Ne zaman bir heykel atılmışsa denize…

Yazarımız Mete Hisarlıoğlu Ukrayna ve Kırım'da Ekim Devrimi'nin önderlerinin heykellerine dönük yapılan saldırının anlamını yazdı.

Ne zaman bir heykel atılmışsa denize…

Geçtiğimiz ay Manifesto sayfalarında Kırım’ın Tarkhankut yarımadasında, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından denize atılan Sovyet Heykelleri ile ilgili oldukça çarpıcı bir haber yayımlandı.

Dalgıç Vladimir Borumensky, Karadeniz’e atılan Sovyet heykellerini toplayarak kıyıya 100 metre açıklıkta ve 15 metre derinlikte bir araya getirdi. Oldukça temiz ve net olan suyun üzerinden de görülebilen bu heykellerin oluşturduğu su-altı müzesine sanatçı, “Liderler Sokağı (the Alley of Leaders)” adını veriyor. Sayıları elliye yakın olan heykellerin arasında bilimsel sosyalizmin teori ve pratik bağlamında öncüleri Marx ve Lenin’in de heykelleri yer alıyor.[1]

Bir diğer örnek ise, SSCB’nin çözülüşü sonrasında denize atılan ve 1994 yılında Türkiye’de Akçakoca kıyılarına vurup belediye deposuna kaldırılan Lenin heykeli ile ilgili. Edebiyatçı Barış Bıçakçı ve yönetmen Tufan Taştan’ın “Lenin heykeli kasabanın meydanına dikilseydi ne olurdu?” sorusundan hareketle yola çıkarak kaleme aldıkları ve senaryosunu tamamladıkları “Sen ben Lenin” filmi, Belediye’nin, kıyıya vuran Lenin heykelini dikme fikri üzerine dünya basınında yer bulan olayları anlatıyor. [2]

lenin-heykel-akcakoca1994 yılında kıyıya vuran ve belediye deposunda bekleyen ahşap Lenin heykeli, Akçakoca, Düzce

Sovyet –özellikle de Lenin– heykelleri üzerine verilebilecek çok fazla güncel örnek var. Ekim ayı içerisinde Kırım’ın Sudak kentindeki kent parkında yer alan, kentin Sovyet dönemindeki gelişimini simgelemekle birlikte Lenin’in 60’ıncı yaş günü onuruna dikilen heykele kimliği belirsiz kişilerce bir saldırıda bulunulması bunlardan bir tanesi.[3]

kirim-lenin-heykeli
Kimliği belirlenemeyen kişilerce saldırıya uğrayan Lenin heykeli, Sudak, Kırım

* * *

Konumuz yalnızca “heykel” –ya da diğer deyişle “yontu”– olsaydı yazacaklarımız burada son bulabilirdi. Bizi ise buraya kadar olan bölümle birlikte buradan sonrası; geçmiş-gelecek ilişkisi bağlamında heykeller ve simgeledikleri değerler ilgilendiriyor. Çünkü suyun altında ve üstünde duran bu heykeller, insanlık tarihinin en ileri aşaması, sınıfsız-sömürüsüz dünya düzeni komünizmin inşa sürecini, sosyalizmi realize eden, bilimsel sosyalizmin teorisini ve pratiğini ortaya koymuş liderleri, öncüleri simgeliyor.

Büyük Ekim Devrimi’nin öncüsü Lenin başta olmak üzere, Sovyet heykellerine Ukrayna ve Kırım’da yapılan saldırılar böylesine bütünlüklü bir bakış açısıyla değerlendirildiklerinde kritik çıkarımlar yapmak da olanaklı hale geliyor.

Ukrayna ve Kırım

Emperyalizmin sağcı ve faşist güruhları destekleyerek yeniden yapılandırdığı Ukrayna ve bunun karşısında bağımsızlığını ilan ederek Ukrayna’dan tek taraflı olarak ayrılıp Rusya Federasyonu’na bağlanma kararı alan Kırım Cumhuriyeti. Emperyalist blok tarafından Rusya’ya karşı desteklenen Ukrayna’da ve Rusya’nın karşı hamlesi olarak değerlendirilebilecek Kırım’da yaşananlar üzerine kapsamlı bir okuma yapmak gerekiyor.

Bugünkü politik konumlanışları birbirlerine karşıt olan ancak ideolojik olarak ikisi de kapitalist olan, doğrudan ve/veya dolaylı olarak emperyalizmle ilişki içinde olan bu ülkelerin, geçmişte sosyalizmin yaşandığı ülkeler olduklarını not ederek başlayalım. Hâlihazırda var olan kamusal varlıklarının büyük bölümünü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin mirasının oluşturduğu bu iki ülkenin, yine Lenin başta olmak üzere sosyalizmin simgelerine saldırmaları, anti-komünist düşüncenin bireysel dışavurumuyla açıklanabilecek olgular değil kesinlikle. Tersine, Avrupa’yı ve dünyayı saran kriz ve sömürü ortamında “sosyalizmin yeniden konuşulur olması” ve “komünizm hayaleti”nin dolaşmaya başlaması, büyük sermaye sahipleri ve sermaye iktidarları tarafından “örgütlü bir karşı-saldırı”yı gerektiriyor. Sözgelimi, sosyalizmin çağrışımlarından bile korkan Ukrayna’da “anti-komünizmin yasallaşması”, bu duruma verilebilecek iyi bir örnek. [4] Hatırlayacağımız üzere, 18 Aralık 2014’te Kiev Hükümeti, “Komünist ideolojinin propagandasının yasaklanması” yasası çıkarmış, 2015 Nisan ayında da iki yeni yasayla komünist semboller, komünizm ve Sovyetler Birliği’ni çağrıştıran her şey yasaklanmıştı. Bununla birlikte; yoksulluğun ve sömürünün her geçen gün büyümeye devam ettiği, komünistlerin yasal mücadelelerine izin verilmediği, iç savaşın devam ettiği Ukrayna’da, Nazi destekçisi Milliyetçi Ukraynalılar Birliği ve Ukrayna İsyan Ordusu iktidarın para-militer gücü haline geldi.

* * *
Ukrayna ve Kırım özgün örnekler değil kesinlikle. Önce düzenin, sonra simgelerin yok edilmesi olgusu yanı başımızda duruyor. Ancak daha geniş bir değerlendirme de yapmak istiyorsak, devrim ve sosyalizmi soyutlayarak bu değerlendirmeyi yapmalıyız.

Heykeller ve simgelediklerinin önemi üzerinde durmak gerektiğiyle başlayalım. Resimden mimarlığa, mimarlıktan kent planlamaya uzanan, sanat ile bilim arasında bir ara-kesit olarak da niteleyebileceğimiz ilişki ağında heykel, özgün bir yerde duruyor. Yerleşik yaşamın, mülkiyet ilişkilerinin ve sınıf savaşımlarının ortaya çıkmasından bu yana yontular; eski çağlarda tanrıları, yakın geçmişte ve günümüzde ise toplum ve düşünce önderlerini, önemli kişi ve/veya olayları simgeliyor.

Bu simgeleme, olayları, durumları ve düşünceleri üç boyutlu ve gerçekçi bir anlatımla görünür kılmanın, “soyutu somutlamanın” yanı sıra, betimledikleri gerçeklikler ve bunların yaptığı çağrışımlarla da “somutu soyutlama” gibi bir gereksinimi yerine getiriyor. Soyutu somutlamak ve somutu soyutlamak: Özellikle tarihsel materyalizmi benimseyen biz devrimciler için bu yöntemsel ikilik, olmazsa olmazlarımızdan.

Bir somutluğu, nesnel bir gerçekliği; pratiği düşünceye dönüştürmek ve kavramsallaştırmak istiyorsanız soyutlarsınız. Benzer biçimde, bir düşünce ve/veya kavramı; teoriyi görünür kılmak, nesnelleştirmek için de somutlarsınız. İlk akla gelen örnekle; Marks’ın teorilerini somutlamak ve Lenin’in pratiğini soyutlamak. Bu soyutlamanın bir yolu, temsil biçimi olarak, bir simgeleme aracı olarak heykel. Ukrayna ve Kırım’da Sovyet heykellerine saldırılmasının da en büyük nedeni de bu değil mi? Sermayenin değil, emeğin egemen olduğu bir toplumu ve sömürünün olmadığı bir dünyayı yaratmaya çalışan düşünce önderlerini betimleyen bu heykeller, denize atılmış olsalar bile, değerlerinden hiçbir şey kaybetmiş değiller.

Tersine, emperyalizmin ve faşizmin dünyayı kana buladığı bir ortamda Sovyet heykelleri; insanlığın komünizme olan tarihsel ilerleyişinin durdurulamayacak olduğunun göstergesi olarak, denize atmakla sönmeyecek bir ateş gibi, gün yüzüne çıkacakları günü bekliyorlar. Ve çıkıyorlar da! Büyük Ekim Devrimi’nin 99’uncu yıldönümünde, Belarus’un başkenti Minsk’te, karanlıkları aydınlatan bir gelişme yaşandı: Minsk Traktör Fabrikası’nın önünde yer alan parka SSCB’nin kurucu-öncüsü Lenin’in yeni bir heykeli dikildi. [5]

Minsk’te yeni Lenin heykelinin dikilmesinin hemen ardından Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko da bir mesaj yayımlayarak; Sovyet döneminin sosyal kazanımları, eşitlik, barış, milliyetler arası hoşgörü ideallerinin hala güncelliğini koruduğunu ve Sovyet döneminin başarıları, askeri kahramanlıkları ve bilimsel buluşları ile bugün gurur duyduklarını dile getirdi.

O zaman biz de şöyle dersek herhalde yanlış olmayacaktır: Ne zaman hürlüğün, barışın, sevginin aşkına yontulan bir heykel atılmışsa denize, barbarlığa inat, karanlıkların aydınlanacağı sabaha kadar bekledi durdu.[6]

Kısacası; Büyük Ekim Devrimi yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Bizler de bu yolda milim sapmadan ilerliyoruz: Sosyalist Türkiye için yolumuza devam ediyoruz!

* * *
[1]: http://gazetemanifesto.com/2016/10/22/yeryuzundeki-barbarliga-inat-su-altinda-bekliyorlar/
[2]: http://gazetemanifesto.com/2016/10/05/akcakoca-kiyilarina-vuran-lenin-heykeli-film-oluyor/
[3]: http://gazetemanifesto.com/2016/10/21/kirimda-lenin-heykeline-saldiri/
[4]:  http://gazetemanifesto.info/2016/01/06/ukraynada-anti-komunizm-yasallasti/
[5]: http://gazetemanifesto.com/2016/11/08/video-ekim-devriminin-yildonumunde-lenin-heykeli-dikildi/
[6]: Cemal Süreya’nın “Cıgarayı attım denize” şiirinden esinlenilmiştir.