RÖPORTAJ | Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ: KHK'lar ile cadı avı sürek avına dönüştü

  15 Temmuz darbe girişiminin ardından gerçekleşen görevden almaların en önemli ayağını yargıda gerçekleşen operasyonlar oluşturdu. Bu operasyonlarda binlerce yargıç ve savcının açığa alınması, KHK’lar ve önümüzdeki sürece dair akıllarda oluşan soruları Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ ile konuştuk. “Cemaat yargısından hesap sorulacak denilerek en baştan muhalif yargı mensupları da tasfiyeye dahil edildi” Merve Bahtiyar: 15 Temmuz... View Article

RÖPORTAJ | Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ: KHK'lar ile cadı avı sürek avına dönüştü

 

image

Röportaj: Merve Bahtiyar

15 Temmuz darbe girişiminin ardından gerçekleşen görevden almaların en önemli ayağını yargıda gerçekleşen operasyonlar oluşturdu.

Bu operasyonlarda binlerce yargıç ve savcının açığa alınması, KHK’lar ve önümüzdeki sürece dair akıllarda oluşan soruları Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ ile konuştuk.

“Cemaat yargısından hesap sorulacak denilerek en baştan muhalif yargı mensupları da tasfiyeye dahil edildi”

Merve Bahtiyar: 15 Temmuz sonrasında yargıya dönük yapılan operasyonları nasıl değerlendiriyorsunuz? Yargının işlemesinde boşluklar olacağı söyleniyor. Eğer böyleyse boşluk nasıl doldurulacak?

Mustafa Karadağ: 2007 yılından bu yana hükümet-cemaat ortaklığıyla özellikle de Silivri davaları olarak adlandırdığımız Ergenekon, Balyoz, KCK, Oda TV davaları gibi davalarda bir çok hukuksuzluk yapıldığını hepimiz biliyoruz. O dönemin bir şekilde soruşturulması bir zorunluluk idi. Yargının hesap verebilirliği bağlamında mutlaka bir hesap görülmeliydi. Fakatimage 15 Temmuz sonrasında iki suç ortağından sadece birinden hesap sorulma durumu ortaya çıktı, hem de hesap gören diğer suç ortağı oldu. “Cemaat yargısından hesap sorulacak” denildi fakat, en baştan muhalif yargı mensupları da tasfiyeye dahil edildi.

15 bin yargıç ve savcının görev yaptığı bir camiada 3 bin 500 kişi açıkta-ihraç edilmiş olursa bir boşluğun doğacağı muhakkak, nitekim doğdu. Bu açık, mevcut yargıç ve savcı adaylarının mesleğe kabulüyle kapatılmaya çalışılıyor. Bu ise Türkiye’deki hukuk güvenliğini ortadan kaldırıyor. Hukuk Fakültesi’nden henüz mezun olmuş bir kişinin yargıç ve savcı olarak görevlendirilmesi adil yargılanma hakkının da ihlali sonucunu doğuracak topal bir işlemdir.

“KHK’ların tamamı OHAL Yasası’na aykırı”

M.B.: OHAL ve KHK’lar ile atılan adımlarda çok fazla usulsüzlük ve hukuksuzluk olduğundan biliniyor. Özel olarak YARSAV’ın kapatılmasını da bu başlıkta örnek olarak göstermemiz mümkün. Bunları açmanız mümkün mü?

M.K.: Olağanüstü Hal kapsamında çıkarılan KHK’ların tamamı Olağanüstü Hal Yasası’na aykırı. Başta düzenlemelerin, tasarrufların olağanüstü hal süresiyle sınırlı olması ilkesine imageaykırı. Yasa, dernek kapatmaya izin vermediği halde YARSAV da dahil olmak üzere geçici olarak faaliyetlerinin durdurulması yerine kapatmaya ilişkin KHK çıkartıldı. Yüz bini geçen sayıda insanın işine son verildi, bundan böyle onların kamu hizmetlerinde yer almaması için hüküm kondu. Suçtan elde edilip edilmediğine bakılmaksızın mallarına el konuldu. İnsanlar, eşleri, çocukları açlığa, ölüme mahkum edildi. Kurumların yapılarının değiştirilmesi ise Anayasa ile yapılması gereken düzenlemelerin KHK’lar ile yapılarak hukukun her hali ihlal edildi.

“CHP’nin AYM adımının bir yararı bulunmuyor”

M.B.: KHK’lar ve sonrasında ortaya çıkan hukusuzlukların geri dönüşü olması mümkün müdür? CHP’nin KHK’ları AYM’ye taşımasının ne gibi bir sonucu olabilir?

imageM.K.: Ana muhalefet partisinin KHK’ları Anayasa Mahkemesi’ne götürmesinin bir yararı olacağını düşünmüyorum. Anayasa Mahkemesi üyelerinin ihracı kararıyla bağlı olduğu yeri göstermiştir. İyimser olmak için sadece yasanın lafzına değil hukukun ruhuna uyulacağına inanmak gerekir. Şu an bu mümkün görünmüyor.

“KHK’lar ile ihraç edilenler’in AİHM’den başka gideceği yargı yolu yok”

M.B.: Özellikle yine cemaat ile açık bir şekilde uzaktan yakından alakası olmadığı bilinen kamu çalışanlarının açığa alınması ve disiplin soruşturmaları konusunda neler söylenebilir?

M.K.: Aslında konuşmamızın başında bu konuya kısmen değindik. KHK’lar ile işe son verme işlemi düzenleyici bir işlem değildir. Bir suç isnadı içermektedir. 1990 yılında Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun Sıkıyönetim Yasası uyarınca işten atılanlar konusunda imageoluşturduğu türden bir yaklaşıma gerek var. Hak ve özgürlük temelli bir yaklaşım bizi hukuka yaklaştırır.  Ne yazık ki şu an görünen KHK’lar ile ihraç edilenlerin AİHM’den başka gideceği yargı yolu yok.

“Cadı avı sürek avına dönüştü”

M.B.: Darbe girişimi sonrasında ortaya çıkan tablo AKP iktidarının geçmişteki suçlarını aklama mekanizması olarak da kullanıldığı belli. Bu süreç sizce AKP’ye karşı olan toplumsal kesimlere ya da örgütlere karşı bir cadı avına dönüşüyor mu?

M.K.: Hükümetin, önceden de var olmakla beraber son bir kaç haftadır yaptıklarına bakarsanız cadı avı sürek avına dönüştü. Söylemeliyim ki şu anda bizim Sendikamızın üyelerinden bir kısmı da bu bağlamda tutsak ve ihraç edilmiş durumda ve biz bu arkadaşlarımıza sahip çıkıyoruz. Bu konuda ihraç edilen yargıç ve savcı arkadaşlarımızla birlikte pazar günü öğleyin de bir basın toplantısı yapacağız.

“Süreç siyasi iktidarın varlığını sürdürme çabasına dönüşmüş durumda”

M.B: Meselenin hukuk boyutunun ötesinde siyasi kısmına da değinelim isterseniz. AKP iktidarının OHAL ve KHK rejimini nereye kadar götüreceğini öngörebiliriz? Bunun siyasi ayaklarının geleceği konusundaki beklentileriniz nelerdir ve bunlara karşı nasıl bir mücadele vermek gerekir?

M.K.: Yanlış anımsamıyorsam, Başbakan’ın 400 bin kamu çalışanını ihraç etmeyi düşündüklerine dair bir demeci vardı. Bir daha tekrarlamakta fayda var, Gülen cemaatinin devlet içinde nasıl yapılandığını ve insanlara ne kötülükler, kayırmacılıklar yaptığını, bütün bunları da 14 yıllık siyasi iktidardan güç alarak yaptığını herkes biliyor. Bununla birlikte,  sadece bu veya benzeri bir söz dahi sürecin hukuken değil siyaseten yürüyeceğinin işareti. Zira hukuki bir süreç olsaydı bu yapılanmayla ilgili delillerden şüphelilere gidilir, yapılanmaya destek verenler, yardım, yataklık yapanlar, bizzat irtikap edenler ve benzeri şeylerin hepsinin tasfiyesi ve cezalandırılması yoluna gidilirdi.image

Aslına bakarsanız bu süreç, toplum veya devlet içindeki bir çetenin cezalandırılıp yok edilmesinden ziyade siyasi iktidarın varlığını sürdürme çabasına dönüşmüş durumda ve kabul etmek gerekir ki 15 Temmuz darbe girişimi siyasi iktidara atılmış bir can simidi olmuştur. Gidişattan bizim anladığımız toplumsal muhalefeti sindirme bağlamında olağanüstü hal rejiminin bir süre daha uzatılacağıdır. Mücadele konusuna gelince hukukun üstünlüğü, laiklik, barış ve özgürlük eksenli bir mücadele temel olarak her türlü baskıcı rejime karşı başarılı olacaktır.  Bu bağlamda dikkat çekilmesi gereken husus, siyasi partiler anlamında laiklik ve demokrasi esaslı yeterince etkin bir muhalefetin bulunamaması nedeniyle, öncülü laiklik, hukuk ve demokrasi olan tüm sivil örgütlenmelerin bir araya gelme ve birlikte mücadele etmenin yolunu, yöntemini bulmaları gerekliliğidir.

“Hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı, laik, eşitlikçi, özgürlükçü bir iklime ihtiyaç var”

M.B.: Son olarak sendikanızın yargı alanındaki mücadele başlıklarını ve örgütlenmesini okurlarımız ile paylaşmak ister misiniz?

M.K.: Yargıçlar Sendikası olarak bizim de hedeflerimizden biri ülkemizde hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı, laik, eşitlikçi, özgürlükçü tam bir demokratik iklimin var olmasıdır. Mücadele eksenimiz budur. Bu bağlamda, yargının demokratik taleplere karşı bir sopa olarak kullanılmasını önlemek, bundan vazgeçilmesini sağlamak, adil yargılanma, masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı gibi ilkelerin cari hukuka eğmen olması, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınmış hakların kullanımının sağlanması bizim öncelikli imagehedeflerimizdendir. Bu dönemde, yaşadığımız hal ve koşullarda hukukun uygulanması ve egemen olması gerekir. Fakat, unutmamamız gereken şeylerden birisidir; hukukun egemen kılınması isteği de siyaseten bir mücadeleyi zorunlu kılar. Yargıçlar Sendikası da tam bir demokrasinin var edilmesi noktasında diğer sivil toplum örgütleriyle birlikte mücadelesini sürdürecektir. Çünkü, yargının bağımsızlığı, yargıcın tarafsızlığı ve yargıçlık teminatı, hukukun üstünlüğü ilkeleri ancak tam bir demokratik iklimde var olabilir, yaşama şansı bulabilir.