“Türkan” olma vakti

Hande Durna, ölümünün yedinci yılında Türkan Saylan'ı yazdı.

Aramızdan ayrılalı yedi yıl olmuş. Ergenekon soruşturması kapsamında evi basıldığı dönemki fotoğrafları gözümüzden silinmiyor.  Vücudunu saran hastalık gibi, memleketi saran korkunç hastalıklarla da sonuna kadar büyük bir umut ve dirençle mücadele eden Türkan Saylan…

O fotoğrafın çok daha öncesine gidip bakalım. Hep hastalıklarla mücadele eden bir hayat. Cüzzamla ve cüzzamlılara yönelik önyargılarla mücadeleye hayatını adamış Türkan’ı tanıyoruz önce. Çaresiz ve bulaşıcı olduğu düşünülen hastalıkla mücadele etmek için elinden gelen ardına koymuyor. İnsanlık dışı koşullarda ölüme hapsedilen cüzzam hastalarının kaderi Lepra Hastanesi ile değişiyor. Hastane hem hastalığın tedavisi için uğraşırken hem de açılan kurslarla, atölyelerde üretilenlerle, hastane çalışanları için açılan kreşle ve daha pek çok olanak ile örnek teşkil ediyor. Öte yandan Türkiye’nin dört bir yanını dolaştığı dönemde çocuklukta çok kolay tedavi edilebilecek hastalıklara müdahale edilmediği için ömür boyu engelli olmak zorunda kalan insanları gördükçe sağlık sistemine isyan ediyor ve alternatif yollar arıyor.

Bir diğer isyan da eğitim sistemine karşı gerçekleşiyor. Anadolu’nun en kuytu köşelerinde hücrelere hapsedilip ölümü bekleyen cüzzamlılar için çalıştığı günlerde, insanların eğitimsizlik nedeniyle hem kendilerinin hem de başkalarının hayatlarını nasıl yaşanmaz kıldıklarını görüyor. Özellikle kız çocuklarının eğitimi kafasını kurcalıyor ve hepimizin yakından bildiği Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği kuruluşunu gerçekleştiriyor Türkan Saylan.

Ülkemizin karanlığa gömülmemesi için ilericilik-gericilik mücadelesinde hep ön saflarda olan Türkan Saylan, bu mücadeleyi örgütlü bir biçimde vermenin ne kadar önemli olduğunu her fırsatta dile getirmişti. Bu mücadelenin çok daha zor koşullarda devam ettiği bir dönemden geçiyoruz. Eğitim amaçlı kurulduğu iddia edilen Ensar Vakfı yurtlarında küçücük çocukların tecavüze uğraması, ahlak bezirganlığı sözkonusu olduğunda mangalda kül bırakmayanların sözkonusu vakfı savunmak için seferber olması ve bütün bunlara zemin sağlayan eğitim olanağından yoksun milyonlarca çocuğun var olduğu gerçeği bu dönemi ifade eden sadece küçücük bir fotoğraf karesi gibi. Buna benzer binlerce başka kare fotoğraflanabilir.

Bir yanda kız çocuklarının eğitimine kendini adamış Türkan Saylan, diğer yanda Ensar Vakfı’nı “çocuklarına sahip çıksalarmış” diyerek savunmaya kalkan Çocuklara Yönelik İstismarı Araştırma Komisyonu üyesi AKP’li kadın milletvekili.

Bir yanda kız çocuklarının eğitimli, bağımsız bireyler olarak yetişmesi için canını dişine takan Türkan Saylan, diğer yanda daha dün çocukları tecavüzcüleri ile evlendirmeyi öneren Meclis Araştırma Komisyonları.

Bir yanda hakkındaki ithamların uydurma olduğu kanıtlanmış ÇYDD ve Nesin Vakfı, diğer yanda çocuklara tecavüz edilmesini “ÇYDD ve Nesin Vakfı’nda da böyle şeyler oldu” diyerek normalleştirmeye çalışan, uydurma verileri kullanmaya kalkan ve böylece kendini temize çıkarmaya çalışan Ensar Vakfı Başkanı.

Bir yanda sağlık ve insan merkeze konulduğunda neler yapılabileceğini kurduğu hastane ve Anadolu’nun dört bir yanında bir hekim olarak yaptıkları ile kanıtlayan Türkan Saylan, diğer yanda sağlık hizmetini metalaştırıp, hastaneleri ticarethaneye çeviren piyasacı zihniyet.

Bir yanda cüzzamın bulaşıcı olmadığını insanların korku dolu bakışları arasında kanıtlamak için hastalarına sarılarak göstermek isteyen ve tüm olanaklarını cüzzamla mücadeleye adayan Türkan Saylan, diğer yanda sağlık hakkını, kar kapısı haline getirenler.

Bugün Türkan Saylan aramızda yok. Gericiler, tecavüzcüler, soyguncular ise kol geziyor.

İşte o yüzden  “Ensar olma vakti” diyenlere inat bugün “Türkan” olma vakti…