Sokağa çıkın!

Dün Başbakan Davutoğlu halkımızı eve kapanmamaya ve sokağa çıkmaya çağırdı.

Dün Başbakan Davutoğlu halkımızı eve kapanmamaya ve sokağa çıkmaya çağırdı.

Aynı gün İstanbul Valiliği’nin 15 Mart itibariyle bir ay boyunca toplantı ve gösteri yürüyüşleri, sokakta yapılan faaliyetleri yasakladığına dair karar ortaya çıktı.

Sanıyorum ki, biz de on beş gün boyunca biraz suç işlemişiz ve önümüzdeki günlerde de işleyecek gibiyiz.Ama devletin kafası karışmış. Valilik sokak yasak diyor. Başbakan sokağa çıkın diyor. Herşey normalmiş gibi ıslık çalıyorlar.

Davutoğlu’nun mesajı eve kapanan halkın bir an önce tekrar çarşıya pazara çıkartılıp tüketime sevk edilmesi ile ilgili gibi görünüyor. Ne kadar etkili olur bilinmez. Bunun dışında Türk sağı önümüzdeki süreçte siyaseti tamamen sokağa taşıyıp burayı hegemeonya altına almayı deneyecekse vay hallerine. Siyaset yaparak bunu becermeleri zor olacaktır. Ancak baskı ve zoru tescillemek için bunu kullanmaktan başka çıkış yolları yoktur.

Osmanlı Ocakları’yla, AKP’li sokak trolleriyle ancak bu ülkenin aydınlık insanlarına saldırmayı denerler. Laf atarlar, kavga çıkartıp kaçarlar, faşist saldırı yaparlar. Örneğin geçtiğimiz hafta ana muhalefet partisinin bir il başkanına yapılan saldırının benzerlerini önümüzdeki süreçte yaşamak mümkündür.

Bunları biliyoruz. Bunların tutmayacağını daha iyi biliyoruz.

Başbakan’ın çağrısı aynı zamanda ülkemizdeki her türden sömürücü, gerici ve işbirlikçi güce bir çağrı anlamı da taşıyor. Rahat olun diyor. Her türlü pisliğe rağmen biz buradayız, bize güvenin diyor Davutoğlu.

Sermaye sınıfına, sınırsız sömürebilme özgürlüğünüz garanti altındadır diyor. Taşeronun kaldırılması yalanına bakmayın. Sömürücü güçlerin kayıpları bir şekilde telafi edilecektir.

Başkanlık Anayasası için hevesli kesimlerin hepsine haydi şimdi zamanıdır mesajı veriliyor. Meclis olmazsa referandum buna hazırız deniliyor.

Hatırlayacağınız üzere, dinsel gericiliğin, insan düşmanlığı, sapıklık ve çocuk istismarcılığı/tecavüzcülüğü ile eşit olduğunu zaten Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fetvaları ile tescillenmişti.

Sokağa çıkma mesajı verilenler aynı zamanda bunlardır. Hükümette bakanıyla, dinci vakıflarıyla, buralardaki sapık yöneticileri ve bunlara sessiz kalan kitleleriyle gemiyi yürütürüz diye düşünüyorlar.

Cumhurbaşkanı Amerika’ya gitti, acaba Obama ile görüşecek mi diye alık alık bakmamızı, beklememizi istiyorlar.

Tvitırdaki, #weloveErdoğan kampanyası Aktrollerin yüklenmesi sonucunda patlayınca ve yasaklanınca sevindirik olmamızı, uluslararası sermayenin kontrolündeki bir sosyal medya aygıtına duacı olmamız bekleniyor.

Aynı saatlerde yine aynı mecrada “yarın darbe olacak” söylentileri yayılmaya başlayınca bu sefer de korkup bir kere daha eve kapanmamız ve ülkemizdeki kapitalist rejimin en önemli bekçisi ordudan AKP’ye karşı beklenti içerisinde olmamız isteniyor. (*)

Ancak bu o kadar kolay değil. İnsanların ya da toplumun onurları, akılları ve vicdanları ile oynamayı, halkı bu şekilde baskı altına almayı deneyebilir ancak yenemezsiniz. Tarihte de hep böyle olmuştur.

Ülkemizde de aynı şekilde olacaktır. Sömürücü güçler, emperyalisteler ve gericiler yenilecektir.

Bu talep, istek ya da hedef belirsiz bir zamana ya da mekana bırakılmak için yazılmıyor. Dolayısıyla bugün Başkanlık Anayasası’na karşı büyük bir mücadele vererek, dinsel gericiliğe ve onun siyasal toplumsal uzantılarına karşı örgütlenerek, sermaye sınıfının her koldan saldırıya karşı emekçilerin ayağa kalkışına odaklanarak bu savaş kazanılacaktır.

Bunun başka yolu bulunmamaktadır.

İşte bu yüzden örgütlü mücadele vermek ve Davutoğlu’nun çağrısına uyarak sokağa çıkmak gerekmektedir.

(*) Ama biz bugün darbe olmayacağını tespit ettik. Nasıl mı? Dün gece, “yarın darbe olacak” söylentisi sosyal medyada yayılınca bir arkadaşım hatırlattı. 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri hep Cuma günleri (Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece) olmuştur. Özel bir sebebi var mı ben bilemiyorum. Ama sanırım iki gün daha rahat olabiliriz. Yani Türkçesi, “Çarşamba günleri darbe olmaz.”