Bizim köyü deliler bağladı

Ara ara hepimizin aklına gelmiyor mu, acaba X kişisi yaşasa ne olurdu? Artık X’in kim olacağı bazen kişiye, bazen politik duruşa, bazen ilgi alanına göre değişecektir. Değişmeyecek olansa X’in kendi alanında özel ve büyük bir isim olması, o alanda ipleri elinde tutan bir otoritesinin olmasıdır. Yoksa X kişisinin yaşadığı durumda ne olacağı niye merak edilsin... View Article

Ara ara hepimizin aklına gelmiyor mu, acaba X kişisi yaşasa ne olurdu?

Artık X’in kim olacağı bazen kişiye, bazen politik duruşa, bazen ilgi alanına göre değişecektir. Değişmeyecek olansa X’in kendi alanında özel ve büyük bir isim olması, o alanda ipleri elinde tutan bir otoritesinin olmasıdır. Yoksa X kişisinin yaşadığı durumda ne olacağı niye merak edilsin ki?

Son dönemlerde bu bağlamda en çok akla gelen isim herhalde Mustafa Kemal’dir. Nasıl olmasın ki! Bir yanda dünyanın bütünü için bile çok erken olan bir tarihte kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan bir lider olarak Mustafa Kemal, diğer yanda daha yeni “bir adam gibi ölmek var bir de madam gibi” diyen Tayyip Erdoğan. Bir yanda elinde sultan olmak imkanı varken saltanatı kaldıran Mustafa Kemal, diğer yanda padişah olmak için ülkeyi kan gölüne çevirmekten çekinmeyen Erdoğan. Örnekler çoğaltılabilir. Erdoğan gibi güçlü ve baskın bir lider profili oldukça, Mustafa Kemal gibi güçlü ve baskın bir lider profilinin yaşadığı durumda neler olacağı mutlaka merak edilecektir.

Baştaki sorunun farklı bir biçimi daha var: Özel olarak bir kişinin yaşaması değil de, bir akımın, politik veya sanatsal, yaşaması halini merak etmek (*). Mesela televizyondaki gelin evi programlarına denk gelindiğinde “dadaistler olsaydı ne olurdu” diye düşünen birileri illa ki vardır.

Başka bir örnekse, daha önemli bir örnek, bugün ülkeye ve dünyaya bakıp “sosyalizm (Sovyetler Birliği referansıyla) olsaydı ne olurdu?” sorusunu sormak olmalı. Bu soruyu hayata soldan bakan insanlardan duymak oldukça normal. Ben ilk defa tam karşı cenahtan birinden, farklı bir biçimde, duymuştum: “Sovyetler Birliği yıkılmasaydı iyiydi” demişti “kendimi bildim bileli ülkücüyüm” diyen bir ihtiyar. İhtiyarın çelişkisi karşı karşıya kalınan korkunç gerçeği fark etmiş olmasından geliyordu. Sovyetler Birliği’nin olmadığı bir dünyada emperyalizmi dizginleyecek bir güç de kalmıyordu ve emperyalizm için ülkeler de halklar da kendi devasa çarkının işlemesini sağladıkları sürece değerliydiler. Nitekim Sovyetler Birliği’nin olmadığı yirmi yıldan fazla bir sürenin insanlığa getirdiği ve vadettiği savaştan, yıkımdan ve gericileşmeden başka bir şey olmadı. Sosyalizmsiz aksi de mümkün değil! “Sovyetler yoksa Rusya var” zırvalığını da ciddiye almamak lazım; işçi sınıfının iktidarını temsil eden Sovyetler’le, oligarkların iktidarını temsil eden Rusya’yı aynı kefeye koymak akıl işi değildir.

Gelelim yukarıda yazdıklarımın nereden çıktığına. Tüm bunlar aslında Aziz Nesin’den çıktı. Etrafa bakıp bakıp “Aziz Nesin yaşasaydı neler yazardı” diye düşünmekten. Bu kadar malzeme bolluğunun olduğu bir ülkede Aziz Nesin gibi bir dehanın neler neler üreteceğini düşünüp heyecanlanmaktan. Bir de Nesin’in muhteşem bir öyküsünden; Yeşil Renkli Namus Gazı kitabında yer alan Bizim Köyü Deliler Bağladı öyküsünden.

Kocaman bir kayanın dibinde kurulmuş bir köyde yaşayanları anlatır Aziz Nesin bu öyküde. Kaya o kadar büyüktür ki, güneş ancak öğle saatlerinde ortaya çıkar ve kısa süre sonrada batar. Koca günün sadece bir kaç saatinde güneşi gören köylüler bu durumdan kurtulmak isterler ve öykü bu konu üzerinde ilerler. Günün büyük bölümünü karanlıkta geçiren köy ülkemize çok benzer. Köyün insanları bizim insanlarımızdır. Kaygıları, saflıkları, acımasızlıkları, cahillikleri bizim insanlarımızınkilerle aynıdır. Ve tabii kandırılmışlıkları da… Tıpkı geçen günlerde yapılan “Fetö dini kullandı” açıklamasındaki gibi. Dini kullananlar öyküde köylüyü gerçekte milleti güzel güzel kandırırlar.

Bize düşense, tüm bu soruların yapısal olarak bir geçmişe dönme isteği barındırdığını bilerek, öyküdeki köyün tek akıllısı olan Ali olmaktan başkası değil. Ne Mustafa Kemal ülkemizi karanlığın elinden kurtarmak ne de Stalin yoldaş dünyayı emperyalistlerden temizlemek için mezarlarından kalkıp gelmeyecek. Ne olacaksa, ne yapılacaksa biz yapacağız, birlikte yapacağız.
(*) Tabii, akımların tamamen yok olması pek olası bir durum değil, etkisizleşmeden ya da sönümlenmeden bahsetmek daha doğru. Dolayısıyla da yaşamak denince de tekrar etkin hale gelmesini, canlanmasını kastediyoruz.