Siyasal İslam’ın yeni rolü ne olacak?

H. Murat Yurttaş yazdı: Siyasal İslam bir devri kapatırken piyasacı, gerici, işbirlikçi yeni bir devletin kurulması için mutabakat sorunu devam ediyor.

On yıllardır NATO’nun kullanışlı oyuncaklarıydılar.

Sovyetler Birliği’ni kuşatmak için “Yeşil Kuşak” diyerek, Sovyetler Birliği’nden sonra Çeçenistan başta olmak üzere Kafkaslara, Bosna ve Kosova başta olmak üzere Balkanlara, Suriye ve Lübnan başta olmak üzere Ortadoğu’ya müdahale gerekçesi olarak, sistem dışındaki İran’ı sistem içine çekmek ya da başını ezmek için…

Türkiye’de 1999-2001 krizinden çıkış yolu olarak ve 1923 Cumhuriyeti’nin artık tarihin raflarına kaldırılması için AKP aracılığıyla…

Şeyhlerine dokunmadan Arap dünyasını yeniden şekillendirmek için “Arap Baharı” adıyla ve “ağabey” AKP’nin akıl hocalığında Mağrip’ten Şam’a dek…

Siyasal İslam bir devri kapatıyor.

“Arap Baharı”nın en önemli taşıyıcılarından birisi olan Tunus’taki İslamcı Ennahda partisi önce laiklikten vazgeçmeyeceğini açıklamak durumunda kalmış ve daha sonra iktidardan indirilmiş oldu.

Mısır’da Müslüman Kardeşler askeri darbeyle tasfiye edilmiş ve tüm dünyada terör örgütü ilan edilmiş durumda. 1982’de Hama’da isyan çıkartan Müslüman Kardeşler, bugün Suriye’de El Kaide’nin kolu Nusra Cephesi ve diğer müttefiklerinin gövdesini oluşturuyor. Hatta IŞİD’e geçenlere de kaynaklık ettiği tartışmasız.*

Pek gerisi gelmese de, Mısır Devlet Başkanı Sisi 31 Aralık 2014’te Sünni İslam’ın en önemli medresesi olan El Ezher’de din adamlarına yaptığı konuşmada, “1,6 milyar insanın (Müslümanlar) kendilerinin yaşaması için 7 milyarlık dünya nüfusunun geri kalanını öldürmek istemeleri mümkün müdür? Mümkün değil! Bir dini devrime ihtiyacımız olduğunu tekrar tekrar söylüyorum. Siz imamlar Allah katında sorumlusunuz. Tüm dünya bu ulus parçalanırken sizin sözünüzü bekliyor” diyerek bir “İslam Reformu” tartışmasını açmıştı.

Buradan Türkiye’ye gelelim.

Türkiye’de Komünizmle Mücadele Derneklerinden polis, yargı, ordu başta olmak üzere devlet mekanizmasını sarmasına izin verilmiş, ABD’nin en kullanışlı aracı olan Fethullah Gülen’in 17 yıldır ABD’de yaşamasını sağlayan eski bir CIA ajanı Graham Fuller. Bunu herkes biliyor.

Ancak Fuller’in daha önemli özelliği yıllarca önce yazdığı kitabı. Fuller “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabıyla Türkiye’ye yeni bir rol biçmiş, Osmanlıcılık ile Siyasal İslam’a önderlik etmesi ve böylece Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesini dillendiriyordu. O emperyalist projenin mimarları Gülenci devlet mekanizması ve AKP iktidarı olmuştu. Ergenekon ile başlayan ama özellikle Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk gibi davalarla sürdürülen bir büyük operasyon ile askeri bürokrasi “Büyük Ortadoğu Projesi”ne uyumlu hale getirilmişti.

Fuller, kanlı darbe girişiminden sonra da ABD’nin Türkiye’deki en uzun ömürlü memurlarından Fethullah Gülen’i cansiperane savunmayı sürdürüyor.

ABD’de seçimlere kısa bir süre kaldı. Hillary Clinton’un seçileceğini öngörebiliriz. Bill Clinton ile başlayan ancak George W. Bush ile kesintiye uğradıktan sonra Barack Obama ile devam eden ABD’nin İslam dünyasını “demokratikleştirme” siyasetinin Hillary Clinton ile kesintiye uğramayacağını da düşünmek gerekir.

ABD’nin Erdoğan ile sorun yaşamasının temelinde Erdoğan’ın Siyasal İslam’a ilişkin ABD politikasındaki değişikliğe uyum sağlamakta zorlanması olduğu açık. Bu politika değişikliği, ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle birlikte önce bölge ülkelerinin halklarıyla bir “İslamcı demokrasi” denemesiyle ortaya konuldu.

Bunun tutmayacağı ve Sünni cihatçılığın kontrol dışı bir tehdit haline geldiği görülünce ABD makas değiştirmeyi tercih etti. Bu noktada, elinde savaş sahasında işbirliği yapabileceği güç olarak da Kürtleri buldu. AKP ilk dönüşümü yapabilecek esneklikte değildi, ABD’nin yeni ittifakı ise Türkiye devletinin kendisini “tehdit” altında görmesine neden oldu.

Şimdi, yeni açılan yola girilmesi imkanı var. Türkiye’de Siyasal İslam’ın kadro kanadı “İslamcı” bir iktidar tarafından tasfiye ediliyor. Elindeki iktidarı kaybetmek istemeyen Erdoğan öncülüğündeki siyasi popülist kanadı ise yıllarca her yere “Hakimiyet Allah’ındır” diye yazdıktan sonra tüm ülkeyi “Hakimiyet Milletindir” afişleriyle donatıyor, milliyetçiliğe giderek daha fazla sarılıyor, İslamcı bir ideolog yerine pragmatist, liberal bir muhafazakarı başbakanlık koltuğuna oturtuyor.

Siyasal İslam, elbette ortadan bütünüyle kalkmayacaktır. Ancak “ılımlı İslam” yerine “ılımlı laiklik” konularak yeni bir soluk getirilmesi pekala mümkündür. Unutmayalım, Erdoğan Mısır’da Müslüman Kardeşler’e büyük tepki çekme pahasına “laiklik” önermiştir. Bundan sonra, yapabilecekleri de hepimizi “şaşırtabilir”. Sermaye gericiliği yeni maskelerle sunabilecektir.

Türkiye’nin geleceğini anlamak için Suriye’de çözümün nasıl gerçekleşeceğini görmek gerekiyor. Türkiye’yi tehdit etmeyecek bir Suriye çözümü ABD ile eskisi gibi bir uyumu da yeniden tesis edecektir. O zamana kadar Türkiye’de isteyen faşizmin gelmekte olduğunu, isteyen Erdoğan’ın Kemalizm hizasına girdiğini, isteyen görmek istediği her neyse onu görmeye devam edebilir.

Ama Türkiye sermayesinin yapısı ve ilişkilerinin Türkiye’nin geleceğinin nesnel sınırları olduğunu unutmuyorsanız bir doğru olduğu yerde duruyor. Piyasacı, gerici, işbirlikçi yeni bir devletin kurulması için mutabakat sorunu devam ediyor. Darbe girişiminden sonra bir de bu sorunun geçici olacak olsa da bir “çözüme” kavuşturulması fırsatının değerlendirilip değerlendirilmeyeceği de bu bağlamda ortaya çıkacak.

 

* Bir not olarak, Müslüman Kardeşler örgütünün Türkiye’deki uzantısının İHH (İnsani Yardım Vakfı) olduğunu vurgulayalım. Bu vakıf, daha önce Gülencilerin elindeki polis tarafından Suriye’ye silah kaçakçılığı yaptığı için hedef alınmış ancak AKP iktidarı tarafından korunmuştu. Mavi Marmara seferinin de öncülüğünü bu vakıf yapmıştı. Erdoğan, İsrail ile anlaştıktan sonra “Dönemin Başbakanı’ndan izin mi aldınız?” diyerek anlaşmaya tepki gösteren İHH’ye sınırlarını hatırlatmıştı.