12 Eylül'den bugüne gençlik mücadelesi ve yarınlar...

Harun Kara'nın "12 Eylül'den bugüne gençlik mücadelesi ve yarınlar..." başlıklı yazısı.

12 Eylül'den bugüne gençlik mücadelesi ve yarınlar...

Harun Kara

Bugün 12 Eylül. 36 yıl önce bugün Türkiye bambaşka bir sabaha ve hatta deyim yerindeyse ”karanlık bir sabaha” uyandı. Üzerinden 36 yıl geçmiş olsa da 1980 darbesinin Türkiye halkları üzerinde bıraktığı acılar bugün dahi çok taze ve içimizde derin yaralar olarak durmaktadır.

İşkenceler, toplu katliamlar, idamlar, faili meçhullerin sayısı ne yazık ki hala belirsizliğini korumakta. Bunun dışında bu süreçler ile beraber kalıcı fiziksel ve psikolojik zarara uğrayan, ömrünün çoğunu cezaevlerinde geçirmek zorunda kalan çok daha fazla kişi bugün aramızda yaşamaktadır.

12 Eylül bıraktığı acılar ile birlikte bir çok şey de göstermiştir hepimize. Mesela döneklerin düşmanlardan daha tehlikeli olabileceğini göstermiştir. Adlı adınca ihaneti göstermiştir. Bir de onuru, fedakarlığı…

Devrimcilerin ev adreslerine kadar polise ihbar eden “devrimcileri” göstermiştir bir yandan, bir yandan da Şoför İdris gibi yiğit devrimcileri…

Ölümlerin en acımazlarını göstermiştir. Yirmili yaşlarında hatta daha 18 yaşına gelmemiş gençlerimizin idam sehpalarına gönderilmesini, bu kadar acımasız bir ölümün en gençlerimizi alabileceğini göstermiştir hepimize. Gencecik yaşlarında ölümü göze alan Denizleri, Mahirleri Harunları, Erdalları nasıl unutabilirsiniz ki?

Bunlar ne yazık ki hepimizin bildiği belki de her gün bir şekilde bize hatırlatılan acılar. Yazıyı kaleme almaya başladığımda elbetteki acıları tazelemek, hatırlatmak gibi bir gayem yoktu. Ancak yaşananlar bir yandan bizi en hafif tabiriyle üzdüğü gibi bir yandan da bize başka bir şey hatırlatıyor. Mücadeleye devam etmek zorunda olduğumuzu.

1980 darbesi Türkiye için bir dönüm noktasıdır. Bir çok kitap, bir çok hayat 1980 öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılır olmuştu artık. Bu topraklarda tarihi bir dönüm noktası olan 1980 belkide en çok Türkiyede devrimciler, yurtseverler, komünistler için bir dönüm noktası olmuştur. Solun gördüğü fiziksel saldırıyı göz ardı etmemiz elbette ki mümkün değil.
Ancak sol hareket için 1980 öncesi ve sonrası olarak bir durum tespiti yapmaya kalktığımızda kendini çok açık gösteren bir kaç başlık daha var. Neredeyse legal örgütlenme kanallarının tümünün kapandığı, komünist adının dahi yasaklandığı yıllar bunlar. Elbetteki bir çok örgüt kendini içe kapattı bu dönemde. Toplumsallaşma gayesinden çok uzaklaşıldı bu yılların verili nesnelliğinden dolayı. Hele ki 90’larda Sovyetlerin çözülüşü ile beraber yani reel sosyalizm deneyiminin sona erdiği yıllarda “aklına sahip çıkmak” için aslında yarına mücadele devredebilecek unsurlar yaratmak ve bırakmak için kabuğuna çekildiği bir dönem beraberinde gelmiştir.

Neoliberal saldırıların ayyuka çıktığı Amerikancı-gerici politikaların en ağır şekilde saldırılarını sürdürdüğü yıllarda ayakta kalıp kavga vermiş, aklını bugünlere kadar devredebilmiştir. Bu anlamda bugüne dek yapılan hatalara rağmen başarılı görebileceğimiz bir süreç yaşanmıştır bu yıllarda. Sosyalizmin bayrağı yere düşürülmemiştir.

2000 li yıllara gelirken belki de ”yılların sessizliği” diyebileceğimiz bir dönem İstanbul üniversitesi işgali(*) ile bozulmuş bu anlamıyla bir umut olmuştur. Sonuçları bir yana toplumsal meşruiyet ve temsiliyet yeteneğine bir nebzeden fazla sahip olan üniversite gençliği sol-sosyalist hareketin hala bu ülke topraklarında haksızlıklara hukuksuzluklara karşı mücadele edebilecek bir kapı bulabilieceğini göstermiştir.

Bütünlüklü olarak sosyalist hareketi temsil için yeterli olacak bir ”uzuv’ olmasa dahi gençlik bir kıpırdanış yaratmıştır.

Sosyalist hareketin tamamı düşünüldüğünde bu kıpırdanış üniversite mücadelesi bakımından elbette ki bütüne nazaran daha değerlidir. Ancak geleceğe taşınması ve sosyalist mücadelenin diğer alanlarına devredeceği enerji bakımından oldukça değerli olduğunu söyleyebiliriz. Bugünden geriye dönüp baktığımızda sözlerimizin haklılığı ortaya çıkmakta. Özellikle 1980 tarihinden 90’ların ikinci yarısına kadar hatrı sayılır bir gençlik hareketinden söz edilemez. Hatta yaprağın dahi kıpırdamadığı yıllar yaşanmıştır. Ancak bunlar geride kalmalıdır ve öyle de olmuştur.

Üniversite gençliği kendisine yol açmayı bilmiş, mücadelesini yükseltmiştir. Bunun bir çok örneği vardır belki, anti kapitalist- anti emperyalist bir kampanya ile ODTÜ’den McDonalds’ı kovan, türbana özgürlük sloganlarını neoliberal sol unsurlar (burada sol demek ne kadar doğru tartışılır) ve gericiler kolkola atarken, gericiliğin her türlüsüne-siyasal islama ikirciksiz karşı duran, AKP’li yıllarda (bu döneme yaygın kullanılan biçimiyle 2. Cumhuriyet dönemi diyebiliriz) “ODTÜ Ayakta” ile beraber AKP iktidarına ve temsil ettiği düzene karşı duran öğrenciler buna örnek olarak gösterilmelidir.

Bunu sosyalist mücadelenin gençlik ayağına dair sağlam, aklı selim kadrolar yetiştiren örgütlerine borçlu olduğumuzu söylememiz gerekir. Özellikle Düşünce ve Eylem dergisinde emeği geçen ve bir çok kulüp dernekte faaliyet gösteren “TKP’li Öğrenciler” üniversite mücadelesinin bam telini oluşturmaktaydı. Muhakkak ki, TKP’nin öznel süreçleri ve Türkiye de mücadelenin konjonktürel durumu göz önüne alındığında şu tespit yapılabilir: Bugün üniversitede mücadele alanları kısıtlıdır ve sosyalist hareket 2000’li yıllarda üniversitelerde ele geçirdiği gücün gerisindedir. Bu utangaç bir itiraf değil aksine geçmiş dönemin muhasebesi ve ondan ders çıkarttığımız gerçeğidir.

Yazı buraya kadar biraz dağınık gibi gelebilir ancak sağlamak istediğim bütünlüğü bir alıntı (**) yaparak tamamlamak istiyorum.

“Türkiye’de bugün hatırı sayılır bir gençlik hareketinden bahsetmek mümkün görünmüyor. Gelecekte, yapısı ve tarihi gereği önemli çıkışlara imza atacak bir gençlik hareketinin çığ gibi büyüyeceğinden hiç şüphem bulunmuyor. Ancak 2000’li yılların Türkiyesi’nde ortaya çıkacak olan gençlik hareketinin kendinden önceki örneklerinden ve mirasından çok fazla farklılaşacağını düşünüyorum. Bu farklılık içinde bulunduğumuz genel kültürel ortamın değişimiyle ya da bir başka ifadeyle kapitalizmin işleyişinde geçmişe göre oturmuşluğuyla ilişkilidir. Türkiye bir daha ne ’68 gençliğinin naif üçüncü dünyacı ve sınıf uzlaşmacı ideolojik motiflerini ne de ’70 sonrası grupçu gençlik hareketinin tepkisel karakterini taşıyan bir gençlik hareketi görecektir. Çünkü bu dönemlerin devrimci hareketlerinin gerek Türkiye analizleri, gerek siyasal çıkışları ile bugün sosyalist hareketin söyledikleri arasında pozitif anlamda farklar vardır. Elbette bunları yazarken kendimizi dışarıda tanımlayarak değil bu sürecin bizatihi örgütleyicileri olarak gördüğümüzden böyle yazmakta sakınca görmüyorum. Bugün devrimci çizginin burjuva ideolojisiyle daha tamamlanmış değil ama külliyen bir hesaplaşma içerisinde olduğunu düşünüyorum. Bu hesaplaşmanın genç taraftarları daha sağlıklı bir çizginin elbette mimarları arasında yer alacaktır.”

Bu yazı 2002’de bir “Düşünce ve Eylem”ci tarafından kaleme alınmış ve tahminlerinde doğru çıkmıştır. Ancak yazının tek anlamı bugünden bakınca doğrulandığını görmemiz değil elbette. Alıntılan kısım bize başka bir şey sunuyor. Bugün ben de bir çok kişiyle beraber yeni dönemde diğer alanlar ile beraber üniversite mücadelesinin de çığ gibi büyüyeceğini düşünüyorum.
Eklemekte fayda var. Alıntıda söylendiği gibi bu dönemde de bizi bekleyen mücadele elbette ki çok farklı olacak. Yine bilinmelidir ki, geçmiş yıllarda kazanılan deneyimler ve biriken öfke kendine yeni yollar bulacak, buralardan akmaya devam edecektir. Burada söz ettiğim elbetteki ideolojik alanda yeni yollar arama girişimi değildir. Somut bir örnek ile taçlandırmak gerekirse, bu yazı Düşünce ve Eylem dergisinin 8 yıl aradan sonra tekrar çıkarılmaya hazırlandığı günlerde kaleme alınıyor. Kısaca söylemek gerekirse yeni bir mücadele dönemi bizi bekliyor ve yeni bir gençlik kuşağının yaratılması için çabalarımız hız kesmeden devam ediyor. Yeni mücadele döneminde, yeni araçlarımız ile mücadeleye devam edeceğiz ve bu mücadeleyi yükselteceğiz!

1980’den bugüne kadar hem üniversiteler, hem Türkiye’nin bütünü bir çok süreç yaşadı ancak baki kalan tek düşünce mücadeleye devam etmek ve onu yükseltmekti. Bugün biz de buradan bir söz vererek bitirelim: Yeni dönemde üniversiteleri AKP iktidarına ve onun temsil ettiği her türlü düşünceye dar edeceğiz!

Düşüncelerimizi eylemlerimiz ile gerçekleştireceğiz, Sosyalist Türkiye’yi kuracağız!

(*) 9Ekim İsmi- 20 yıl sonra 29 şubat.. – 6 Mart 2016 ( http://gazetemanifesto.com/2016/03/06/20-yil-sonra-29-subat-isgali/ )
(**) Kurtuluş Kılçer – Gençliğin örgütlenme sorunu üzerine – Nisan 2002 – Gelenek 73. Sayı

Okuyucuya özel not: Yazıyı çok uzatmama rağmen halen söylenecek çok söz var. Fakat ileri tarihlerde burada yayınlanacak bir üniversite dosyası hazırlığı içerisinde olduğumdan burada sonlandırıyorum.