Sosyalizm bayrağını yükseltmeye var mısınız?

Kamil Tekerek, AKP kongresi sonrasında sosyalist solun ne yapması gerektiğini değerlendirdi.

Böyle söyleyince, “şimdi zamanı mı?” soruları da beraberinde geliyor. Bunu duymaya alıştık ama tekrar etmeye devam edeceğiz.

Neden böyle söylediğimizi kısaca açıklamaya çalışalım.

Ülkede bütün kavramlar ve mücadele başlıkları ile siyasi/ideolojik duruşlar birbirine karışmıştır. Öncelikle bu konuyu biraz açmaya çalışırsak ne söylemek istediğimiz daha anlaşılır olacaktır.

Ülkemizde demokratik muhalefet isteniyor. Daha doğrusu özünde egemen güçlerin çıkarlarını tehdit etmeyecek bir muhalefet hattı. AKP iktidarı kendi gücünü tek merkezde toparlayıp, kapitalizmin bütün pisliklerini yeniden üretmek için var gücüyle çalışırken bizlere söylenen şeyler şöyle:

“Barış iste ama emperyalizme karşı olmayı şimdilik görmezden gel.”

“Saray çetesine karşı dur ama kapitalizmin bu ülkede yarattığı onlarca çelişkiyi görmezden gel.”

“Tayyip tekleşiyor, bu yüzden ona muhalif görünen düzen içi güçlerle yan yana gel.”

“Uluslararası güçler karar verdi. Tayyip gidiyor. Aşka gel.”

“Darbe geliyor. Askerle yan yana gelemiyorsan, kimi buluyorsan onunla yan yana gel.”

“Saray darbesi geldi. Davutoğlu gitti. Mazlum politikacılara el ver.”

“Meral Akşener de esaslı kadın. Aslında CHP genel başkanı olsa ne güzel olur. Bir şey yapamıyorsan ona omuz ver.”

“Sol birlik olmalı. Asgari demokratik ölçüler sağlanmalı. CHP ile HDP’yi birleştirme projelerine yol ver.”

“Sosyalizm mücadelesinin mecliste yeniden üretilmesi gerekir. Bunun için git düzen partilerine oy ver.”

Listeyi daha da uzatabiliriz.

Ne yazık ki bugün tartışılan başlıklar içerisinde sosyalizm mücadelesinin ne alemde olduğuna dair fikir yürüten yok. Varsa yoksa demokratik muhalefet. Bunun için CHP’nin solu ile HDP’nin nasıl birleştirilebileceğine dair arayışlardan tutun, her olayda darbe kavramını kullananlara ve ülke gerçekliği ile toplumsal siyasal mücadele alanında hayal görenler bu kapsamda yer alıyorlar.

Ne olduğu anlaşılamayan bir barış mücadelesi vermeye çalışıp, AKP Kürt emekçilerinin kanını döktüğü zaman, çözüm sürecinden yüksek düzeyde umut besleyenler neredeler? Ordu ile ittifaka giren bir iktidarın neler yapabileceğine dair Türkiye tarihi boyunca dersler çıkarmadınız mı?

Mücadeleyi “saray oligarşisi” diye tanım geliştirerek sınırlandırmaya çalışanlar, Tayyip Erdoğan aile çevresine daralıyor diyenler, son dokunulmazlık süreci ile birlikte ülkemizde MHP ve CHP adlı iki adet büyük can simidinin olduğunu hala görmezden geliyor musunuz?

Türkiye açısından emperyalizmin verdiği kararlar belirleyicidir. Bu tartışılmaz. Ama her kritik evrede Tayyip Erdoğan’ın ipinin çekildiğini söyleyenler, biraz daha söylemeye devam ederseniz eninde sonuda zaten bir gün tutturacaksınız. Oysa ki emperyalizmin bölge ve Türkiye politikalarını çözümlemek çok zor olmasa gerek.

Hamamönü ekibi, Abdullah Gül, Mehmet Ali Şahin ve bilumum “beyaz saçlılar” son AKP kongresi ile tasfiye olmuş görünüyorlar. Aylardır bunlardan umut besleyenler, Türkiye siyasetini buradan dizayn politikaları üretenlerin sanıyoruz ki burada bir es vermeleri gerekiyor. AKP’nin bölünmesi başka bir bahara kaldı.

Solun görevi birleşmektir diyenler, tarih boyunca sürekli solu birileriyle birleştirmeye çalışıyorsunuz. Son proje yine CHP’nin solu ve HDP ile sol hareketi birleştirmek. Son dokunulmazlık tablosuna bakın, ulusalcı bilinen Muharem İnce CHP’nin en solunda kaldı. Artık buradan yeni projeler türetilebilir. Bir dönem de bununla meşgul olursunuz. Solun miting kürsülerine eski, yeni CHP ve HDP milletvekillerini çıkartmayı unutmayın.

Eski yeni bütün kavramlar iğdiş edile edile bu günlere geldik. Biliyorsunuz, ülkemize sürekli “faşizm geliyor”, sürekli işleyen “darbe mekaniklerini” durdurmakla uğraşıyoruz, yeni başbakanın zaten “profili düşük”, başkan yardımcılığı almak için AKP’nin en kafa adamları MKYK’de görev almazken hala “AKP bölünecek” ve benzeri şeyler karşımıza çıkıyor.

Gelinen noktada gerici AKP iktidarına ve sermaye düzenine karşı verilecek büyük mücadele ise yukarıda saydıklarımızın hiçbirinin şemsiyesi altına giremez.

Ülkemiz emekçilerinin mücadele hattı kendi bağımsızlığını kurmak zorunda.

İşçi sınıfının güncel ve tarihsel çıkarlarını savunabilecek partiler bellidir. Düzen partileri bunu sulandırmaktan başka bir işe yaramıyorlar. Bu işin muhatabı komünist partilerdir.

Başkanlık Anayasasına karşı verilecek mücadele ciddi bir mücadeledir. Bunun hakkı verilmelidir.

Bununla birlikte laiklik mücadelesi dişli bir mücadeledir. Sulandırılmasına izin verilmemelidir. Özgürlükçü laikliğe karşı, laik özgürlükçülük gibi ondan daha geri kavramlar kullanılması kabul edilemez. Dinselleşmeye karşı mücadelenin tarihsel ve güncel ayakları nettir.

İşçi sınıfının sesini bu topraklarda yükseltecek her türlü mücadeleye girişmeliyiz. “Devrimcilerin işi devrim yapmaktır” diye yüksek perdeden konuşanları bir kenara koyun, devrimcilerin öncelikli işi sınıfı örgütlemektir. Birinci sıraya bunu yazın.

Fark ettiyseniz, iğdiş edilen kavramlar arasında sosyalizmi yazmadık. Neyse ki bu işleri yapanlar zaten “aman sosyalizm uzak olsun” dedikleri için fazla bulaşmıyorlar.

Öyleyse tüm bu mücadeleler ile birlikte, sosyalizm bayrağını yükseltmenin tam zamanı.

Sömürücü zenginlere karşı ezilen sınıfların sesi olmak gerekiyor. Başkanlık heveslerine ve ülkemizin dinselleştirilmesine karşı durmak, diktatör bozuntularını ve sermaye diktatörlüğünü alaşağı etmek gerekiyor.

AKP mutlak değildir ve hatta bundan sonra işleri yolunda gitmeyecektir. Çünkü en güçlü olduğu düşünülen zamanlar zayıf noktalarını örttükleri zamanlardır. Bizim cephede ise en zayıf olduğumuzu zannettiğimiz zamanlar aslında büyük bir gücün uyuduğu zamanlardır.

Bu büyük gücü uyandırmaya var mısınız?