Masalar, savaşlar, mülteciler…

Suriye barış görüşmelerinde yaşanan liste krizleriyle Cenevre’deki “çözüm masasının” akıbeti belirsizliğini korurken, emperyalizmin sorumlusu olduğu sığınmacı ve mülteci “sorunu” da büyüyor. Kendilerinin neden olduğu göç dalgalarına karşı önlemleri de savaşlardan, açlıktan ve yoksulluktan kaçan insanları “uygarlık” sınırlarının dışında tutmak. Bu sayfalarda çokça yazdık, sığınmacı ve mülteci “sorununun” arka planını, insanların çaresizliğini, göç yollarında yaşadıkları tacizleri,... View Article

Suriye barış görüşmelerinde yaşanan liste krizleriyle Cenevre’deki “çözüm masasının” akıbeti belirsizliğini korurken, emperyalizmin sorumlusu olduğu sığınmacı ve mülteci “sorunu” da büyüyor.

Kendilerinin neden olduğu göç dalgalarına karşı önlemleri de savaşlardan, açlıktan ve yoksulluktan kaçan insanları “uygarlık” sınırlarının dışında tutmak.

Bu sayfalarda çokça yazdık, sığınmacı ve mülteci “sorununun” arka planını, insanların çaresizliğini, göç yollarında yaşadıkları tacizleri, köleleştirilmelerini ve kaybolan yaşamları…

Emperyalizmin ve onunla ilişkili batılı ülkelerin ikiyüzlülüğü, kendi elleriyle evlerinden ve yaşamlarından koparttıkları bu insanlara karşı yürüttükleri ahlaksız kampanyalar ve yasal “önlemlerle” iyice su yüzüne çıkıyor.

IŞİD’in Paris katliamı ve Köln’deki taciz vakası gibi olaylar,Avrupa’daki sermaye iktidarları için zamanlaması çok uygun birer gerekçe olarak değerlendiriliyor.

Bu korkunç ve çirkin eylemler bir yandan sığınmacı ve mültecileri sınırlarının dışında tutmak için bir neden, diğer yandan yabancı düşmanlığını bu vesileyle körükleyerek ekonomik krize tepkileri düşmanlığa havale etmeye vesile oluyor.

Danimarka’nın sığınmacıların -masrafların karşılanması için açık arttırmayla satılmak üzere- ziynet eşyaları ve paralarına el koymayı öngören yasa tasarısı, Avrupa Parlamentosu’nda görüşülebiliyor…

Nazi Almanya’sının uyguladığından farksız olan benzer bir kararı İsviçre de alıyor…
İngiltere İçişleri Bakanlığı ise adeta açlıkla tehdit etmek anlamına gelen uygulamayı Galler’deki mültecilere dönük olarak hayata geçirmeye kalkışabiliyor: Ayırt etmek için renkli bileklik takma zorunluluğu; takmayan karnını doyuramayacak…

İtalya’da karnaval kutlamaları için “mülteci çocuk kostümleri” tasarlanarak piyasaya sürülebiliyor…

Almanya’da, Norveç’te, Danimarka’da, Fransa’da, Hollanda’da, Yunanistan’da sığınmacı ve mültecilere saldırılar giderek artıyor…

Ayrımcılık medyada yer aldığı haliyle yalnızca toplumsal düzeyde değil, devlet politikası haline gelmiş durumda. Sadece iş gücü ihtiyacını karşılayacak nitelikte mülteci almaya özen gösteren batılı ülkeler sığınmacıları kabul ederken bir yandan da etnik köken ve dini inanç ayrımı yapıyor…

IŞİD’ci cihatçıların mülteci kılığında Avrupa ülkelerine giriş yaptığı iddiası ise göçmen karşıtlığını diri tutmak için ortaya atılıyor.

Avrupa’da IŞİD’e katılımları, insan kaçakçılığını organize eden, yardımlar toplayan kurumsallaşmış suç örgütlerinin varlığı ortadayken,güvenlik sorununuAvrupa’ya göç etmeye çalışan mülteci ve sığınmacılarla açıklamak göz göre göre yalan söylemekten başka bir şey olmuyor.

Batı Avrupa’dan Suriye’ye giden cihatçı sayısı son bir yılda iki kat artarken, yabancı cihatçı ihraç eden bölgeler arasında Avrupa ikinci sırada yer alıyor.

Mülteci ve sığınmacılara kapıları kapama gerekçesini güvenlik kaygısı ve terör saldırılarının artması endişesi olarak açıklayan Avrupa’nın riyakârlığı da Fransa Başbakanı’nın sözleriyle ortaya çıkıyor: “Avrupa Irak ve Suriye’deki korkunç savaşlardan kaçan tüm mültecileri alamaz. Aksi takdirde, toplumumuzun istikrarı bütünüyle bozulacak.”

Yabancı düşmanlığı ile birlikte göçmen karşıtlığının en yüksek olduğu ülkelerin işsizlik ve gelir adaletsizliğinde üst sıralarda olduğu görülüyor.

Dünyanın en zengin 62 kişisinin malvarlığının dünya nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan en yoksul 3,6 milyar kişinin toplam malvarlığına eşit olduğu, işsizliğin de bu oranlarla paralel büyüdüğü koşullardagöçmen karşıtlığı tepkileri soğurmak üzere sinsice toplumlara nüfuz edebiliyor.

Savaşlardan kaçan emekçilerle savaşları çıkaran ülkelerin emekçileri böylece karşı karşıya getirilebiliyor. Sınıf mücadelesinin yerini cihatları ve haçlı seferlerini çağrıştıran karşıtlıklar alıyor.
IŞİD’le mücadele adı altında emperyalizmin Ortadoğu’daki askeri hamleleriyle milyonlarca insan bölgeyi terk ederek hayatta kalmak ve yeni bir yaşam kurmak üzere yollara düşmeye devam ediyor.

Emperyalist hegemonya savaşları, karşılıklı konum alışlarla, hamlelerle sürüyor. Sünni – Şii eksenli cepheleşmeler adeta yeni savaşların ipuçlarını veriyor.

Doğu Akdeniz’de milyonlarca dolar harcamayı gerektiren donanmalara baktığımızda Rusya, İran, Suriye karşısında konuşlanmış ABD emperyalizmiyle birlikte, göçmenler için para olmadığını söyleyen İngiltere, Almanya, Fransa, Belçika, İspanya, Kanada, İtalya, Portekiz, Yunanistan ve Hollanda gemilerinin varlığını IŞİD’le savaş olarak açıklamak pek mümkün olmuyor.

Emperyalizm bütün ahlaksızlığıyla “barış masaları” kurarken, insan kanı üzerinden başka pazarlıklarla yeni savaşların kapılarını aralıyor.
Bu masalardan ve masallardan özgürlük ve demokrasi geleceğini bekleyenler ise emperyalizmin temsilcisiyle başka masalarda çözüm ararken fotoğraf karelerinde gururla poz veriyor.

Avrupa Birliği’nden gelecek 3 milyar Euro’nun rüşvet olduğunu söylemeye bile cesaret edemeyenler, kan pazarlığının hesabını soramayanlar, milyonlarca insanın kanına giren ve doymak bilmeyen emperyalizmden medet umuyorlar.

Halkların kanını, kaynaklarını pazarlık masalarında malzeme yapanlarla ortaklığa girişenler de, buralardan medet umanlar da böylece kirli savaşların, bu savaşlarda ölen milyonlarca insanın, Avrupa kapılarında insanlık dışı muameleye maruz bırakılan milyonların, denizlerde kaybolup giden göçmenlerin bizzat sorumlusu emperyalizmin suç ortaklarından başka bir şey olmuyor.

Not: Bu suçlara ortak olmamakta inat edenlerle 30 Ocak Cumartesi günü 19:00’da, İstanbul Kadıköy Caferağa Spor Salonu’nda görüşmek üzere…