih Sultan Mehmet’in fetih yöntemini anlatırken Bizans İmparatoru Konstantin’den sonra Bizans İmparatorluk ailesinin en büyüğü olan Dük Notaras ve oğullarının öldürülmelerinden bahseder. Buradaki esas konu işgal edilen yerdeki kalıcılığı sağlayabilmek için o yerin hükümdarlık ailesinden hiç kimsenin hayatta bırakılmamasıdır. Yalçın Küçük burada bir alt parantez de açar ve Fatih’le Notaras arasında iyi bir ilişkinin kurulduğunu, fakat Fatih’in kızlarağasını göndererek Notaras’ın küçük oğlunu istemesi ve Notaras’ın bunu reddetmesi üzerine Notaras’ın ve iki oğlunun kafalarının kesildiğini belirtir. Küçük’ün konuyu anlatırken aktardığı iki alıntı da ilginçtir. Alıntılar şöyle:

“Türk toplumu hemen hemen bütünüyle erkeksidir ve evin dışında erkek ile kadının beraberliğine izin verilmediği için, müslümanlar, yakınlığı, ister platonik ve ister fiziksel olsun, homoseksüel ilişkilerde buldular. Haremde lezbiyanizm gelişti.” (Will and Ariel Durant, The Story of Civilization, Vol.VII, The Age of Reason Begins, N.Y. 1961, s.520)

“Önce ganimettten usulüne göre payına düşeni aldı. Sonra da, geri kalandan ödül olarak, en güzel bakireleri ve en iyi ailelerden olmak üzere ve en yakışıklı erkek çocuklarını, bunların bazılarını da askerlerden satın alarak, kendisi için seçti.” (Kritovoulos, History of Mehmed the Conqueror, 1467-1954, Princeton University Press, s.82)

Türkiye sağcılığının çizdiği Fatih portresi böyle midir halbuki?! Değildir ve tek başına Fatih’in yaşamı bile Türkiye’deki sağcılığın iki yüzlülüğünü anlatmaya yeter aslında.

Üzerinde durmamız gereken noktaysa tek başına İslam dinine (ki diğer dinler de farklı değil) ya da Osmanlı’ya içkin cinsel uygulamalar olmamalı. Üzerinde durmamız gereken bu durumun toplumsal alanda açıkca dillendirilmeye ve daha ötesi savunulmaya başlanmasıdır. Tek bir örnek gösterememelerine rağmen sola ve solculara onyıllardır “ahlaksız” diye saldıran, “kapıya asılan şapka” muhabbeti yapanların kız ve erkek çocuklarına dönük istismarlara, kadınlar için köle pazarları kurulmasına sessiz onay vermeleri, tüm tecavüzlerde tecavüzcüye ceza indirimi yapacakları bir kulp bulmaları büyük bir kavga konusudur.

Ülkenin aydınlık insanlarının bu duruma karşı tepkili olmaları zaten olması gerekendir. Bu yetmeyecektir. Tepkinin örgütlenmesi gerekmektedir.

Ülkenin kalanı içinse travmatik bir durum sözkonusudur. Çoğunluğu cehaletle terbiye edilmiş olan bu toplamın içinde kendi eşekleri komşu köyün eşekleriyle çiftleştiği için komşu köydekileri öldüren ama küçücük çocuğu imamın tecavüzüne uğradığında “kaderdir” deyip sineye çekenler bulunmaktadır. İster çürümüşlük diyelim, ister cehalet… Biz değiştirmediğimiz sürece bu tablo değişmeyecektir.

(*) Arada ağlanacak çok büyük şeyleri de kaçırmayalım tabii. Karaman’daki vakada 45 çocuğun istismarı sözkonusuyken, bunların sayısının dava sürecinde 10’a düşmesi ne kadar büyük bir acıdır! Para karşılığı davadan vazgeçtiği söylenen aileler nasıl bir çaresizlik içerisindedir?