Marx'ın değer teorisi neden saldırı altında

Son yetmiş beş yıl boyunca Marx’ın kuramının başka hiçbir bölümü onun değer teorisi kadar akademik dünyanın saldırısına uğramamıştır. Marx’ın burjuva eleştirmenleri burada keskin bir sınıf içgüdüsü sergilerler. Çünkü bu kuram gerçekten de bütün sistemin kilit taşıdır.

Marx'ın değer teorisi neden saldırı altında

Hakan Yurdakan

“Son yetmiş beş yıl boyunca Marx’ın kuramının başka hiçbir bölümü onun değer teorisi kadar akademik dünyanın saldırısına uğramamıştır. Marx’ın burjuva eleştirmenleri burada keskin bir sınıf içgüdüsü sergilerler. Çünkü bu kuram gerçekten de bütün sistemin kilit taşıdır.”(1)

Bu kısa çalışmanın amacı da; Marksist değer teorisi kapsamındaki bazı kategorileri, ilk ve ikinci 500 büyük sanayi kuruluşu içinde yer alan ve aynı zamanda hisse senetleri sermaye piyasasında alınıp satılan 39 şirket ile sınırlı olmak üzere, ölçümlemeye/rakamsal olarak ifade etmeye çalışmaktır.

Çalışmanın dayandığı veri tabanı, veri tabanındaki kısıtlar nedeniyle yapılmış olan kabuller ve teknik detaylar ile ilgili bilgiler, aşağıda dipnot olarak verilmiştir.(2)

Bu tür çalışmalar, sömürünün yoğunluğunu olduğu kadar, kapitalist sermaye birikiminin imkan ve kısıtlarını da daha somut olarak algılamamıza yardımcı olacaktır.

Köleci ve feodal sistemlerde sömürü açık olarak görülebilmekte, artı-ürüne el koyma biçimi zora, kaba güce dayanmaktaydı, bu anlamda siyaset ile ekonomi iç içeydi.

Emek-gücünün diğer metalar gibi alınıp satılması, kendisinin de bir meta haline gelmesi ise ilk kez kapitalizm ile gerçekleşmiş olup; kapitalizmi, sömürüye dayanan önceki sistemlerden ayıran en önemli özelliklerden birisi de budur.

Kapitalist sistemde artı-ürüne ekonomik süreçler içinde el konulması, siyaset ile ekonominin birbirinden bağımsız olduğu izlenimini yaratmaktadır. İşçi, kapitalist tarafından kendisine ödenen ücreti, çalışma süresince harcadığı emeğin karşılığı gibi algılamaktadır. Oysa ücret, emek-gücüne karşılık ödenmektedir. Diğer bir değişle, ücret, işçinin üretim sırasında harcamış olduğu fiziksel ve düşünsel enerjisinin yeniden sağlanmasının karşılığıdır; emeğinin değil. Bu ikisi arasındaki ayrım, artı-değerin ve karın kaynağının anlaşılması açısından büyük önem taşımaktadır.

Giriş için sanırım bu kadarı yeterli, biraz sıkıcı görünse de şimdi rakamların bize ne söylediğine bakalım.

Çalışma kapsamında olan 39 şirket toplamında yaratılmış olan katma-değer, artı-değer ve üretimdeki işçi ücretleri aşağıdaki gibidir:

Şirketler toplamında yaratılan artı-değer ve reel artışlar (bin TL)
2014 2009 (güncel) Reel artış %
1 Üretimden satışlar (toplam değer) 90.851.707 64.410.536 26.441.171 41%
2 Değişmeyen sermaye (*) 68.492.128 47.862.718 20.629.410 43%
3= 1-2 Katma-değer 22.359.579 16.547.818 5.811.761 35%
4 Değişen sermaye (**) 4.015.921 2.996.951 1.018.970 34%
5= 3-4 Artı-değer 18.343.658 13.550.866 4.792.791 35%
Değişmeyen sermaye (*): hammaddeler, makinelerin yıpranma payı (amortisman), enerji, bakım&onarım v.b. üretim maliyetleri ile taşıma giderlerinin toplamıdır

Değişen sermaye (**): üretimdeki işçi ücretleri

 

İşçiler tarafından yaratılan katma-değerin, işçiler ve kapitalistler arasındaki paylaşım oranı (işçiler %18; kapitalistler %82) değişmemekle birlikte, artı-değer kütlesi reel olarak %35 artarak 18,3 milyar TL seviyesine ulaşmış ve 39 şirket/kapitalist arasında bölüşülmüştür. Katma-değerin kalan 4,0 milyar TL’si ise yaklaşık 87 bin işçi arasında paylaşılmıştır.

Yukarıdaki değerlerin İşçi başına rakamları konu açısından daha açıklayıcı olacaktır.

Şirketler toplamında işçi başına yaratılan artı-değer ve reel artışlar (işçi başına TL)
2014 2009 (güncel) Reel artış %
1 Üretimden satışlar (toplam değer) 1.047.709 900.510 147.199 16%
2 Değişmeyen sermaye 789.857 669.158 120.698 18%
3= 1-2 Katma-değer 257.853 231.351 26.501 11%
4 Değişen sermaye 46.312 41.900 4.412 11%
5= 3-4 Artı-değer 211.541 189.452 22.089 12%

 

Çalışma kapsamındaki şirketler ortalamasında ve beş yılda, ücretlerdeki %11’lik reel artış, emek üretkenliğindeki artışın (%18) altında kalmıştır.

Emek üretkenliği, işçi başına değişmeyen sermayedeki reel artış olup; beş yıl öncesine göre, ortalama bir işçinin, daha fazla hammadde ve malzemeyi, daha yoğun makine/ekipman kullanımı ile işleyerek üretim yaptığını göstermektedir.

Bu verimlilik artışıyla elde edilen katma-değer fazlasının bir kısmı ücret artışlarına yansımıştır. Buradan çıkarabileceğimiz sonuç; emek üretkenliğindeki artış daha yüksek olduğu sürece, reel ücret artışları ile beraber, artı-değer kütlesinin ve artı-değer oranın da artabileceğidir.

Şimdi rakamları biraz daha yaşamımızla ilişkilendirmeye çalışalım:

Yukarıdaki tabloda, bir işçinin yılda 211.541 TL artı-değer yarattığı hesaplanmıştır. Bu rakam, 30 yıl çalışmış bir işçinin alacağı kıdem tazminatının (60 bin TL – 122 bin TL) ortalamasının 2,3 katı seviyesindedir.

Biraz daha detaya girelim; 30 yıl çalıştıktan sonra 70.000 TL emekli ikramiyesi alarak 50 yaşında emekli olan bir işçinin, 70 yaşında yaşamının sonlandığını ve 20 yıllık emeklilik süresince bugünün fiyatlarıyla 2.000 TL emekli aylığı aldığını varsayalım. Örneğimizdeki işçinin emeklilik yaşamı boyunca kıdemi dahil eline toplam 550.000 TL geçecektir. Bu da, şu demektir; işçi, emeklilik sonrası alacağı tüm maddi değeri, çalıştığı sürenin takriben 2,5 yılında yaratmış olduğu artı-değer ile karşılamakta, kalan 27,5 yıl boyunca kapitalistlere çalışmaktadır.

Aşağıdaki tabloda, söz konusu şirketlerin toplamda ve sektörler seviyesinde hesaplanmış olan sermayenin organik bileşimleri ile artı-değer ve kar oranları gösterilmiştir.

Şirketler toplamında ve sektör seviyesinde artı-değer ve kar oranları ile sermayenin organik bileşimi

Sektörler Artı-değer (sömürü) oranı Kar oranı Sermayenin organik bileşimi (***) Şirket sayısı
2014 2009 2014 2009 2014 2009
Gıda ve İçki 949% 1138% 51% 57% 18 19 6
Kimya, Petrol ve Lastik Ürünleri 350% 343% 10% 14% 35 24 10
Cam ve Toprağa Dayalı Sanayi 472% 322% 32% 20% 14 15 7
Demir-Çelik ve Ana Metal Sanayi 226% 193% 24% 27% 8 6 3
Elektrik Makineleri, Aletleri ve Taşıt Araçları 381% 456% 20% 22% 18 19 7
Diğer 881% 1409% 27% 27% 32 52 6
TOPLAM 457% 452% 25,3% 26,6% 17 16 39

Sermayenin organik bileşimi (***); değişmeyen sermaye ile değişen sermaye arasındaki ilişki olup, üretimde kullanılan üretim araçlarının (hammadde, makine v.b.) canlı emeğe olan oranını ifade etmektedir.

Çalışma kapsamındaki şirketler genelinde 2009 yılı için %452, 2014 yılı için %457 olarak hesaplanmış olan artı-değer oranları, Bağımsız Sosyal Bilimciler’in (BSB), yaklaşık hesaplama yöntemi (Shaik ve Tonak) ile Türkiye ekonomisi için bulmuş oldukları 2006-09 arası artı-değer oranlarını (sırasıyla %308 ve %333) destekleyici niteliktedir.

Bağımsız Sosyal Bilimciler’in hesaplamalarında finans sektörüne ödenen net faiz ile işletme kira ödemelerinin veri eksikliği yüzünden dışarıda bırakılması, ayrıca üretken sektörde çalışmakla birlikte üretken olmayan çalışanlar ile kendi hesabına çalışanların tamamının üretken olarak kabul edilmesi nedenleriyle hesaplanan artı-değer oranlarının gerçekte olduğundan daha düşük olacağı belirtilmiştir.(3)

Tablodan cam ve toprağa dayalı sanayi dışındaki sektörlerde az da olsa kar oranlarının düştüğü görülmektedir (bu durum ulusal ölçekte değil, çalışma kapsamındaki şirketler için geçerlidir). Cam ve toprağa dayalı sanayi sektöründe ise kar oranı %20’den %32’ye yükselmiş olup, nedeni artı-değer oranının %150 seviyesinde artmış olmasıdır. İlgili sektör detayına bakıldığında söz konusu artışların çimento sanayi kaynaklı olduğu anlaşılmaktadır.

Aşağıdaki tabloda, gerekli emek zamanı ve artı-emek zamanı ile ilgili veriler sömürünün yoğunluğu açısından daha açıklayıcı olacaktır.

Şirketler toplamında gerekli emek zamanı ve artı-emek zamanı (saat)

Sektörler 2014 yılı 2009 yılı Şirket sayısı
Gerekli emek zamanı Artı-emek zamanı Gerekli emek zamanı Artı-emek zamanı
Gıda ve İçki 0,7 6,8 0,6 6,9 6
Kimya, Petrol ve Lastik Ürünleri 1,7 5,8 1,7 5,8 10
Cam ve Toprağa Dayalı Sanayi 1,3 6,2 1,8 5,7 7
Demir-Çelik ve Ana Metal Sanayi 2,3 5,2 2,6 4,9 3
Elektrik Makineleri, Aletleri ve Taşıt Araçları 1,6 5,9 1,3 6,2 7
Diğer 0,8 6,7 0,5 7,0 6
TOPLAM 1,3 6,2 1,4 6,1 39

 

Yukarıdaki tablonun özeti şudur; ortalama bir işçi ücretinin karşılığı olan değeri 1,3 saatte (gerekli emek zamanı) üretmekte, kalan 6,2 saatte (artı-emek zamanı) yaratmış olduğu artı-ürüne ise kapitalistler tarafından el konulmaktadır. Bu da, artı-değerin ve dolayısıyla karın kaynağıdır.

Sektör seviyesinde bakıldığında, bir önceki tablodaki artı-değer oranlarına paralel olarak, 2009 yılına göre, kapitalistlerin lehine olan artı-emek zamanının, cam ve toprağa dayalı sanayi sektöründe yaklaşık 30 dakika, demir-çelik ve ana metal sanayi sektöründe ise 15 dakika (günlük 7,5 saate göre) arttığı görülmektedir.

Kaldı ki, küçük ölçekli işletmelerde, örgütlenme, esnek çalışma, fazla mesai ve ücret gibi konulardaki düzenlemeler büyük işletmelere göre işçilerin daha fazla aleyhinedir. Bunların yanında işyerindeki patriarkal ilişkilerin yaygınlığı da dikkate alındığında, sömürü oranlarının küçük ölçekli işletmelerde daha yüksek olduğu söylenebilir.

—–o——-

  • Mandel, Marx’ın Kapitali ,Yazın Yayıncılık, 2008, s: 48

(2) Çalışmanın veri tabanı; İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) düzenlediği ilk ve ikinci 500 büyük sanayi kuruluşları içinde yer alan ve aynı zamanda halka açık, sermaye piyasasında hisse senetleri alınıp satılabilen şirketlerin belli aralıklarla hazırlanan ve kamuya açıklanan bağımsız denetim raporlarıdır. Söz konusu raporlar, ilgili şirketin mali verilerine ilaveten, sermayesine belli oranda iştirak edilen bağlı ortaklık kapsamındaki alt şirketlere ait verileri de konsolide olarak içermektedir.

Bu çerçevede çeşitli sektörlerden 39 şirket çalışmaya dahil edilmiş olup; veri kısıtları nedeniyle yapılan kabuller ve teknik detaylar şu şekildedir:

  • Maliyetler içinden üretim dışı ticari maliyetler düşülmüştür,
  • Söz konusu ticari maliyetlerin satış içindeki rakamları veri tabanında bulunamadığı için, kredi faiz oranları ile sanayi kar oranları ortalamalarından yararlanılmıştır.
  • Dönem başı – dönem sonu, mamul + yarı-mamul stok farkları değişmeyen ve değişen sermayeye dağıtılmıştır.
  • Taşıma/nakliye faaliyetleri Marksist değer yaklaşımı kapsamında üretken bir faaliyet olarak kabul edilmiş ve toplam üretim maliyeti içinde değerlendirilmiştir. Taşıma/nakliye faaliyetleri metaların kullanım değerlerinin tamamlayıcısı olarak üretken bir faaliyet olarak değerlendirilse de, sadece depolama ile ilgili giderler, ilave bir katma-değer yaratmadığı için üretim dışı sayılması gerekirdi. Ancak mevcut veri tabanından, taşıma/nakliye ile depolama giderlerinin ayrıştırılması mümkün olmadığından, söz konusu giderlerin tamamı üretim maliyeti içinde kabul edilmiştir.
  • Çalışma kapsamındaki şirketler üretken sektörler içinde yer almakla birlikte, satış&pazarlama ve genel yönetim gibi ilave bir katma-değer yaratmayan işlevlere ait personel ve diğer giderler artı-değer hesaplamaları dışında bırakılmıştır.
  • Veri tabanındaki işçilik maliyetleri brüt değerler olup, sosyal güvenlik ve vergi kesintilerini içermektedir. Oysa işçinin emek-gücünün yeniden üretimi net ücret üzerinden gerçekleşmektedir. Söz konusu kesintilerin kaynağı işçiler tarafından yaratılmakla birlikte, kapitalistin cebinden ödeniyor gibi gösterilmektedir. Artı-değer hesaplamalarında bu kesintiler ile bunların karşılığında sosyal içerikli kamu harcamalarından (eğitim, sağlık vb.) işçilerin yararlanabildiği kısmın karşılaştırılması ve aradaki net miktarın da brüt ücretten düşülmesi gereklidir. Bu konuda, Yakup Karabacak’ın Türkiye’de emek kesiminin kamu bütçesi karşısındaki konumu 2004-2010 adlı (ekonomik yaklaşım, sayı: 82) çalışmasından yararlanılmış olup; emek kesiminin kamu gelirlerine katkısı ile emek kesiminin faydalandığı kamu harcamaları arasındaki işçiler aleyhine olan %22’lik bu fark, artı-değer hesaplamasında, kesintilerden düşülmüştür. Bir başka anlatımla, işçilerden sosyal güvenlik ve vergi adı altında yapılan kesintilerin %78’inin işçiye toplumsal ücret olarak geri döndüğü kabul edilmiştir.
  • İşçi başına yapılan hesaplamalarda esas alınan işçi sayıları; veri tabanında bulunabilenler aynen alınarak, bulunmayan şirketlerde ise ortalama işçi ücretlerinden yararlanılarak elde edilmiştir.
  • 2009 yılı rakamlarını güncelleştirmede, TÜİK 2009 ve 2014 yılları tüfe verileri kullanılmıştır.
  • Ancak dört şirketin 2009 yılı verilerinin çalışma açısından yetersiz olması nedeniyle, söz konusu şirketlerden ikisinde 2010 yılı, diğer ikisinde ise 2011 ve 2012 yıllarına ait veriler kullanılmış olup, bu durum, tüfe ile güncelleme işleminde dikkate alınmıştır.

(3) Bağımsız Sosyal Bilimciler, AKP’li Yıllarda Emeğin Durumu, Yordam Kitap,2015, s: 120-121