TKH Gençliği: Denizler’in bayrağı emin ellerde

7 Mayıs günü Türkiye Komünist Hareketi Gençliği’nin çağrısıyla İstanbul’da bir etkinlik gerçekleşecek.

TKH Gençliği: Denizler’in bayrağı emin ellerde

7 Mayıs günü Türkiye Komünist Hareketi Gençliği’nin çağrısıyla İstanbul’da bir etkinlik gerçekleşecek. “Laiklik ve bağımsızlık için memlekete sahip çıkıyoruz” başlığıyla gerçekleşecek etkinlikle ilgili olarak Türkiye Komünist Hareketi Gençliği üyesi Berkay Çelen ile görüştük. Gençliğin son dönemde üniversitelerde karşılaştığı politik başlıklardan, üniversitelerde TKH Gençliği’nin önümüzdeki dönem neler yapacağı üzerinde sohbet ettik.

“Patlayan bombalardan üniversiteler de etkilenmiş durumda”

Son birkaç ay oldukça yoğun geçti. Ülkede pek çok yerde bombalar patlarken, üniversitelerde oldukça yoğun baskı olduğu görüldü. Son bir yılda genel olarak üniversitelerdeki siyasal atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında baktığımız zaman üniversitelerde “özel” bir siyasal atmosferden bahsetmek güç. Ülkenin genel atmosferine benzer gelişen bir süreç var. Örneğin Haziran Direnişi öncesinde başlayan ve sonrasında devam eden hareketliliğin geriye çekildiği bir ortamda üniversitelerde de genel olarak siyasallaşmanın azaldığından söz edebiliriz. Dahası, ülkenin dört bir yanında patlayan bombalar doğal olarak üniversiteleri de etkilemiş durumda ve büyük ölçüde “kapalı” bir dönemden geçtiğimizi söyleyebilirim.

Geçtiğimiz dönemde özellikle bu ”kapalılığı” güçlendiren iki olgu ile karşı karşıya kaldık. İlki AKP’nin ve ona bağlı olan çetelerin üniversitelerde kurmaya çalıştığı kışkırtıcı ortam, siyasal alanı sürekli bir biçimde “polisiye” vakaya çevirdi. Özellikle İstanbul Üniversite’sinde başlayan ve ODTÜ’de devam eden süreci hatırlayınız. Gerici siyaset “dinimize saldırıyorlar” yaygarası ile solun alanını daraltmaya çalıştı. Açıkçası bu noktada sol iyi bir sınav veremedi; ancak gene de üniversitenin bu adımlara pabuç bırakmayacağı ortaya çıktı. Bu bir açıdan önemlidir.

İkinci olgu ise akademisyenlere dönük başlayan AKP soruşturmalarıyla ortaya çıktı. Daha önce Kürt Hareketi’nin belirleniminde bulunan ve “barış bildirgesi” ile buradan bir söylem üreten akademik camia, AKP’nin tasfiye adımıyla karşı karşıya kaldı. Siyasal olarak başka bir noktada duruyor olsak da, burada gördüğümüz bizim akademide geriye kalan son AKP dışı unsurların tasfiyesiydi. Dahası akademide bu olay üzerinden bir “aba altından sopa gösterilmiş” ve diğer kesimlere de “fazla ses çıkartmayın” mesajı verilmiştir.

Eğitim de pek parlak durumda değil. Akademisyenlere yönelik artan soruşturmalardan da görüleceği üzere, büyük bir sindirme ve niteliksizleştirme politikasının uygulandığını söyleyebiliriz. Bu noktada üniversitelerin genel atmosferi “olumsuz” görülebilir.

Ancak gene de bütün bir aydınlanmacı birikimin güçsüz kılınamadığı açık. Dolayısıyla geçmişten gelen bir söylem üniversitede işliyor; “sizi öldürmeyen şey, sizi güçlendirir.” Üniversitelerde de olan durum budur.

berkay

“AKP iktidarına yönelik artan tepkiyi üniversitelerde görüyoruz”

Özellikle son günlerde AKP’nin gerici gündeminin yoğunlaştığına şahit oluyoruz. Sizin de içinde olduğunuz Türkiye Komünist Hareketi,  AKP’nin bu adımlarını da içeren “Başkanlık Diktatörlüktür” başlıklı çalışma başlattı. Üniversitelerde genel olarak nasıl ilgi uyandırdı bu çıkış?

Birinci soruda yoğun baskıdan ve kötü bir dönemden bahsetmiştik, aslında bunun bir de diğer tarafı var ve bunu en güzel şekilde bu çalışmada gördüğümüzü söyleyebilirim. AKP-Erdoğan iktidarına yönelik artan tepkiyi çalışmalarımızda görüyoruz. Bunu doğrudan Erdoğan’ın bir dayatması olarak gören önemli bir kesim çalışmalarımızı olumlu karşılıyor.

Parti olarak bu çalışmaya ağırlık vermiş durumdayız çünkü üniversitelerimizi önemli ölçüde baskı altına alan bu iktidara karşı mutlaka bir çıkış örmek zorundayız ve başkanlık da bunun somutlandığı bir alan olarak bizim için gayet önemli. Bu yüzden de çalışmalarımıza erken başladık.

Üniversitelerin her yanını saran polisler de bu çalışmamızın önemini bize göstermiş durumdalar. Örneğin bunu okuduğum okulda çok net bir biçimde gördüm. Marmara Üniversitesi’nde birlikte bu çalışmayı yaptığımız arkadaşlarımız gözaltına alındılar. Bu da bizim bu çalışmaya ne kadar önem vermemiz gerektiğini bize göstermiş oldu. Her makam kendisinin olsun isteyen bir diktatör bozuntusu var karşımızda, Onun karşısında da biz olacağız.

“Memlekete sahip çıkıyoruz”

Denizler’in ölüm yıldönümündeyiz. 7 Mayıs’ta Ali Poyrazoğlu Tiyatro’sunda Türkiye Komünist Hareketi Gençliği olarak düzenlenecek ‘Memlekete Sahip Çıkıyoruz’ sloganıyla düzenlenecek ve Denizler’in de anılacağı bir etkinlik gerçekleşecek. Etkinlikten biraz bahseder misiniz? 

Etkinlik bizim için basit bir salon toplantısının veya sembolik bir anma etkinliğinin çok daha ötesinde bir anlam içeriyor.

Denizler bizlere çok büyük bir miras bıraktılar; gerek kişilikleriyle, gerek ideolojileriyle, gerekse eylemleriyle. Bize düşen, onların uğruna 44 yıl önce canlarını verdikleri bu mücadeleyi günümüzde de devam ettirebilmektir. Yapacağımız etkinlikteki amacımız da budur.

Ayrıca bir parantez açmak isterim. Yukarıda siyasal tabloyu analiz ederken “öldürmeyen şeyin sizi güçlü kılacağını” ifade etmiştim. Bu durum gerçekten de Denizler’in nezdinde görülmektedir. Bugün ülkemizin dört bir yanını sarmış olan emperyalist-kapitalist sisteme karşı verdiğimiz topyekûn mücadele bize bağımsızlık bayrağını yükseltmemizi gerektiğini söylüyor.

Gericiliğin tavan yaptığı, zehrini her yere saçtığı bir dönemde bizim laiklik, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesinde tavır almamız şart. Bu nedenle etkinliğimizi önemli bir sloganla gerçekleştiriyoruz; “Memlekete sahip çıkıyoruz.” Bugün bu ifade biraz daha anlam taşıyor. Herkes emin olsun Denizler’in bayrağı emin ellerde…

Cumartesi günü şarkılarımız, şiirlerimiz, konuşmalarımız onlar için olacak ve onların başladıkları işi bitirme irademiz bu etkinlikle bir kez daha ortaya çıkacak, tabii dostlarımızın da destekleriyle.

Son olarak önümüzdeki dönem gençliği nasıl bir mücadele bekliyor üniversite ve liselerde? 

Gerek ülkemizde, gerekse okullarımızda karanlık bir dönemden geçtiğimiz açık. Fakat bizler bu tabloya teslim olmayacağız, memleketimizden umudu kesmeyeceğiz.

Bu tabloyu kırmak, laiklik, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesini okullarımızda tekrardan kök saldırmak için mücadeleye devam ediyoruz. Üniversitelerimizde Sosyalist Düşünce Toplulukları ile, liselerde de Sosyalist Liseliler çalışmaları ve Aydınlanma Okulları ile mücadelemizi yaygınlaştırıyoruz.

Tüm dostlarımıza da bu vesileyle bir kez daha mücadeleye çağrı yapmış olalım…

Gelin, gençliğin sosyalizm mücadelesine omuz verin.

Son mesajımız da Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve yitirdiğimiz tüm devrimcilere olsun :

Başladığınız işi bitireceğiz, Sosyalist Türkiye’yi kuracağız!