Peki şimdi çocuğa kim bakacak?

Mecliste kabul edlien torba yasa ile kadın çalışanlara verildiği söylenen hakların gerçekte nasıl bir sömürüye yol açacağı, bu köşe yazısı ile değerlendirildi

Kadınların sorduğu bu soruya AKP’nin cevabı yine “tabii ki sen” oldu.

Bu hafta Meclis’te Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı kabul edilerek yasalaştı. Medya Torba Yasa ile gelen bu değişiklikleri “Doğum yapan kadın ve memurlar için yeni haklar” “Doğum izni haklarında büyük değişiklik” vb. manşetlerle duyurarak adeta çalışan çocuklu kadınlar için büyük bir müjdeymiş gibi verdi.

Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra detaylı inceleme konusu olacaktır ama metin tasarı halindeyken basına yansıyanlara göre, bu kanun değişiklikleri şöyle:

Memur kadınlara maaşsız izne ayrıldıklarında çalışmasalar bile her yıl bir kademe yükseltme sağlanacak, kadın memur doğum iznine ayrılmadan doğum yaparsa bu süreleri analık iznine eklenecek, doğum yapan kadın memur ve işçiler süt izni yerine kaç çocuk yaptığı ile orantılı şekilde yarı zamanlı çalışma imkanına sahip olacak, yine memur- işçi farketmeden ebeveynlerden her birine çocuk ilkokul çağına gelene kadar kısmi çalışma hakkı tanınacak, bu izinlerin bazıları üç yaşından küçük çocukları evlat edinenler için de geçerli olacak.

Kanun asıl ne söylüyor…

Müjde diye kadınlara sunulan bu haklar, genel olarak bakıldığında okul öncesi çocuk bakımını tamamıyla ebeveyne ama özellikle de kadına bırakıyor diyebiliriz. Devletin çocuk bakımını aileden özellikle kadından alarak toplumsallaştırması ve ücretsiz, yeterliliğe sahip kreşler açması, vatandaşlarının istihdama hızlı bir şekilde tekrar entegrasyonunu sağlaması gerekirken, hem çocuk bakımını tekrar tekrar kadına yıkıyor hem de kısmi süreli çalışma ile kadının esnek çalışma yöntemleriyle ucuza çalıştırılmalarını teşvik ediyor. Bu anlayışın sosyal devlet değil, tamamıyla liberal devlet anlayışının ürünü olduğu açık. Unutmamak gerekir ki, bu anlayış Anayasa yapım sürecinde de kendini gösterecek.

Bu eleştiri karşısında, “Aman efendim bu hakkı kullanmak zorunda değil kadınlar, gitsinler kreşe versinler çocuklarını, size hak veriliyor siz beğenmiyorsunuz” diyenler olacak. Oysa ki Türkiye’de kreşler yetersiz ve çoğu ücretli. 2013 verilerine göre, kamuya bağlı sadece 130 kreş var. Bu sayı 2004’te ise 419 imiş. Şehirlerdeki özel kreşlerin aylık ücretleri neredeyse asgari ücret miktarına yaklaştı, hatta bunu geçenler de var. Birçok aile bu paraları ödeyemediğinden, ya aile büyüklerinin ya da annenin çalışmayıp çocuğu bakması gerekiyor. Aile parayı verebilse bile, kreşlerin çalışma saatleri de önemli bir sorun. Çoğunlukla 8.00-17.30 arasında açık olan kreşler, bu saatlerin dışında çalışan ya da bir şekilde çocuk bakımına ihtiyaç duyan ebeveynlerin gereksinimlerini karşılayamıyor.

Bu durumu çözecek olan önemli yollardan biri ise, işyerlerinde açılması gereken kreşler. Ancak iş kanunu uyarınca işyerinde kreş açılmasının zorunlu olabilmesi için o işyerinde 150 kadın çalışıyor olması gerekiyor. Bu hakkın tüm işçi sayısı üzerinden değil de, kadın sayısı üzerinden tanınıyor olması zaten başlı başına bir sorun.

Ancak asıl sorun, Türkiye’de daha çok işletmelerin küçük ve ortak ölçekli, çoğunun ise az işçiyle çalışan taşeronluk şirketleri olduğunu kabul ettiğimizde, 150 kadın işçinin çalıştığı işyerlerinin azlığı kreş zorunluluğunun Türkiye’de çok az işyerinde uygulanabileceğini gözler önüne seriyor.

Bu zorunluluğu yerine getirmeyen işveren ise sadece idari para cezası ödemek zorunda. Kreş açılmaması durumunda işçilerin yapabileceği tek şey, iş sözleşmesini kıdem tazminatını alarak feshetmesi. İşsizliğin bu kadar yüksek olduğu ve kadının iş bulmada ne kadar zorlandığı göz önüne alındığında kadınların bunu yapmayacağını görmek lazım.

Bununla birlikte, çocuk bakımını tamamıyla ailenin üzerine bırakan AKP, bu değişikliklerle ilkokul öncesine kadar ebeveynlerin kısmi süreli çalışmaları imkanını tanımış oldu. Oysaki çocuk bakımının kadının görevi olarak kabul edildiği ve kadınların iş bulmada zorlandığı, işten çıkarılacaklar arasında ilk sırada yer aldığı bir ülkede, ebeveyne tanınmış gözüken bu hakkın kadınlar üzerine kalacağı görülmelidir. Yani AKP’nin adını ebeveyn izni koymasının, uygulamada bir karşılığı olmayacaktır.

Çocuk 5,5 – 6 yaşına gelene kadar kısmi süreli çalışacak kadın, ne işine odaklanabilir, ne de işinde yeterli deneyimi sağlayarak yükselebilir. Bu durum, çalışma hayatında kadınlar ve erkekler arasında eşitsizliği daha da arttıracaktır.

Bunun yanında çocuğun bakımı için kısmi süreli çalışan kadınların çalışmadıkları süreler için işveren, başka işçiler istihdam etmek zorunda kalacaktır. Bu durum işverene ayrı maliyet ve ayrıca çalışanlarından beklediği performansı alamama anlamına gelecektir. Bununla birlikte, bu durumda küçük işyerlerinde kısmı süreli işçi sayılarının artmasıyla, o işyerinde 30 işçi ve üzeri sayıda işçi çalıştırılmasına sebep olabilir. 30 işçinin üzerinde kişinin çalışması ise işveren açısından o işyerinde iş güvencesi hükümlerinin uygulanması demek olacaktır, yani işveren bu durumda işçiyi istediği gibi işten çıkaramayacağı hükümlere tabi olacaktır. Ve sonuç olarak bu riskin altına girmek istemeyen işveren, elbette kadın işçi çalıştırmama yolunu tercih edecektir. Dolayısıyla kadına hiçbir şekilde sürdürülebilir iş güvencesi sağlamayan bu hükümler, iddia edildiği gibi kadın istihdamının artışına değil, tam tersine azalmasına ve kadının eve daha fazla hapsolmasına sebep olacaktır. Kadın istihdamındaki artışın olacağı tek yer ise, güvencesiz, esnek ve kayıtdışı istihdam oranları olacaktır.

Sorunun cevabına karşı ne yapmalı?

Araştırmalar, her iki kadından birinin işgücüne katıldığını ancak iş gücü piyasasında süreklilik gösteremediğini ortaya koyuyor. İşçi kadınların neredeyse dörtte biri kayıt dışı istihdam ediliyor. Çocuk bakımına yönelik hiçbir yasal ve kurumsal destek olmadığından, pek çok kadının nişanlılık, evlilik, hamilelik, doğum gibi nedenlerle işten ayrıldığı belirtiliyor.

AKP hükümetinin geldiği günden beri, kadın ve özellikle çalışan kadınların haklarında nasıl bir geriye gidiş olduğu aşikar. Söz konusu getirilen düzenlemeler, bu durumu daha pekiştirecektir. Ancak kadın ve çalışanlar açısından daha da büyük hak kayıplarına sebep olacak düzenlemeler kapımızda. AKP’nin 64. Hükümet Eylem Planındaki kıdem tazminatı fonu, işçilerin emeğini değil kendilerinin pazarlanmasına sebep olacak geçici iş ilişkisi gibi işverenlerin elini rahatlatacak uygulamalar Meclis’ten geçmeyi bekliyor.

AKP’nin hem işçilere ama özellikle de kadın işçilere reva gördüğünü bizlerin bozması gerekiyor. Dolayısıyla çocuk bakımının tek başına kadının sorumluluğu olmaması sebebiyle, güvenceleriyle birlikte “ebeveyn izninin” düzenlenmesi talebini yükseltmeliyiz. Ama asıl olarak ücretsiz, saatleri vardiyalara göre düzenlenmiş kreşlerin işyerlerinde ve mahallelerde yaygınlaştırılması için mücadele etmeliyiz. Bu mücadeleye hemen şimdi başlamalıyız ki kıdem tazminatı fonu, esnek çalışma vb. uygulamalarla gelecek diğer AKP’nin saldırılarına hazırlıklı olalım.