Siyasetin yutan elemanı: “İttifak”

Irmak Ildır yazdı: Soner Yalçın'ın yazısı neye hizmet eder.

Kahvesinden küçük bir yudum aldı, gazetesini açtı. Her sabah gazeteyi en sevdiği yazardan başlayarak okur, onun yazılarıyla ufku açılırdı. Muhalefeti beğenmiyordu, çoğu zaman şu köşe yazarları kadar etkili olamıyor, ne dedikleri belli olmuyordu.

Gözlüklerinin ucundan yazarın gazetedeki köşesine baktı. Kırçıl saçları, yuvarlak yüzü ve gözlükleri, kırlaşmış sakallarıyla insana güven veren bir tarzı vardı. Bugünkü yazısını son gelişmelere ayırmıştı. Gerçekten de farklı bir bakış açısını yansıtıyor, ülkeye nasıl sahip çıkılması gerektiğini anlatıyordu.

Son günlerde iktidarın çıkışlarını ve ABD’ye karşı tavrını destekleyen bir yazı yazmıştı. İktidarı eleştirmeye devam edeceğini ancak son günlerdeki tutumunun da hakkının verilmesi gerektiğini söylüyordu yazısında. Kendini eleştirenlere de cevap veriyordu: “Sonucunda nikâhımıza almıyoruz ya…”

Yazarın doğru söylediğini düşündü. Gerçekten de iktidarın son dönemde takındığı tavır önemliydi. Hem böyle bir dönemde siyaset bir kenara bırakılmalı, önce ülkenin derdine düşülmeliydi. Nihayetinde “söz konusu vatansa gerisi teferruattır”  doğru bir söylem değil miydi?

Gazeteyi kapattı ve katladı. Kahvesinden bir yudum daha aldı, ağzına acı bir tat dolmuştu. Kahvenin telvesi ağzına dolmuştu…

***

Yukarıdaki girişin bir tür uçlaştırma olduğunu kabul etmek gerekiyor. Ancak son dönemde yaşananların hızı, siyasi aktörlerin almış olduğu konum ve tavırlar gerçekten baş döndürücü bir hıza kavuşmuş durumda. Düzenin ciddi bir hesaplaşma içine girdiği, devlet aygıtında boşlukların oluştuğu sarsıntı dönemlerinde siyasi aktörler güçlerini pekiştirmek ya da arttırmak için farklı siyasal kesimlerle ilişkilenmenin yolunu seçerler.  Anlaşılan o ki bugün ortaya çıkan görüntü de “kutsal ittifakın” yolları da döşenmeye çalışılıyor.  Döşenen yolun ise Arnavut kaldırımlarına sahip tatlı bir huzur veren mahalle arası olmadığı açık.

Az önceki örnekten yola çıkacak olursak siyasetin bazı temel yasalarını da tekrar etmiş oluruz. Sözcü Gazetesi’nde 9 Ağustos tarihinde Soner Yalçın tarafından yazılan “Erdoğan’a güven sorunu” başlıklı köşe yazısı bir kere daha siyasette ittifaklar meselesini gündeme getirmiş oldu.  15 Temmuz’dan sonra farklı pek çok siyasal kesimin kendi alanını genişletmek için denediği adımları “ulusalcı” kanattan tekrar eden Soner Yalçın’ın yazısı siyasette ittifaklar meselesinin nasıl “yutan eleman” rolü üstlendiğine güzel bir örnek olmuş.

Hemen araya ufak bir açıklama koymak gerekiyor. Matematikte karşımıza çıkan yutan eleman olgusu bir işlem altında kendini veren eleman olarak görülebilir. Örnek vermek gerekirse çarpma işleminde 0’la yapılan bütün çarpmalar gene sıfırı verir.  Elbette sıfır hariç olacak şekilde.

İş siyasete geri dönecek olursa, siyasal öznelerin ittifak yapabilmesi için ilişkileneceği diğer siyasal kesimleri etkileyecek siyasal gücü ve doğrultusu olması şarttır. Bugünkü düzenin dört başı mamur olmayan konumuna rağmen hala siyasal öğeleri güçlüdür ve esas odak noktasını siyasal iktidardan almaktadır. Dolayısıyla bugün kurulacak “kutsal ittifakın” ve “uzlaşının” cumhuriyetçi kesimler açısından herhangi bir geleceği bulunmamaktadır.

Beş benzemezden siyasal doğrultu çıkmaz.

Güçlü olanın, örgütsel-siyasal-ideolojik haritası ve koordinatları net okunabilenin siyasette “borusu” her daim öter. Öyleyse bugün kurulacak ittifakın gerçekte Cumhuriyetçi kesimler açısından “yutan eleman” rolü üstleneceği aşikârdır. Siyaseten yeni “yetmez ama evet” vakalarına neden olmak istiyorsanız, orası başka… Ancak siyaset aydının uçarılığına izin vermez, üç doğru bir yanlış etmez.

***

Diğer yandan siyasette ittifaklar meselesinin az öncekine benzer bir görünümü “bizim cephede” de var. İttifakın temel denklemini veren “güç ve mesafeyi” doğru ayarlamayanların etki adına attıkları adımlar da yukarıdakine benzer bir sonuç veriyor. Siyasal netliği ortadan kaldıran, başka tür bir etkisizliğin önünü açan bu tutumun sadece “ilkesizlikle” açıklanabilir bir yanı yok.  Ortadaki durum temel siyaset yasalarının unutulması ile siyasette örgütlülüğün lâfzî bir konuma itilmesiyle alakalıdır.

Öte yandan, bazı noktaları açmak gerekiyor. Her ne kadar “bizim tarafta” ittifaklar meselesi yutan elemandan hallice alınıyor olsa da, bu meselenin ciddiyeti hala durmakta.  İttifakların tarihsel önemi, geçmiş deneyimlerdeki anahtar rolü vs. bir kenara iliştirilecek olursa, güncel olarak duran siyaseten etkisizlik konumunun aynı zamanda bu meseleye ait somut bir pratiğin ortaya dökülememiş olmasıyla alakalıdır.

Dünya’daki farklı devrimci süreçler ele alındığında günümüzde sosyalist hareketin teorik düzeyde soyutladığı ittifaklar meselesini, pratikte çözücü bir açıklık getiremediği ortadadır.

Bu açıklıkla beraber ortaya bir tür proje olarak ittifakların konulamayacağı yukarıda çizilen tablodan anlaşılmaktadır. Öyleyse, bu soruna dair net bir gelişmenin ortaya çıkamamış olması günümüzde yeterli verinin, pratik şeklinde düşünülmesi gerekir, ortaya çıkmamış olması ile alakalıdır. Bizim açımızdan değerlendirildiğinde son üç yılda yaşadıklarımız kiminle ilişkileneceğimize dair iyi bir veri sundu.

Sunulan verilerde Haziran’dan itibaren başlayan sürecin, Türkiye solu açısından öğretici olduğu ve ittifaklar meselesini çözmesi için güç-mesafe denklemini iyi ayarlaması gerektiği açığa çıktı. Elbette ayara ilişkin bir not düşmekte fayda var; siyasette “hassas ayar”  mümkün değildir.

Mümkün olan şey; doğrultu belirlemek ve güç biriktirmektir.

Doğrultuyu belirleyen cevabı da ciddiyetle verir.