Sovyetler Birliği 'birilerini' hâlâ tedirgin ediyor: Stalin, Şostakoviç ve Parlak Dere

Yalım Oktay, büyük Sovyet bestecisi Şostakoviç üzerinden emperyalist odaklar tarafından yürütülen Sovyet düşmanlığı altının ne kadar boş olduğunu yazdı.

Sovyetler Birliği 'birilerini' hâlâ tedirgin ediyor: Stalin, Şostakoviç ve Parlak Dere
Yalım Oktay

The Guardian kaynaklı “Stalin’in yasakladığı bale şimdi sinemalarda” başlıklı bir haber kültür-sanat gündemine taze düşüverdi. Öncelikle bir şerh düşerek başlayalım; ancak biz komünistler yoldaşımız olduğu için Stalin diyebiliriz. Sizler ise Mareşal Stalin demek zorundasınız!

Şimdi gelelim haberin içeriğine. Sovyet besteci Dmitri Şostakoviç’in 1929 ve 1935 yıllarında yazdığı üç baleden biri olan Parlak Dere, “Bolşoy Balesi Sinemada” sloganı ile 6 Kasım’da ABD ve Kanada’da gösterime girecekmiş. Balenin koreografı ise Bolşoy Balesi eski direktörü ve Amerikan Bale Tiyatrosu’nun şimdiki misafir sanatçısı Alexey Ratmaski.

Haberi okuyanlar için buraya kadar bir sorun yok, ancak aklı başlığa takılanlar için “bakalım haber Sovyetler Birliği’ne ve onun yarattığı değerlere ne zaman saldıracak?” sorusu hâlâ kafalarda bir soru işareti… O soru işaretinin cevaplandığı eşik ise The Guardian’ın iddiaları.

Habere göre Şostakoviç’in 1929 ve 1935 yılları arasında yazdığı üç bale eseri de ilk gösterimin ardından yasaklanmış, ancak en çok tepki çeken ise “Parlak Dere” olmuş. Yine iddiaya göre asıl sorun oyunlar Moskova’ya, yani Rus çiftçilerle ve yaşamlarıyla dalga geçilmesini izlemekten hoşlanmayan Kremlin’in yakınına taşınınca ortaya çıkmış. Ve Stalin demir yumruğunu masaya vurarak, oyunu ilk gösterimin ardından yasaklamış, orijinal koreografinin belgelenmesine izin vermemiş, balenin yardımcı yazarı Adrian Piotrovski’yi Gulag’a göndermiş ve kendisinden bir daha haber alınamamış. Ne kadar trajik değil mi?

Tarihin hiçbir somut kaynak veri alınmadan son derece sübjektif bir biçimde servis edildiği ve tarihi bu derece maksatlı bu gibi haberlerden öğrenenler için evet trajik. Ancak bir gün ortaya çıkmak gibi son derece kötü bir huyu olan gerçeğe göre durum yalnızca ucuz bir kara propagandadan ibaret. Hepsi bu…

Şostakoviç’in bestelediği eserlere ilişkin -yoğunluklu olarak 1936 yılı- kimi eleştirilerin sunulduğu, bu eleştirilerin bir kısmının Pravda’da yayımlandığı bir gerçek. Özellikle Mtysenkli Lady Macbeth üzerinde kopan fırtınada ve akabinde yazılan “Müzik yerine karmaşa” başlıklı makalede, Şostakoviç’in müziği “kaba ve ilkel” olarak tanımlanmış. Emperyalistlerin iddiasına göre ise ilgili makale bizzat Stalin’in emri ile yazdırılmış. İddianın somut bir dayanağı ya da kaynağı ise yok.

Tarihin en büyük meydan okuması: Leningrad Senfonisi

Tarihi 1936’dan biraz ileri alıp 9 Ağustos 1942’ye gidelim. Yer Leningrad: İkinci Dünya Savaşı’nda 20 milyon evladını kaybeden Sovyetler Birliği’nin kalbi. Savaşın en ağır kuşatmalarından birine maruz kalan Leningrad’ın son kara bağlantısının kesilmesinin ardından neredeyse 1 yıl geçmiş. Kışın soğukluğun -35 dereceye kadar düştüğü kentte, yurttaşlar bir yandan anayurdu savunmak için mücadele ederken bir yandan da açlığa karşı mücadele veriyor. 9 Ağustos 1942’de Leningrad’ın cephe hattına yerleştirilen hoparlörlerden bir anons yükseliyor. Sesin sahibi ise Şostakoviç imzalı 7. Sonfoni’yi icra edecek orkestranın şefi Karl Eliasberg.

Önceden kaydedilen anonsu ile şöyle sesleniyor yoldaşlarına Eliasberg:

“Yoldaşlar! Şehrimizin kültürel tarihinde yer alacak büyük bir olay gerçekleşmek üzeredir. Birkaç dakika içinde, harikulade vatandaşımız Dmitri Şostakoviç’in ‘Yedinci Senfoni’sini duyacaksınız. Kendisi bu müthiş besteyi düşman Leningrad’a delicesine saldırdığı esnada yapmıştır… Faşist domuzların bütün Avrupa’yı bombaladığı ve Avrupa’nın da Leningrad’ın sonunun geldiğini düşündüğü esnada. Ama bu performans ruhumuzun, cesaretimizin ve savaşa hazır olduğumuzun şahididir. Dinleyiniz, yoldaşlar!”

Prömiyeri henüz gerçekleşmeden üç üyesi açlıktan hayatını kaybeden orkestra, sonradan Leningrad Senfonisi ismini alacak olan eseri icra ediyor. Şostakoviç’in sağlık sorunları nedeniyle Kızıl Ordu’ya kabul edilmemesinin ardından anayurdu savunmak için kendince sunduğu katkı, tarihin en büyük meydan okumalarından bir tanesi olarak kayıtlara geçiyor.

Yağma yok, komünistler var!

The Guardian’ın fütursuzca saldırdığı, mesnetsiz iddialar ile tarihi çarpıtmaya çalıştığı söz konusu haberin iki aktöründen birisi olan Şostakoviç’i ve onun Sovyetler Birliği ile kurduğu bağı anlamak için Leningrad Senfonisi’nin hikayesini bilmek yeterli sanıyoruz. Haberin diğer aktörü Stalin’e gelecek olursak; sanıyoruz ki dünyada kimse, ülkesinin kaderini değiştirecek bir direnişe verilecek psikolojik desteği, itibarsızlaştırmaya çalıştığı, katı bir biçimde eleştirdiği bir müzik insanına emanet etmez.

Ez cümle Sovyetler Birliği ve onun yarattığı değerlere, en önemlisi insanlığın tarihsel ilerleyişine armağan ettiği değerlere saldıracaksanız biliniz ki, yağma yok komünistler var. Biz varız!